RTÜK gerçekten işini yapsa. Ya da. İşlerinden sadece birini,
“çocukların ruh sağlığını bozucu yayınları denetleme” işini
yapsa. Bu ülkede bir tek televizyon açık kalamaz.
Nasıl olmuşsa olmuş, Star Tv’de yayınlanan “O Ses
Çocuklar” yarışmasına 600 bin Tl ceza kesmiş.
Çok mu? Bence az bile.
Acun’gillerin kendi çocuklarının ruh sağlığını dadılar,
psikologlar ordusuyla korurken, başkalarının çocuklarını at
yarıştırır gibi yarıştırıp üzerinden para kazanmasına herkes
sessiz.
İki fino, iki horoz yarıştırsan hayvan hakları savunucuları bas
bas bağırır da, çocukların örselenmesine ebleh ebleh bakan bir
tuhaf milletiz.
RTÜK cezayı kesmiş, gerekçesi saçma da olsa: “Geçici
şöhret çocukların ruh sağlıklarını bozabilir”miş!
Sanki kalıcı şöhret varmış gibi. Şempanzeleşmeden şöhret
kalmanın yolları artık neredeyse kapalı diyeceğim, şempanze
sevenlerin hışmına uğramaktan korkarım.
Oysa. RTÜK çocuk yarıştırma işine, “yarıştırma” kavramı
üzerinden ceza kesmeliydi. Değil mi ya?
Birbirilerini alt etmek için yarışmanın iyi bir şey olduğunu
sanan. Bilgi sahibi olmadan, emek vermeden para, şöhret
kazanılacağını sanan çocuklar barışı, dostluğu, dayanışmayı,
daha iyi bir dünya için yaşamayı nasıl bilecek?
Kaybedenin acısına kendi kazancı üzerinden sevinen çocuklar.
Filistin’i, Gazze’yi, Ortadoğu’yu, Ukrayna’yı ve başka yerleri
kana bulayan acımasız rekabetin kanlı dünyasını doğal kabul
etmeyecekler mi?
Şimdi.
RTÜK sadece çocukları koruma işini becerebilse.
Çocuk yarıştıran programlara.
İşkence sahnelerinin boca edildiği filmlere.
Şiddet ve ceset ticareti yapan haberlere.
“Ne kadar ölü, o kadar iyi” mesajlı filmlere.
Ne kadar rezillik o kadar reyting içerikli gündüz
programlarına.
Ceza kesse.
Ortada ne televizyon, ne de program kalır.
BEN KİMİM? BURASI NERESİ? BİZ
NEREDEYİZ?
Eminim çatı adayımız ve eşi son günlerde başlıktaki
soruları kafalarında döndürüp duruyorlardır.
Kimlik ve imaj oluşturma iki ayrı süreçtir; Kendini ortaya
koymakla, ortaya koyduğunun nasıl algılandığıyla ilgili iki
süreç.
Ekmeleddin İhsanoğlu önce, rakibi Selahattin Demirtaş’a
“harika biri, süper, güvenilir” dedi ya, tamam dedim “olur ya
kazanırsam” paniğinden, olası oylarını Demirtaş’a pas
ediyor.
Elleri havada, Özal’vari selam verdiğini görünce söyleyecek
sözüm kalmadı.
Nihayetinde. Kendisine destek veren Kılıçdaroğlu da MHP
selamı veren ilk CHP’li.
İşin içine eşi Füsun hanımı da karıştırmışlar. Pazara
götürmüşler. “Halktan biri” algısı için pazar gezmek şart
ya.
Kadıncağız baştan sona beyazlar içinde. Pazar yerinde. Kendisinin
bile yüzünde “burada ne işim var” şaşkınlığı.
Duruma, ortama o kadar yabancı ki, çevredekiler olayın farkında
bile değil.
Bir de “Köşk’e gidersek yemekleri ben pişireceğim” demiş,
Köşk’ü kayınvalidesinin evi sanmış olsa gerek.
Biri kampanya ekibine, içkinin şişede durduğu gibi
durmadığı örneğinden giderek, bilginin kitapta durduğu gibi
hayatta durmayacağını anlatması gerek.
Ya da hakikaten birileri bizle dalga geçiyor. Eğer öyleyse. Bu
komedi, gittikçe acıklı bir hal alıyor.
FAZIL SAY VE GÜRER AYKAL ARASINDAKİ
FARKLAR
İki klasik müzik dehası, koymuşlar ortaya Mustafa Kemal
rozetini, kendi dertlerine bahane etmişler.
Antalya klasik müzik festivalinin yönetmenliğini bırakan Fazıl
Say, yerine gelen Gürer Aykal’a laf çarpmış falan...
İki müzik adamı da Paşa’mı yüreklerinde taşısa da, aralarında
büyük farklar var;
Bir, Fazıl Say’dan itirazı çıkar, geriye az şey kalır. Gürer Aykal
itirazdan zerre hoşlanmaz.
İki, Fazıl Say kavgacıdır, Gürer Aykal uzlaşmacı.
Üç, Fazıl Say çok konuşur, Gürer Aykal az.
Dört, Fazıl Say hesap kitap bilmez, gelişine yaşar, Gürer Aykal
ölçer biçer, hesaplar.
Beş, Fazıl Say duygusaldır, Gürer Aykal akılcı.
Altı, Fazıl Say “sanatçı politik olmalı” der, Gürer Aykal
“sanat politikadan uzak olmalı.”
Yedi, Fazıl Say’ın kanı damarlarında deli akar, Gürer Aykal’ın
kanı sanki olduğu yerde durur.
AKLIMDA KALAN
En iyi Ramazan sayfası: Kaç kişi fark etti
bilmiyorum. Hürriyet’in Okan Konuralp editörlüğündeki Ramazan
sayfası en iyisiydi. Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi’nin desteğiyle hazırlanmıştı. Ankara İlahiyat’ın
yeri din referanslı camiada ayrıdır. Bağnazlar bu
fakülteden pek hazzetmez. Çünkü “üniversite” fikrini temel
alan aydınlanmacı bir geleneğe sahiptir. “Yeni kötüdür” demez,
anlamaya, anlatmaya, dinle bağını kurmaya çalışır. Ankara
İlahiyat, “ilahi” olanın “seküler” olanla bağını kurar, birini
diğerine kurban etmez. Korkutucu değildir. Ayrımcı değildir.
İnsan odaklıdır. Anlamayı önemser. Hürriyet ve Konuralp
iyi sayfa yaptı. İyi işin hakkını teslim etmek gerek.