Wikileaks sızıntısından sonra Fehmi Koru’nun kaleme aldığı
yazıları okuyunca şaştım kaldım. İnsanoğlu hakikaten tuhaf mahluk.
Olup biteni ne çabuk unutuyor. İlginç.
Fehmi Koru’da bir unutkanlık baş göstermiş olabilir. Fakat
gazetecilik, yazarlık, önemli ölçüde ‘hafıza’ işidir. Hafızan
kuvvetli olacak ki okuruna doğru bilgi verirken gerekli
hatırlatmalarda da bulunabilesin. Fehmi Koru gibi unutkanlar, doğal
olarak, herkesin onlarla birlikte unuttuğunu sanırlar. Yazık.
Wikileaks belgelerinden sonra ortalığı bir telaş kapladı.
Birileri, sızması muhtemel belgelerden kendi üzerine sıçrayacak bir
şeyler bekliyor sanki ve peşinen bunları etkisiz hale getirme
çabasındalar. Bu yetmiyormuş gibi bir de “Edelman sen ne dedikoducu
bir diplomatmışsın!” naraları atıyorlar. Gülünç.
ABD Büyükelçisi Eric Edelman, 1 Mart tezkeresinden sonra Türkiye’ye
tayin edildiğinde, ABD-Türkiye ilişkileri ciddi anlamda gergindi.
“Şimdi ne olacak? ABD kiminle iş tutacak?” gibi sorular havadaydı.
Irak İşgalinin de en dehşetengiz sürecinin başındaydık.
İşte tam o günlerde Yeni Şafak gazetesi Irak işgali ile alakalı
bir haber patlattı. Bu haber ABD’lilerin Irak’ta insanlık dışı
işkenceler yaptıkları Ebu Gureyb Cezaevinin varlığını,
fotoğraflarla ortaya koyuyordu.
ABD Büyükelçiliği haberin içeriğinden ciddi anlamda rahatsız
olmuştu. Elçilik, bu haberlere imza atan, açık ve sert şekilde
ABD’yi hedefe koyan gazetenin ‘İslamcı’ kökenli yazarlarını
susturmak üzere harekete geçti.
Önce Ankara’da Başbakanlık koridorlarında bu rahatsızlık dile
getirildi. Sonra bu yazılardan duydukları rahatsızlıkları, sıkı
fıkı oldukları başbakanlık danışmanlarına ilettiler.
Zaten her şeyden nem kapan danışman ordusu, konu ABD olunca
hemen bu yazarlar hakkında psikolojik yıpratma kampanyası
başlattı.
Bu yoğun çabayla sonuç alınmayınca ABD büyükelçiliği’nden bir
yetkili Yeni Şafak’a gönderildi.
Gazeteye giden elçilik üst düzey görevlisi, bu yayınlardan ve
gazetenin ‘İslamcı’ kökenli yazarlarından duydukları
rahatsızlıkları anlatıp üstü kapalı “Bu arkadaşların susturulması”
mesajını gazetenin yöneticilerine iletti.
Mesaj kapalıydı ama birileri mesajın üzerini açmayı bir görev
aşkıyla üstlendiler.
Başbakanlık danışmanlarından, Edelman’ın sofra müdavimi bazı
arkadaşlar Yeni Şafak’ın patronu Ahmet Albayrak’a “Bu işe bir dur
demesi gerektiği, aksi durumda hem Yeni Şafak’ın hem de hükümetin
zorda kalacağı” fikrini empoze etmeye başladılar.
Tabii bu çabalara bir de Eric Edelman’ın kendisi katıldı.
Gazetenin başyazarı Fehmi Koru ile buluştuğu
yemekte, Yeni Şafak’ın yayınlarından özellikle bazı
yazarların yazılarından duydukları rahatsızlığı ‘bütün açıklığıyla’
dile getirdi.
Fehmi Koru bir hayli tedirgin olmuştu. “Yeni Şafak gibi bir
gazete ‘marjinal’ damgası yememeli, sorun biran önce çözülmeli”ydi.
Fehmi Koru bu cümleyi gazetede mesai arkadaşlarına söyleyerek
durumun ‘ciddiyetini’ anlatmaya çalışıyordu.
Gazetenin patronu Ahmet Albayrak, ABD’lilerin en çok rahatsız
olduğu yazarı çağırdı ve ona ‘kendi kişisel koruması altında
olduğunu’ söyleyip “Gerçekleri yazmaya devam et” dedi.
Patronun bu yazarlara sahip çıkması bazılarının canını bir hayli
sıkmıştı. Özellikle de Fehmi Koru’nun. “Fehmi Abi” belki gerçekten
unutmuştur ama Edelman yemeğinden döndükten sonra gazete
koridorlarında bu yazarlar ve yayın politikasıyla alakalı neler
söylediğini hiç kimse unutmadı.
ABD ve Edelman’ın gazabını Yeni Şafak’a çekmemek gerektiğinin
altını çizdiğini, görünüşe bakılırsa bir tek Fehmi Koru
hatırlayamıyor.
Dahası, Fehmi Koru’nun 1 Mart tezkeresinin geçmemesi için nasıl
canla başla çabaladığını da hatırlıyorlar.
Peki, ABD’nin ‘hiddetinden’ yalnızca Fehmi Koru’mu endişe
duyuyordu? Elbette hayır. Başbakan’ın bazı danışmanlarının da,
ilgili yazarları susturmak için ne tür bir çaba içerisine
girdiklerini bilmeyen yoktu.
Bakmayın bugün herkesin Eric Edelman karşıtlığı yaptığına. O
günlerde kimlerin o sofradan kalkmadığını herkes biliyor.
Şimdi size bir soru: Yeni Şafak’ın ‘İslamcı’ yazarlarına yönelik
baskı politikalarında sizce Başbakan Erdoğan kimin safındaydı?
Erdoğan bu yazarların susturulmasına nasıl bakıyordu?
Haaretz gazetesinin iki manşeti
İsrail’in önemli gazetelerinden Haaretz gazetesinin iki manşeti
bende tuhaf düşüncelere neden oldu.
Birincisi Başbakan Erdoğan’ın Davos’da çektiği one minute’den
sonra atılan ‘Tayyip Erdoğan’ın iki yüzlülüğü İsrail-Türkiye
ilişkilerini bozamayacaktır.’ Bu manşet o zaman çok canımı
sıkmıştı. Kimse de bu manşete bir şey söylemedi.
İkincisi ise: geçtiğimiz hafta İsrail’de çıkan yangın üzerine
Türkiye’nin aldığı bir kararı duyuruyordu okurlarına. ‘Türkiye
İsrail’e iki adet yangın uçağı gönderecek’ şeklindeydi. Bu manşeti
de okuyunca nedenini bilmiyorum ama içimde bir şüphe oluştu. Kendi
kendime ‘Sakın İsrail ormanlarında yanan Wikileaks belgeleri
olmasın?’ dedim