Nuri Bilge’yi koklayamayan haberci…

Nuri Bilge’yi koklayamayan haberci…

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com
Cannes Film Festivali’nde büyük ödülü alan Nuri Bilge Ceylan, “Türkiye’den hiçbir televizyon gelmedi” demiş.

Kendisi medyaya sitem edecek biri değildir. Çünkü varlığı, başarısı ve şöhreti televizyonlardan gelmez, televizyonla da beslenmez. Bildiğim, evinde de televizyon izlemez. Bu anlamıyla, ünleri pamuk ipliğine bağlı tv camiasının epeyce dışında durur.

Ünü, “şöhretimsi”ler grubuna dahil değildir, sağlamdır.

Kendisi gelişigüzel laf etmez, büyük olasılık sitem gibi değil de saptama gibi söylemiştir.

Yine de. Geçen hafta yazdığım, “televizyon haberciliği için ülkemde kafa kullanmak gerekmez” içerikli yazımı okumadığı için, minik dünyamda bir alındım ki sormayın. Kendin alın, kendin fark et durumu.

Kafa devrede olmayınca haber koklamak da tarih oldu tabii. Hoş, haberi koklayacak muhabir de bırakmadılar ya.

Haber merkezlerinde ne Cannes’a gönderecek kameraman kaldı, ne de “çıtır” olma dışında niteliği olan muhabir var.

Muhabir dediğin ya güzel olacak, ya da babasının güçlü ilişkileri. Olmadı, Başbakan etrafının referansı. Bu niteliklerden biri varsa Türkçe bilmese de olur. Konuşma? Hiç gerekmez, nihayetinde idolümüz ya Recep İvedik ya da Ankara’nın Dikmen’i.

Gerçekten emeğiyle çalışan, haber merkezini sırtında taşıyanları ayrı tutuyorum elbette.

Kanalları yönetenlere gelince, kendi arkalarını kollamaktan haber kollamaya sıra bile gelmez.

Nuri Bilge Ceylan neden büyük, söyleyeyim mi? Ağzından çıkan en sıradan söz bile insanı düşündürüyor. Misal, “televizyonlar gelmedi” demesi, medyamızın düştüğü çukuru göstermeye yetti.

KADİR İNANIR’IN CHP İLE MESELESİ

Kadir İnanır’ın CHP ile meselesiyle, benim meselem hemen hemen aynı. İkimiz de kendimizi CHP’ye yakın hissederiz ama CHP bizden hayli uzaktır.

İnanır, Habertürk’e verdiği söyleşide CHP’nin halkla ilişkilerini akıl verme yoluyla eleştirmiş.

CHP’nin yerel seçim yenilgisinden sonraydı. Çalan telefonumu açtığımda karşımda Kadir İnanır vardı. Canı sıkkındı.

Benim için “Selvi Boylum”un şoför İlyas’ından çok, “Kara Gözlüm”ün Kenan’ı, “Katırcılar”ın Rüstem’idir. Bilir.

Hoca” dedi, (“hocam”ın Kadirce söylenişidir bu, hoşuma gider) “Bu CHP, senin son kitabı hiç okumadı mı?”

Sanmam” dedim, “onlar her şeyi herkesten iyi bilir.” İçini çekti, devam ettim: “Biliyorsunuz, solcular okusun diye yazıyorum, sağcılar okuyor.”

Haklısın hoca” dedi. Bir daha içini çekti, telefonu kapattık.

Kadir İnanır’ın CHP eleştirisine kızanlara söylüyorum, sosyal demokratlar CHP’ye yeterince kızmadığı için sağcı köşe yazarları CHP’yi övdükçe övüyor.

NAZLI ILICAK’I KADIN OLARAK ALGILAMAK?

Balçiçek İlter aradı. “Yazına itirazım var” dedi. Dikkat kesildim. Ne de olsa eleştiri bir tür dikiz aynasıdır.

Nazlı Hanımla ilgili yazdıklarına değil, onu cinsiyeti üzerinden eleştirmene itiraz benimki” dedi, evine gidip torun bakmasını yazmamı kastediyor.

Kimseye cinsiyeti üzerinden bakmam, bu yazıda da öyle bir kastım olmadı” dedim.

Öyle bir kastın olmadığını biliyorum ama yazından o anlam çıkıyor” diye ısrar edince, düşündüm. Çünkü Balçiçek de, ben de, medyada kadın olmanın ne kadar zor bir şey olduğunu iyi biliriz.

Medyada genç ve güzel olmayan kadınlara yaşama hakkı tanınmaz. Erkeğin buruş buruşu makbuldür de kadının saçına ilk ak düştü mü, günleri sayılıdır.

Kadının sadece kadın olduğu için erkeklerden daha çok çalışması ve bunu da erkeklerden daha az paraya yapması gerekir.

The NY Times”ın yayın yönetmeni Jill Abramson’un başına gelenleri konuştuk Balçiçek’le, erkeklerle aynı koşulları istediği için işinden kovuluşunu (elbette tek neden bu değildi).

Yeniden düşündüm. Nazlı Ilıcak’ı yazarken cinsiyetini öne çıkarmış olabilir miydim? Bu, benim açımdan mümkün değildi, çünkü Nazlı Ilıcak’a bakan kimsenin aklına, onun kadın olduğu gelmez. Yoksa gelir mi? Zor soru.

AKLIMDA KALAN

ING Bank’ın açıklaması: ING Bank, Türkiye’deki iletişim çalışmalarını henüz sağlıklı bir rotaya sokabilmiş değil. İnsanları korkutan ürkütücü aslan maskotuna harcadığı onca parayı çöpe attı. O maskot kaybolup gitti. İyi ki. Şimdi de, Soma’da ölen işçilerin kredi borçlarını sıfırlayacaklarını açıkladılar. Son zamanlarda toplumsal sorumluluk adı altında, sorumluluktan uzak faaliyetler sardı etrafı. Kimsenin sorguladığı da yok. Bu tür faaliyetleri doktora ve yüksek lisans öğrencilerim araştırıyor. Halkla ilişkiler yaptığını sananların yapmadığını göstermek istiyoruz. “Toplumsal sorumluluklarını yerine getiren ve güvenilirlik” imajı yaratmak istiyorlarsa ING Bank’a önerim şu: Madem kredi borçlarını sıfırlıyorsunuz, bu durumun bankanıza maliyetini de lütfen açıklayınız. Biz de halkla ilişkiler atraksiyonuna hedef olup kandırılıyor muyuz, yoksa cidden halkla ilişkiler mi yapılıyor bilelim. ING’nin derin acımızdan pay kapmak istemediğini düşünüyorum. Açıklamalarıyla içimiz rahatlayacak. Umarım bir adım sonrası planlanmadan ortaya atılmış bir fikir değildir bu.