Cem Yılmaz'ın yeni filmi "Pek Yakında" görücüye
çıktı. Sinema eleştirmenlerine izletildi.
İşin tuhafı "iyi bulmuş" eleştirmenlerin bende
karşılığı yok. "Düş kırıklığı" diyen Atilla Dorsay
ile de bir filmde görüş birliğine vardığım vaki değil.
En iyisi ben kendi ipuçlarımı birleştireyim.
Birleştirince de. "Pek Yakında", aman aman bir
gişe rakamına ulaşamayacak görünüyor. Yani. Cem Yılmaz'ın
filmlerinde alıştığımız, "Gelmiş geçmiş en çok gişe yapan filmler"
arasında kayda değer bir yeri olmayacak gibi.
İzleyici izleyiciyi getirmeyecek. İzleyici zinciri
kurulamayacak. Sanki.
Derdim, Cem Yılmaz filminin izlenip izlenmemesi değil elbette,
son kertede bana ne!
Derdim, "Bir film/ dizi yapımcısı göz göre göre kendi
ayağına nasıl kurşun sıkar?" sorusunun yanıtını
aramak.
"Pek Yakında"nın çekim öyküsü fikir aşamasından
itibaren ortalarda dolaştı.
Eğer komedi başlığında ün yapmış, izleyici toplamışsan oradan
devam edersin. Hem komik olalım hem de derdimiz olsun dersen
reytingde de ne yukarı çıkar ne de aşağı inersin.
Fazla abartılı bir lansman yapıldı.
Baba Cem Yılmaz'ın gergin görüntüsü iticiydi. Kişiliği magazin
figürüne dönüşünce herhangi bir çekim alanı kalmadı.
Ve üstüne.
Kötünün kötüsü bir fragman. Üstüne bir de itici
bir Pepsi reklamı gelince.
Cem Yılmaz. Bu filmden para kazanacaktır ama
reklamlardan kazandığı kadar değil.
Sinema ve dizi yapımcılarına yaza yaza anlatamadığım şeyler;
Bir, medyayı kullandığınızı sandığınız çoğu
zaman aslında medya sizi kullanıyordur.
İki, medyanın sizinle işi bitince isterseniz
ağzınızla kuş tutun, olmaz.
Üç, ne kadar çok tanıtım o kadar çok geri dönüş
anlamına gelmez.
Dört, izleyici "yeter artık
baydı" demek yerine, "nasıl bir şey meraktayım" demeyi
seçer.
TAVUK BİR KUŞTUR
Aristo mantığı diye bildiğimiz şey şöyle bir şeydir:
Kuşlar uçar.
Tavuk kuştur.
Öyleyse tavuk uçar.
Düz mantık. Temel ilkesi çelişmezliktir. Bir
şey ya öyledir ya da değildir. Arası yoktur.
Bu mantığa göre dünyada hiçbir şey değişmez. Her şey durağan ve
sabittir.
Oysa. Diyalektik mantığa göre, dünyada değişmeyen bir
şey yoktur. Her şey içinde karşıtını da taşır.
Bu felsefi hatırlatma nereden mi çıktı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Yeşilay konuşmasından.
"Kimya, fizik, matematik zorunlu olunca itiraz
etmiyorlar da, din dersi olunca neden itiraz ediyorlar?"
dedi.
Kimya, fizik, matematik derstir.
Din de derstir.
Öyleyse din dersiyle fizik, kimya, matematik aynı
şeydir.
Düz mantık.
Deseniz ki "Sayın Cumhurbaşkanı, insanlık tarihi yercil
olanla, gökçül olanın çatışmasının tarihidir", ne
olacak?
Din dersi iyidir.
Uyuşturucu kötüdür.
Öyleyse din dersi alırsan uyuşturucu almazsın.
Düz mantık.
Tamam, ülke kamuoyuna bunları duymak hoş gelebilir. Ancak.
Cumhurbaşkanı artık sözlerinin uluslararası dikkate seslendiğini
kabul etmeli. Bizde "vay be adam haklı" denen
cümleler el aleme gülünç gelebilir.
Konuşma yazarlarına hatırlatmak istedim.
KENDİ OKURUMA
TEŞEKKÜR
Hani George Clooney evlendi diye bu hafta yas
ilan ettiğimi yazmıştım ya. Kendi sevimli okurlarım teselli
yarışına girdiler.
Kimi mimik analiz raporu göndermiş, meğer George
evlenirken o kadar da mutlu değilmiş!
Kimi ondan daha yakışıklıları var diye bir yığın hoş adam
fotoğrafı gönderdi ki açık söyleyeyim hiç biri bizimkinin eline su
dökemez.
Kimi başkasıyla evli olması aşka mani değil ki diye
yazdı. Aradı.
İlahi sevgili kendi okurlarım, iyi ki varsınız:)
AKLIMDA KALAN
Faruk Bildirici gazeteciliğinin
önemi: Her getirisi olan işi sağlık ambalajına
sarıp Hürriyet'i kullanarak zenginleşen
Osman Müftüoğlu zannımca iyi pir pazarlama
uzmanıdır. Sağlığımızı paraya tahvil etmeyi başarıyor. Geçen
yıllarda su satmıştı reklamlarda. Tepki çekmişti.
Hürriyet de ilke hatırlatması yapmış, "ya
reklam ya gazete" demişti. Altın yumurtlayan tavuğu
kesmedi. Gazeteyi seçti. Şimdilerde. Ev satıyor. Üstelik de bir
doktorun insanları kandırmasını izleterek.
"Yaşlanmazsınız" diyerek.
Hürriyet yönetimi yoğun gündemde uyumuş olmalı.
Yoksa Sedat Ergin böyle bir ilkenin delinmesine
asla izin verecek biri değildir. Okur şikâyetlerini dikkate alan
Faruk Bildirici köşesinde gerekli uyarıyı yaptı.
Hürriyet ilkelerini anımsattı. Cevap hakkını
kullanan Müftüoğlu, "Danışmanı olduğum
projenin reklamını yaparım" dedi. Anladık ki sadece
reklamdan kazanmıyormuş. Zaten para kazandığı bir projenin satış
işini de yapıyormuş. Köşe yazarının etik dışı ticari faaliyetlerine
Hürriyet'in bu yönetimi göz yumar mı? Göreceğiz.
Dikkat çekmek istediğim şey; Faruk Bildirici gibi medyayı
ayakta tutan orta direkler de çekip gittiklerinde medyada çürümenin
varacağı boyut.