Biz gazetecilerin, yazarların görevi “dikkat
çekmek”tir…
Biz ne, siyasal iktidara akıl vermek ne
de muhalefete yol göstermek için yaparız
mesleğimizi…
Biz sorunlara çözüm üreten değil, sorunlara dikkat
çeken bir mesleğin erbaplarıyız…
Bir yolsuzluk iddiası varsa orta yerde; hüküm vermeden
dikkat çeker, kamuoyunu, yargıyı ve yürütmeyi durumdan haberdar
ederiz…
“Yetişin hırsız var!” diye bağırmak
değildir bizim işimiz…
Hırsızlık ihtimalinden hareketle uyarıda
bulunmaktır…
Hırsızlık olup olmadığına yargı karar
verecektir…
Efendim şimdi artık asıl konuma gelebilirim.
Özal zehirlendi
mi?..
Zaman ve Bugün
gazeteleri Adli Tıp'ın merhum Turgut
Özal'ın naaşı üzerinde yapılan incelemede dışarıdan
verildiği kesin olan dört zehirli madde tespit ettiği haberini
verdi birkaç gün önce.
Bunlar:
DDT (zehir),
Kadmiyum (ağır metal),
Amerikyum,
Polonyum…
Son ikisi radyoaktif
maddedir.
Gazetelerin haberine göre uzun vadede radyoaktif
maddelerle vücut yorulmuş, sonra da böcek ilâcı (DDT) ile
ani ölüm sağlanmış…
Bu iddialar kesin mi?..
Zaman'a göre kesin değil öyle olduğu
düşünülüyor…
Bugün ise Özal'ın
zehirlendiğinden emin(!)..
Nasıl olabiliyorsa...
Eh yani dostlar;
düşünce yasağından, düşüncelerin bile yargılamada
“hüküm aracı” olarak kullanıldığı bir aşamaya
geçmişiz demek ki…
Söyleyecek söz bulamıyorum…
Niyetlerini
yargılayamam...
Haberi yayımlayan Zaman ve
Bugün gazetelerinin niyetlerini sorgulayacak
değilim.
Belli ki Adli Tıp’tan birileri iki gazetenin
habercilerini “yönlendirmişler”.
Ancak, habere konu olan raporu sızdıranlar bir de
uyanıklık yapıyorlar…
“Merhum Cumhurbaşkanı Özal zehirlendi”
demiyorlar…
Ya?..
Kanında bulunan dört adet zehri karine gösterip,
“zehirlenmiş olabileceğini
düşünüyorlar”…
Yahu efendiler!..
Yargılamalarda hüküm vermek için “düşünceler”
kanıt kabul edilebilir mi?…
Herkes her şey ve herkes için bir şeyler
düşünebilir...
Benim Adli Tıp Kurumu Başkanı için
“akıldan özürlü olduğunu düşünüyorum” demem
arkadaşın mutlaka akıl özürlü olduğunu gösterir mi?…
Zaten elimde kesin bir rapor varsa ve konunun uzmanları
“akıl hastasıdır” diye bir rapor vermişse de;
“düşünüyorum” değil “akıl
hastasıdır” derim…
Hepimiz her gün zehirleniyoruz
Efendiler!..
Bugün rastgele bir vatandaşın naaşı Adli
Tıp’a götürülüp otopsi yapılsın kanında mutlaka;
DDT, Kadmiyum, Amerikyum ve Polonyum
bulunacaktır…
Neden mi?..
Soruya soruyla cevap vereyim:
Bugün en fukaramız bile mutlaka meyve – sebze ile
beslenmiyor mu?..
Ve bunların kaçı gerçekten “organik”
sebze ya da meyve tüketebiliyor?..
“Koskoca Cumhurbaşkanı herhalde organik
beslenmiştir” derseniz 19 yıl öncesine
dönün...
Organik sebze, meyve diye bir tartışmanın olmadığını
göreceksiniz…
Yani, hepimiz DDT ile ilâçlanmış ve doğru
dürüst yıkanmamış meyve / sebze yiyorduk…
Bugün de yiyoruz…
Ağır Metal’e gelince…
İçinizde su içmeden yaşayanınız var
mı?..
Tabii ki yok…
Demek ki hepimiz her gün “ağır metal”
alıyoruz ki bir de 19 yıl öncesini
düşünün.
Milletçe içtiğimiz bütün sularda ağır metal vardı…
Halen de var…
Efendim;
şehir suyu içmek şart değil…
Her gün içtiğimiz şişe sularında bile ağır metalin kralı
var…
O nedenle örnek alınıp otopsiye götürülen bir kadavrada
ister şebeke suyu içsin ister cicili bicili
şişelemelerden;
Hepsinin kanında ağır metal bulunacaktır…
Amerikyum ve Polonyum
mu?..
Yani radyoaktif madde mi?..
Bilgisayar ekranlarının en yoğun radyoaktif madde yaydığı
o dönemde merhum Özal’ın gününün neredeyse yarısının bilgisayar
ekranı karşısında geçtiğini unuttunuz mu yoksa?..
Rahmetli’yi her gün bilgisayar başına bağlayan rahmetli
Adnan Kahveci radyoaktif maddelerle Özal'ın vücudunu önce
yorup sonra da zehirlemiş olmasın(!)
sakın…
Yok yahu şaka yaptım...
Kahveci, Özal'ı ancak absürt fikirleriyle zehirleme
imkânına sahipti...
Azerbaycan’daki
yemek
Efendiler;
göreceksiniz k; asıl rapor yayımlandığında bütün bu
“zehirli” maddelerin öldürücü değerlerde olmadığı
ve günlük hayat şartları çerçevesinde vücuda girmiş olduğuna dikkat
çekilecektir…
Peki; bu şamata niye?..
Sakın;
o dönemin siyasi iktidarından kimilerini suçlama hazırlığı
olmasın?..
Ya da;
Adli Tıp’ın güvenilirliğini
sıfırlamak…
Hâsılı…
Bir kurumumuza daha yazık ediliyor…
Son sözüm şu:
“Özal öldürülmedi” demiyorum…
Öldürülmüş olabilir…
Ama…
“Azerbaycan’daki yemek” falan hedef
şaşırtmaktan başka bir şey değildir…
Ne yani;
Azerbaycan’da Özal’ın yemeğine
radyasyon yükleyenler yemeği açıkta getirmeyip bin bir katlı kap
içinde mi verdiler?..
Özal merhum o yemeği, bir alüminyum oda içine
girip de mi yedi?..
Ya da "DDT ile zehirlendi" palavralarına
karnım tok...
Falan filan…
Yani dostlar!..
Sakın “Özal zehirlendi” iddialarıyla
yanlış yöne çevrilmiş yanlış oku takip ediyor
olmayasınız…
adnanberkokan@gmail.com