Sevgili Rıdvan Akar;
Geçen gün "Rıdvan Akar kaybetti" dedik
ya...
Yüreğimize yara oldu be arkadaş...
Neden mi?..
Yanlış yaptığımızı anladığımız için...
Sana haksızlık ettiğimiz için...
Haksız yere seni ve hem de hiç hak etmediğin şekilde (sözde)
eleştirdiğimiz için...
Sanki bütün dünyada kimin nerede olduğunu ya da olmadığını tespit
eden bir detektörümüz vardı
da ustan Mehmet Ali
Birand'ın cenaze törenine katılmadığından emin olmuş ve
eleştirmiştik seni...
Hadi itiraf edelim;
inandığımız bir dostumuz bizi maniple etmişti...
Hatta "tahrik etmişti" bile
diyebiliriz...
Duygusaldık...
Daha önceleri, ustan, veli nimetin Mehmet Ali
Birand aleyhine dava açmanı duymuş, bunu içimize
sindirememiştik...
Açıkçası;
sana karşı "öngörülüydük"...
Hem de daha önce hiçbir meslektaşımızla ilgili yanımıza bile
yaklaştırmadığımız o kötü duyguyla
yüklüydük yani...
Hırpaladık seni...
Hiç ilgisi olmadığı
halde, "eleştirelim" derken
önyargılarımızın esareti
altında incittik...
Önce senden özür dileriz...
Sonra da okurlarımızdan...
Sevgili Rıdvan Akar;
Mevlâna ünlü Mesnevi'sinin
bir yerinde mealen şöyle der:
(övünmek gibi olmasın ben şiirleştirdim)
...... ve mevsim geçer;
kurur gölge veren ağaçların
dalları;
sabırlar taşar…
Canından saydığın yâr bile
gün gelir el olur da, aklın
şaşar…
Dostun dönüşür düşmana,
Düşmanın dost olur sana…
Öyle garip bir dünya ki;
Gün gelir hepsi olur bunların;
“olmaz” dediğin ne varsa…
“Düşmem” dersin düşersin,
“Şaşmam” dersin şaşarsın,
En garibi de budur ya…
“Öldüm” dersin ama…
Yine de yaşarsın…
Biz de beşeriz be Rıdvan kardeş...
Biz de şaşarız, biz
de düşeriz...
Aynen senin özel duygularının komiserliğini yaparken
düştüğümüz gibi düşeriz hem de...
Affet!...
Seni hiç hak etmediğin halde kırdığımız, incittiğimiz,
hırpaladığımız için affet...
Bak işte bugün kaybeden biziz...
Hiçbir tercihimizde kaybetmeyi senin
için "kaybetti" dediğimiz kadar çok hak
etmemiştik kardeş...
Kusura bakma...
Pardon yani...