Milliyet eski yazarlarından Osman Ulagay’ın yeni çıkan
“Türkiye Kime Kalacak” adlı kitabını okuyunca Türk
aydınının ciddi bir açmazda olduğuna bir kez daha kanaat
getirdim.
Gerçekten de Türk aydını ne istediğini, nereye varmaya
çalıştığını bilmiyor. Nasıl bir Türkiye tasavvur ediyor? Tasavvur
ettiği bu ülkeye nasıl ulaşacak? Bunlar hep sorunlu.
Ulagay'ın kitabı bunu bana bir kez daha gösterdi.
Osman Ulagay’ın meseleleri ele alma biçimi, olaylara fikirden
ziyade duyguyla yaklaşması, sonuçta da derinlikten yoksun kalması
bende özellikle hayal kırıklığı yarattı.
Kitabı okuduğunuzda AK Parti karşıtlığının “Bütün bu
işleri bizim yapmamız gerekirdi”den öteye gitmediğini
görüyorsunuz.
Osman Ulagay alınmasın ve saygısızlık olarak addetmesin ama
kendisinden entelektüel derinlikten bu kadar uzak bir yaklaşım
beklemiyordum.
Üstelik kitap baştan sona büyük çelişkilerle dolu. Kitabı
okurken Osman Ulagay ve ‘mensubu olduğu
çevre’nin yaşadıkları çatışmanın kaynağını açık bir
şekilde görüyorsunuz, serüvenlerine tanıklık ediyorsunuz. İç
dünyalarındaki ‘duygusal açmazları’ nasıl
muhaliflik olarak göstermeye çalıştıklarını fark ediyorsunuz.
Osman Ulagay’ın söylediklerine bakınca bir insanın nasıl hem bu
kadar AK Parti kadrolarının ve icraatlarının hayranı olup, hem de
bu kadar AK Parti karşıtı olabildiğine şaşmamak elde değil.
Kitap özde AK Parti ve onun 10 yıldır yaptıklarının övgüsü ile
dolu. AK Parti bu kadar çok ‘övgüyü hak ediyor’
ama Osman Ulagay yine de iktidardakilerin kimliğinden çok
mutsuz.
Bir tarafta “Mali istikrarı gözeterek, ülkedeki
girişimcilik potansiyelini harekete geçirerek ve elverişli dış
konjonktürden yararlanarak ekonomide tatminkar büyümeyi sağladı (…)
Türkiye’nin dış dünyadaki ve uluslararası piyasadaki imajını olumlu
yönde değiştirdi ve Türk insanının özgüvenini artırdı”
gibi tespitlerle AK Parti’yi cömertçe övüyorken, bir başka sayfada
ise “AK Parti Türkiye’yi batıdan uzaklaştırıp başka bir
ülke haline getirmeye çalışıyor” diyebiliyor.
Osman Ulagay AK Parti’nin ekonomik politikalarından memnun,
küreselleşmeyi iyi kavrayan politikalarından memnun, AB
politikalarından memnun, ABD ile girdiği stratejik ortaklıktan
memnun, Türkiye’nin son 10 yılda yakaladığı yükselme ivmesinden
memnun, topluma getirdiği dinamizmden memnun, bir tek Başbakan
Erdoğan’ın diline sinen ‘ötekileştirici’
tarzdan, üsluptan ve siyaset yapma biçiminden şikayetçi.
Peki bir üslup, bir tarz farklılığı bir aydını bu kadar huzursuz
eder, karamsar hale getirir mi? Elbette getirebilir. Ama bu
karamsarlık “Niçin Tayyip Erdoğan’ın yaptıklarını yapacak
Atatürkçü lider çıkmıyor” aşamasına kadar ilerleyip
muhalifliğe dönüşmez değil mi? Osman Ulagay ve çevresinde
dönüşmüş.
Atatürkçülerin derdi ne? Türkiye’yi bugün tam da Osman Ulagay’ın
övgüyle bahsettiği işlerin yapıldığı bir ülke haline getirmek değil
mi?
Bunun kim tarafından yapılıyor olmasının bir aydın için ne önemi
var? Ortalama halk iktidar nimetlerinden faydalanmak için kendi
partilerini iktidarda görmek isteyebilir. Bundan şaşılacak bir şey
yok.
Peki ya aydın, entelektüel kesime ne oluyor? Onlar niye
istedikleri olduğu halde gayrimemnunlar ki?
Hem iktidarın bütün yaptıklarına destek verip hem de
“Niçin bizden aynısını yapacak bir lider çıkmıyor"
şikayetini bir fikir olarak ortaya koymak çocukça bir tutum değilse
nedir ki?
Kitabın içerdiği çelişkiler bundan ibaret değil.
Osman Ulagay gibi dünyayı bilen birinin Türkiye’de olup bitenin
“dünya sistemin’den bağımsız” olduğunu ileri
sürmesi de bende şaşkınlık yarattı.
“Dünya sistemi Türkiye’yi kendi başına bırakmış ama
Türkiye bir türlü adam olacak iradeyi gösteremiyor”
havasında.
Burada sormak lazım: Niye? Burası lanetli bir toprak mı ki
buradan esaslı işler yapacak kimse çıkmıyor?
Yok mudur batının bu bölgeye dönük hesapları? Bunları tamamen
görmezden gelmek entelektüelliğe sığar mı?
Olup biten her şeyi dışarıya bağlamayalım, tamam, ama bütün
başarısızlığın içeriden kaynaklandığını da ileri sürmeyelim. Öyle
değil mi?
Osman Ulagay’ın içine düştüğü en büyük açmazlardan biri de
Atatürkçüler ile alakalı değerlendirmelerinde.
Bir taraftan AK Parti’yi “dünyayı, dünyadaki değişimi,
küreselleşmeyi, batılılaşmayı iyi algıladığını”, bunun da
Atatürk’ün hedefleriyle örtüştüğünü söyleyip övüyor, diğer taraftan
“Atatürk siliniyor, ortadan kaldırılıyor, sembolleri yok
ediliyor” diyerek Atatürkçüleri
"uyanmaya" davet ediyor.
Osman Ulagay Türkiye’deki en Batılılaşmış kesimin Batı’ya
düşmanlığına bakarak bu kesimin Batı ile olan ilişkisine aşk-nefret
ilişkisi teşhisini koyuyor.
Bana göre kendisinin de kitabı yazarken içine düştüğü durum
bundan farklı değil.
Sadece Osman Ulagay da değil, Türkiye’deki birçok liberal
aydının AK Parti ile aşk-nefret ilişkisi sürdürdüğü ortada.
Bir taraftan AK Parti’nin yaptığı işlere hayran olup diğer
taraftan da bu işleri yapan kadrodan nefret etmek, ancak böyle izah
edilebilir. twitter.com/acikcenk