Soruyorum:
Taraf olup da objektif olmak çok mu
zor?.
Taraf olup da adil olmak çok mu
zor?.
Taraf olup da vicdanlı karar vermek çok mu
zor?.
Taraf olup da hak bilir olmak çok mu
zor?.
Taraf olup da “yandaş/taraftar” olmamak çok
mu zor?..
Taraf olup da karşı mahallelilere hakaret ve küfür
etmeden analiz/yorum yapmak çok mu zor?..
Taraf olup da dedikoduya yüz vermemek çok
mu zor?.
Taraf olup da karşı mahalleyi
itibarsızlaştırmak için “yalan haber” üretmemek
çok mu zor?..
Çok mu zor ha?..
Çok mu zor?..
Bakın Hüseyin Gülerce’ye…
Bakın Sedat Ergin’e…
Bakın Ayşe Böhürler’e…
Bakın Serdar Turgut’a…
Bakın Hasan Bülent Kahraman’a…
Bakın Güneri Cıvaoğlu’na…
Bakın Ruşen Çakır’a…
Bakın Gülay Göktürk’e…
Bakın Cüneyt Özdemir’e…
Bakın Fehmi Koru’ya…
Bakın Murat Belge’ye…
Ey güzel
dostlar!..
Şu anda ilk aklıma gelenler bu meslektaşlarım…
Dönün arşivlere ve tek tek araştırın…
Meslektaşlarına hakaret ve küfür etmeden mükemmel
eleştiriler yaptıklarını göreceksiniz…
Sadece karşı mahalleyi değil…
Kendi mahallelerini de eleştirmişler…
Peki, ne kaybetmişler?..
Hiçbir şey kaybetmedikleri gibi itibar kazanmışlar…
Güvenilirlikleri artmış…
Saygınlıkta tavan yapmışlar…
Tabii ki bu kadar değiller…
Ben şimdilik onların isimlerini verdim…
Ama daha önce “En çok beğenerek okuduğum
‘Bitaraf’ köşe yazarları” başlığı altında
yayımlanan makalemde tek tek isimlerini de vermiştim…
Şimdi…
Sizlere sesleniyorum ey küfürbaz
meslektaşlarım!..
Ey güce tapanlar!..
Ey bir lidere biat etmekten onur
duyduklarını alenen seslendirenler!..
Ey fikir üretemedikleri için küfür ve hakaret
ezberleyenler!..
Dönün bakın bir de kendi yazdıklarınıza…
Atın küfür ve hakaretlerinizi…
Fikir kalmasa da geriye, en azından saygılı bir
karşı çıkış kalacaktır…
O bile yeter…
O bile medyamızın kısa bir süre sonra kendisini bulması için
kâfi…
Ey güzel
insanlar!..
Bundan 15- 16 yıl önceki halimi
hatırlayanların kimileri içlerinden ya da yüksek sesle:
“Ulan şuraya bak be!.. Boklu sidikliye mana
buluyor” diyecekler biliyorum…
Haklılar…
Bugünküler sidikli ise…
Ben o yılların boklusuydum…
Daha öte…
En terbiyesiziydim…
Hatta…
Ebu’l Alâ el Maari’nin
“Ben terbiyeyi terbiyesizlerden öğrendim” demesi
gibi, ben ise terbiyeli olmayı kendi terbiyesizliklerimden
öğrendim…
Ama be arkadaş!..
Ne bir tek meslektaşım bana bu yazdığıma benzer uyarı
yazıları yazdı…
Ne de yanında durduğum siyasetçiler bir kere bile olsa;
“yahu kalemin de fikirlerin de zaten güçlü… Küfürsüz,
hakaret etmeden yaz” dedi…
Aksine…
“Yiğitsin” dediler az daha
canımdan olacaktım…
“Cömertsin” dediler yazarlığa
başladığım güne kadar kazandığım bütün servetimi yediler…
Yani…
Tecrübe konuşuyor
dostlar!..
“Bu yazımı kesin saklayın”
demeyeceğim çünkü artık Google var…
Bu yazı hep kalacak arşivde, dilediğiniz zaman
ulaşacaksınız…
Bu iktidar bir gün mutlaka
gidecek…
O zaman açıp okuyun bu yazımı…
Çünkü o gün “en yalnız ve çaresiz”
olduğunuz günleri yaşamakta olacaksınız…
Yüzünüze bile bakmayacaklar…
Hatta uğruna canınızı, geleceğinizi ortaya koyduklarınızın
bazıları, “tanımam, birkaç defa görmüşlüğüm var o
kadar” bile diyecekler…
Bırakın şu kavgayı…
Bırakın şu küfürleşmeyi…
Vazgeçin karşılıklı olarak birbirinize hakaret
etmekten…
Yanlışlarınızı da kendi doğrularınızı da ve tuttuğunuz
tarafı da yazın ama nezaket içinde…
Klasiktir: Son pişmanlık fayda
etmez...