Cannes Film Festivali’nde büyük ödülü alan Nuri
Bilge Ceylan, “Türkiye’den hiçbir
televizyon gelmedi” demiş.
Kendisi medyaya sitem edecek biri değildir.
Çünkü varlığı, başarısı ve şöhreti televizyonlardan gelmez,
televizyonla da beslenmez. Bildiğim, evinde de televizyon izlemez.
Bu anlamıyla, ünleri pamuk ipliğine bağlı tv camiasının epeyce
dışında durur.
Ünü, “şöhretimsi”ler
grubuna dahil değildir, sağlamdır.
Kendisi gelişigüzel laf etmez,
büyük olasılık sitem gibi değil de saptama
gibi söylemiştir.
Yine de. Geçen hafta yazdığım,
“televizyon haberciliği için ülkemde kafa
kullanmak gerekmez” içerikli
yazımı okumadığı için, minik dünyamda bir alındım ki sormayın.
Kendin alın, kendin fark et durumu.
Kafa devrede olmayınca haber koklamak
da tarih oldu tabii. Hoş, haberi
koklayacak muhabir de bırakmadılar ya.
Haber merkezlerinde ne Cannes’a gönderecek
kameraman kaldı, ne de “çıtır” olma dışında
niteliği olan muhabir var.
Muhabir dediğin ya güzel olacak, ya da
babasının güçlü ilişkileri. Olmadı, Başbakan etrafının referansı.
Bu niteliklerden biri varsa Türkçe bilmese de olur. Konuşma?
Hiç gerekmez, nihayetinde idolümüz ya
Recep İvedik ya da Ankara’nın Dikmen’i.
Gerçekten emeğiyle çalışan, haber merkezini
sırtında taşıyanları ayrı tutuyorum elbette.
Kanalları yönetenlere gelince, kendi arkalarını
kollamaktan haber kollamaya sıra bile gelmez.
Nuri Bilge Ceylan neden büyük,
söyleyeyim mi? Ağzından çıkan en
sıradan söz bile insanı düşündürüyor. Misal, “televizyonlar gelmedi” demesi, medyamızın düştüğü çukuru göstermeye yetti.
KADİR İNANIR’IN CHP İLE
MESELESİ
Kadir İnanır’ın CHP ile meselesiyle, benim
meselem hemen hemen aynı. İkimiz de kendimizi CHP’ye yakın
hissederiz ama CHP bizden hayli uzaktır.
İnanır, Habertürk’e verdiği söyleşide CHP’nin
halkla ilişkilerini akıl verme yoluyla eleştirmiş.
CHP’nin yerel seçim yenilgisinden sonraydı.
Çalan telefonumu açtığımda karşımda Kadir İnanır vardı. Canı
sıkkındı.
Benim için “Selvi Boylum”un
şoför İlyas’ından çok, “Kara
Gözlüm”ün Kenan’ı,
“Katırcılar”ın
Rüstem’idir. Bilir.
“Hoca”
dedi, (“hocam”ın Kadirce söylenişidir bu, hoşuma gider)
“Bu CHP, senin son kitabı hiç okumadı
mı?”
“Sanmam” dedim, “onlar her şeyi
herkesten iyi bilir.” İçini çekti,
devam ettim: “Biliyorsunuz,
solcular okusun diye yazıyorum, sağcılar
okuyor.”
“Haklısın hoca”
dedi. Bir daha içini çekti, telefonu
kapattık.
Kadir İnanır’ın CHP eleştirisine kızanlara
söylüyorum, sosyal demokratlar CHP’ye yeterince kızmadığı için
sağcı köşe yazarları CHP’yi övdükçe övüyor.
NAZLI ILICAK’I KADIN OLARAK
ALGILAMAK?
Balçiçek İlter aradı. “Yazına itirazım var” dedi. Dikkat kesildim. Ne de olsa eleştiri bir tür dikiz
aynasıdır.
“Nazlı Hanımla ilgili yazdıklarına
değil, onu cinsiyeti üzerinden eleştirmene itiraz
benimki” dedi, evine gidip torun
bakmasını yazmamı kastediyor.
“Kimseye cinsiyeti üzerinden bakmam, bu
yazıda da öyle bir kastım olmadı” dedim.
“Öyle bir kastın olmadığını biliyorum
ama yazından o anlam çıkıyor” diye
ısrar edince, düşündüm. Çünkü Balçiçek de, ben de, medyada kadın
olmanın ne kadar zor bir şey olduğunu iyi biliriz.
Medyada genç ve güzel olmayan kadınlara yaşama
hakkı tanınmaz. Erkeğin buruş buruşu makbuldür de kadının saçına
ilk ak düştü mü, günleri sayılıdır.
Kadının sadece kadın olduğu için erkeklerden
daha çok çalışması ve bunu da erkeklerden daha az paraya yapması
gerekir.
“The NY
Times”ın yayın yönetmeni Jill
Abramson’un başına gelenleri konuştuk Balçiçek’le, erkeklerle aynı
koşulları istediği için işinden kovuluşunu (elbette tek neden bu
değildi).
Yeniden düşündüm. Nazlı Ilıcak’ı yazarken
cinsiyetini öne çıkarmış olabilir miydim? Bu, benim açımdan mümkün
değildi, çünkü Nazlı Ilıcak’a bakan
kimsenin aklına, onun kadın olduğu gelmez.
Yoksa gelir mi? Zor soru.
AKLIMDA KALAN
ING Bank’ın
açıklaması: ING Bank,
Türkiye’deki iletişim çalışmalarını henüz sağlıklı bir rotaya
sokabilmiş değil. İnsanları korkutan ürkütücü aslan maskotuna
harcadığı onca parayı çöpe attı. O maskot kaybolup gitti. İyi ki.
Şimdi de, Soma’da ölen işçilerin kredi borçlarını
sıfırlayacaklarını açıkladılar. Son zamanlarda toplumsal sorumluluk
adı altında, sorumluluktan uzak faaliyetler sardı etrafı. Kimsenin
sorguladığı da yok. Bu tür faaliyetleri doktora ve yüksek lisans
öğrencilerim araştırıyor. Halkla ilişkiler yaptığını sananların
yapmadığını göstermek istiyoruz. “Toplumsal sorumluluklarını yerine
getiren ve güvenilirlik” imajı yaratmak istiyorlarsa ING Bank’a
önerim şu: Madem kredi borçlarını sıfırlıyorsunuz, bu durumun
bankanıza maliyetini de lütfen açıklayınız. Biz de halkla ilişkiler
atraksiyonuna hedef olup kandırılıyor muyuz, yoksa cidden halkla
ilişkiler mi yapılıyor bilelim. ING’nin derin acımızdan pay kapmak
istemediğini düşünüyorum. Açıklamalarıyla içimiz rahatlayacak.
Umarım bir adım sonrası planlanmadan ortaya atılmış bir fikir
değildir bu.