"PKK ne karşılığında silah
bırakacak?" sorusu barış süreciyle ilgili
en büyük endişenin kaynağı.
Daha bir kaç ay öncesine kadar "bize kardeş demeyin, iki
eşit halk olarak hakkımızı istiyoruz", "bırakın bu
et ve tırnak manikür milliyetçiliğini", “birlik
bütünlük edebiyatına karnımız tok” diyenler ne oldu da
birden bire “birlikten” ve “İslam ortak
paydasından” bahsetmeye başladı? Bu sorular da insanların
zihnini meşgul ediyor.
Bu soruları büsbütün yersiz bulanlardan değilim.
30 yıldır varlığını sosyalizm üzerinden açıklayan PKK ve lideri
Öcalan'ın aniden “İslam ortak paydası”,
“birlik-bütünlük ve demokratik çözüm” vurgusu
yapması ister istemez herkeste "Hayırdır?" türü
şaşkınlığa neden oldu.
Ne Başbakan Erdoğan’ın, ne de Öcalan’ın açıklamalarından kimin
ne aldığını, ne verdiğini anlamış değiliz.
Çünkü hem Öcalan, hem PKK, hem de politik Kürt hareketi
‘barış’la beraber, peşinen alacaklarını aldılar.
Nasıl mı? Anlatayım.
Hem Öcalan, hem de PKK silahla gelinebilecek noktanın bundan
daha ilerisi olmadığını sanırım gördüler. Sadece onlar değil,
herkes gördü aslında.
Daha bir kaç ay öncesine kadar “PKK kanlı bir terör
örgütü”, Öcalan ise İmralı'daki "bebek
katili” pozisyonundaydı. Öyle değil mi?
Öcalan'a "sayın" demek marjinallikti.
PKK'lılarla yan yana durmak dışlanmak, ötekileşmek için yeter bir
nedendi.
Verdikleri silahlı mücadele "terör"
olarak adlandırılıyordu.
Bırakın PKK'yı, BDP bile toplumun nezdinde ciddi meşruiyet
sorunu yaşıyordu. Böyle giderse daha uzun yıllar siyaset dünyasında
20-25 vekille marjinal parti olarak kalmaya devam edeceklerdi.
Peki şimdi öyle mi?
Barış süreci ile bütün bunlar birden bire değişti.
Artık, Öcalan terör örgütünün değil, Kürt siyasi hareketinin,
dolayısı ile Türk siyasi arenasının güçlü liderlerinden biri haline
geldi.
Bir kaç ay önce PKK'lılarla poz veren vekillerin
dokunulmazlığını kaldırmayı tartışırken, şimdi PKK
liderlerinden Karayılan'la görüşmek, konuşmak, bu görüşmelerin
resimlerini servis etmek sıradan ve normal bir şeymiş gibi
algılanıyor.
PKK’nın bugüne kadar verdiği "mücadele"
ilk defa Türkiye’de kendine hem zemin, hem de muhatap bulma
durumuna geldi
"Kanlı terör örgütü" tanımlamasından
"tamam, alacağınızı aldınız, artık silahları
bırakın" çağrısına geçildi.
Radikal yazarlarından Ahmet İnsel'in de dediği gibi
“Artık Öcalan'a terörist, bebek katili demek çok zor.
Bu tabirleri kullanmak marjinal olmayı da göze almayı
gerektirecek.”
Türkiye’nin nefretini çekmiş bir örgüt, bir hareket için bundan
daha önemli ne olabilir ki? Son birkaç ayda elde ettikleri az şey
mi?
Diğer taraftan PKK silahlı mücadeleye devam etse, Öcalan’ın
serbest kalma ihtimali bugünkü kadar olası olur mu?
Öcalan, silahlı mücadelede inat ettiği takdirde, hapiste ölmeyi
de göze alması gerektiğini biliyor.
Diyeceğim odur ki AK Parti iktidarının silah bırakma
karşılığında PKK'ya gizli sözler, vaadler vermesine gerek yok. PKK
ve Öcalan alabileceğinin azamisini daha işin başındayken aldı.
Bundan şikayet edenlerden değilim. Sürecin başarısız
olma ihtimaline karşı daha dikkatli, özenli bir yol izlenseydi
elbette daha iyi olurdu.
Silahlar susacak, insanlarımız artık ölmeyecekse, kimin ne
meşruiyet kazandığının zerre kadar kıymeti yok.
Fakat hem Öcalan’ın, hem de PKK’nın elde ettiği kazanç bazı sol
kökenli aydınları mutlu etmeye yetmiyor.
Bazılarında "bu kadar ucuza gidilir mi?",
“silah bırakacaksanız niçin bunca mücadele?" gibi
tuhaf endişeler baş göstermeye başladı.
PKK üzerinden devletle hesaplaşma derdi olan bazı aydınları,
siyaset sahasına inme ve oradan sözle mücadele edebilme endişesi
sardı.
Hepimiz biliyoruz ki silahların susması ile beraber siyasal Kürt
hareketinin toplumun dikkatini çekmek için esaslı sözler, projeler
ortaya koyması gerekiyor.
Hangi sözle, hangi değerle, hangi vurguyla, hangi
"amaç" için, neyin mücadelesinin verildiğine
insanları ikna etmek gerekecek.
Sanırım bazı solcu arkadaşların asıl endişe duydukları şey
PKK’nın silah bırakması değil. Meydana indiklerinde söyleyecek
sözlerinin olmaması.
İş başa düşecek asıl korkuları ondan…
twitter.com/acikcenk
Bu yazıya
Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın