Sen ne sanıyorsan, bil ki o değil!

Sen ne sanıyorsan, bil ki o değil!

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Yavuz Bingöl, Türkiye'nin en çok okunan iki yazarından birine konuşmuş.

Cumhurbaşkanıyla muhabbetini anlatırken. Bugüne kadar şöhretini üzerinde yükselttiği insanları incitmiş, değerleri harcamış.

Arkasından da gözü yaşlı bir açıklama göndermiş. Baştan sona imaj tamir metni olarak yazılmış. Duygusal soslanmış.

Açıklamada sinirimi en çok bozan cümle şu oldu: "Ben iktidarın ne olduğunu hiç bilmem." Hadi canım! Sadece o değil, herkes iktidarın ne olduğunu iyi bilir.

Cumhurbaşkanıyla şarkı söylemek, onun iktidarının senin iktidarına bulaşmasıdır. Bingöl bunu bildiği için de sizle benle şarkı söylemez, ama cumhurbaşkanıyla söyler.

Siz ya da biz çağırırsak gelmez ama konser ücretini ödersek gelir. Çünkü para iktidardır, herkes bunu bilir, Yavuz Bingöl de bilir.

Sahnede alkış almak iktidardır. Yoksa neden tapsın ki hayranları ona? İktidar tapınılan şeydir.

Sonra. Açıklamasında "doğru anlaşılmak"tan söz etmiş Bingöl. "Sözlerim olduğu gibi yayınlansaydı" demiş.

Sanki. Medya insanın kendini ifade yeri!

Sanki. Medyanın varlık nedeni insanların doğru anlaşılmasını sağlamak!

Medya. Kuralsızlaşma ortamında. Sorumluluğun tam tersi bir yerde durur. Sorumluluk sadece bir kenar süsüdür.

Kaldı ki gazeteci de Yavuz Bingöl'gillerin sözcüsü değildir. Onun işi, yaptığı içeriği satacak cümleleri bulmaktır.

Kiminle ne konuştuğunu kendin bileceksin, o işi gazeteciye yüklemeyeceksin. Karşında asıl işi seni korumak değil, kendini korumak olan biri var.

Medya, kendini ifade ortamı değildir, öyle sanılıyor.

Medya, bir mahkeme değildir, öyle sunuluyor.

Medya, "ülke nasıl kurtulur" geyiğinin çevrildiği meyhane masası değildir, öyle düşünülüyor.

Medya, evlenecek insanların karşılaşma mekanı da değildir ama öyle reyting alıyor.

Medya sadece bir sirk alanıdır. Makbullük kriteri başkadır.

Dolayısıyla. Medyada kendini anlattığını sanırken o seni kullanıyordur.

Bu ülkede. Amaçları dahilinde medyayı parmağında oynatan dört magazin figürü vardır; Sezen Aksu, Hülya Avşar, Gülben Ergen ve son zamanlarda Meryem Uzerli.

Diğerleri sirk gösterisinde figürdür, kullanılıyordur. Nokta.

ŞİŞLİ, BAŞKANINA SAHİP ÇIK!

Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü istifaya zorlanıyormuş. Sarıgül'ün önünü açması isteniyormuş.

Başkan efendi adam. Sorumluluk sahibi. Partisine saygısı var. Çıkıp açık açık konuşmuyor.

"Söyleyemem derdimi ama sen anlarsın halimden" diyor. Belediye denen gayya kuyusunda hayatta kalmaya çalışıyor.

Cumhurbaşkanının meşhur ifadesiyle sesleniyorum:

Eyyyy Şişli halkı,

Başkan İnönü, senin oylarınla seçtiğin insandır.

Ona destek vermek senin şerefindir.

Gezi'de sokağa döküldün, "olmaz" dedin oldurmadın.

Herkes Erdoğan'ın gösterdiklerini seçerken, sen Kılıçdaroğlu'nun gösterdiğini seçtin, meydan okudun.

Sen istemezsen Şişli'de, istemediğin hiçbir şey olmaz.

İşi CHP Genel Merkezi'ne bırakma. Bakarsın Genel Merkez'den biri senin seçtiğin başkana "istifa et" deyiverir.

İzin verme.

Seçtiğin adamı harcatırsan, sen harcanmış olursun. Seçtiğin başkana sahip çık. Arkasında dur.

Zorbalığa izin verme. Haksızlığa, hoyratlığa geçit verme.

Sen istersen olur.

NEJAT İŞLER NE YAPIYOR?

Derste. Markaları konuşuyor, imajları tartışıyoruz. Konu geldi Nejat İşler'de durdu.

Yaşadıkları. Hastalıkları. Mutsuzlukları.

Şöhreti yönetemeyenler var. Umursamayanlar var.

"Nejat İşler meydan okuyor. Kendi bildiği şekilde. Aykırılıkla, ayrı durmakla, bekleneni yapmamakla sevmediği her şeye meydan okuyor kendince" diyorum.

Yanlış bir meydan okuma dili olduğunu söylüyorum.

Öğrencilerimden biri "Belki de şöhret umurunda değildir, belki de hayatını öyle yaşamak istiyordur. Belki de ortada Nejat İşler açısından sorun yoktur" diyor.

Güzel bakış açısı. Ne var ki doğru değil. Nejat İşler, şöhreti değil, yaptığı her işin elinden gelenin en iyisi olmasını isteyen, bunu defalarca söylemiş olan bir adam.

Yaşadıkları, çevresindeki insanlar kafasını karıştırmış olmalı. Yoksa biz Nejat İşler'in elinden gelenin en iyisinin böyle dağılarak yaşamak olmadığını biliyoruz. Ve onu seviyoruz.

AKLIMDA KALAN

"Biri 'Ben arkandayım' dedi mi, işgilleneceksin" cümlesi: Tam Abdurrahim Albayrak "Prandelli'nin arkasındayız" dedi ve ertesi gün adam İtalya'ya gönderildi ya. Bir dostum aynen şöyle dedi: "Bu nasıl iş! Biri arkandayım deyince anla ki destek için değil, arkadan itmek için." Ona "Bu ülkede en akılda kalan fıkralardan birinin köpek balıklarıyla dolu havuzda, canını kurtarmaya çalışan Temel fıkrası olduğunu bilmiyor musun?" dedim. Can havliyle kendini havuzdan dışarı atan Temel'e nasıl bu cesareti gösterdiği, köpek balıkları arasına atlamaya nasıl cesaret edebildiği sorulmuş. Bizim ki bağırmış: "Ha önce beni havuza iten adami bir bulayum da!" Fıkranın ardından arkadaşım tamamladı, "Kardeşim kimse benim arkamda durmasın, duracaksa adam gibi yanımda dursun." Her zaman tavsiye ederim, aman arkanızda kimse olmasın...