Reha Muhtar gazeteciliği diye bir şey vardı.
Agresif dil, abartılı yaklaşım. Saldırgan sorular.
Reha Muhtar gazeteciliği "Ateş Hattı"yla
başlar. Kendisinin Atina'dan bildirdiği günlerden hemen sonraya
denk gelir.
"Acı var mı acı?" sorusuyla özetlenir. Bu özet
alaysı bir ifadedir. Küçümseyici bir dildir.
Reha Muhtar, Ankara İletişim'den mezundur. Yani
bizim okuldan.
Mirgün Cabas'ı izlerken. "Kan/trombosit
toplayıcı" iyiliksever bir konukla konuşuyordu. Reha
Muhtar tarzı gazeteciliği hatırlayıverdim.
Medya ortalamasının üstünde bilgi birikimine sahiptir
Mirgün. Ne var ki, bunu kullanmak nadiren yaptığı bir
şeydir.
Ankara İletişim'de. Benim asistanlığımın ilk
yılı, Mirgün'ün öğrenciliğinin son yılıdır. Milliyet
Ankara büroda işe başladığında aldığı ilk maaşla beni
yemeğe götürmüşlüğü vardır. Hem de o zamanların en popüler
mekanlardan Berliner'de.
O Mirgün, trombosit toplayarak kanser hastalarına yardım eden
kişiye şunu sordu: "Hastayı kaybedince ne
hissediyorsunuz?"
Ne hissedebilir?!!!
Benzer şekilde. Bizden mezun Cüneyt Özdemir de
Ermenekli babanın lastik ayakkabılarına endeksledi haberlerini.
"Acı var mı acı?" tonunda.
"Acı var mı acı?" ekolü aynen devam ediyor.
Yayın yaptıkları kanal Show Tv değil,
Tv 8 değil, Flash değil.
CNN Türk!
Kafama takılan şey ise: Ankara İletişim gibi eleştirel
bir okul. Yüksek kuram. Yoğun bilgisiyle meşhur. Nasıl
oluyor da başka türlü çıktılar veriyor?
Demek ki ya bizdeki eğitim ters tepiyor. Ya da o bilgi düzeyi
her ortama uyum sağlama becerisi geliştirmeye yarıyor. İkisi de
kötü.
TAM BİR ŞEY YAPACAKLAR O DA ELLERİNE YÜZLERİNE
BULAŞIYOR
CHP'nin Genel Başkanı çıktı dedi ki "MİT'i
görevlendirdiler, CHP'yi böldürecekler. Bunu da ulusalcılar
üzerinden yapacaklar."
Kimsenin cevap vermesine gerek kalmadan, kendi milletvekili
söyledi: "CHP'yi karıştırmak için MİT'e gerek yok ki... Biz
zaten karışığız."
İşin içinde MİT vardır, yoktur bilemem. Bildiğim,
sıradan bir siyasal iletişim taktiğini bile CHP'nin eline yüzüne
bulaştırmış olduğu.
Güya. Kılıçdaroğlu'nun danışmanları proaktif olmaya çalışmışlar.
"Madem CHP'den kopuşlar olacak, öyleyse bunu kendi
beceriksizliğimiz olarak görmek yerine MİT operasyonu diyelim
sıyıralım" demişler.
Böylece varsa, kopuşları önleyecekler. Önleyemezlerse de
ateşten topu başkasının kucağına atacaklar. İkisinde de
kârlı çıkacaklar!
İyi de, seçmen bu danışmanlar kadar saf değil
artık. Yemiyorlar böyle saçmalığı.
"CHP'nin alevi partisi olduğu" dedikodusunu da
genel başkanın ağzından dillendirmiş oldular.
Ve üstelik. Bu danışmanlar genel başkanlarına iddialı cümleler
kurduracakları zaman kanıtlar, rakamlar vs. sunmak gerektiğini
atladılar.
Sonuçta. Dalga geçilme unsuru olmaya yaradı
taktikleri.
Bumerang gibi döndü kendilerini vurdu.
AKLIMDA KALAN
Hıncal Uluç'un toplu mesaj
çözümü: Okurlarım bilir, beni en çok reklam ve
siyasi içerikli toplu mesajlar rahatsız ediyor. Defalarca
Turkcell'i uyardım, çözüm bulamadım. Dava
etmeye kalktım falan. En son kullanıcının isteği dışında
gelen toplu mesajlara 50 bin tl ceza getiren yasadan umutlandım.
Sonuç yok. Geçen gün Hıncal
Uluç'un taktiğini okudum. Kendisini rahatsız eden
toplu mesajları gönderenleri ortaya döküyor. GSM şirketi dikkate
alıyor. Elbette benim yazılarım Hıncal Beyin yazıları
kadar etkili değildir. Yine de aynı yöntemi uygulamaya karar
verdim. Mesela Mustafa Sarıgül'den gerekli
gereksiz mesajlar almak istemiyorum. Mesela CHP'li vekil
Mevlüt Dudu beni zerre ilgilendirmiyor.
Orhan Ekici, Tacidar Seyhan lütfen bana toplu
mesajlarınızı göndermeyiniz. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen
anla mantığından GSM şirketim Turkcell umarım
duruma çözüm bulur.