Nuray Mert meselesinde gözden kaçan asıl husus

Nuray Mert meselesinde gözden kaçan asıl husus

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Nuray Mert’in özellikle ‘Kürt sorununu’ na bakış açısındaki ani değişikliği elbette eleştirebiliriz. Çünkü Nuray Mert’in geldiği nokta, kendisini yakından tanıyanlar için gerçekten şaşırtıcı nitelikte.

Son dönemde, duble yollar üzerinden yaptığı yorumun bence de izaha, netliğe kavuşturulmaya ihtiyacı var.  

Tüm bunlara rağmen Başbakan Erdoğan’ın bu meselede topa girmesini, böyle bir üslupla konuyu miting meydanlarına taşımasını hem münasebetsiz, hem çok kaba hem de anlamsız buluyorum.

Üstelik bu durum bundan sonra yazarlardan Nuray Mert’e gelecek her eleştiriy ve yazı sahibini ‘Başbakan Erdoğan’a yaranma’ suçlamasıyla karşı karşıya bırakacaktır.

Halbuki, Mert’in hükümet politikalarına getirdiği eleştirilere cevap veren, bu konular üzerinden Nuray Mert'e eleştiri getiren onlarca gazeteci vardı. Bir de Başbakan'ın topa girmesi tuhaf. 

Artık, Nuray Mert’e yapılacak eleştiriler, başbakanın sert sözlerinin gölgesinde kalmaya mahkum.

Bu süreçte benim asıl dikkatimi çeken Star gazetesi yayın yönetmeni Mustafa Karaalioğlu’nun tespiti.

Karaalioğlu, yazısında, AK Parti’yi eleştirenleri ikiye ayırıyor:  “Birinci grup gerçek anlamda muhalifler. Diğer kesim ise muhaliflikleri zamanla düşmanlığa dönüşenler.”

Karaalioğlu’nun bu tespitine katılmakla beraber, aklıma takılan soruları sizinle paylaşmak istiyorum…

Evet, makul eleştiriler yapan, hükümetin politikalarına demokratik terbiye çerçevesinde muhalif tavır alan bazı yazarlar, kişiler, zamanla işi hükümete ‘düşmanlığa’ döküyorlar. Alenen tarafgir yorumlarda bulunmaktan imtina etmiyorlar.

Mesela 28 Şubat döneminden beri muhafazakar mahalleyle yakın arkadaşlıklar kuran, birinci AK Parti iktidarı döneminde de hükümetle makul bir ilişki içerisinde olan Nuray Mert ne oldu da hükümetin “düşmanı” haline geldi?

Nuray Mert’in gerek hükümetle gerekse mahallenin eli kalem tutanlarıyla olan ilişkisini yakından bilenlerdenim.

Mert, hükümetin ilk yıllarında AK Partili kadrolarla sağlıklı bir bağ kurmuştu. Zaman zaman hükümetin politikalarına dönük eleştirilerde bulunuyordu ama bunlar dikkate değer ikazlar niteliğindeydi.

Nuray Mert; bakanların, başbakanın hatta Emine Erdoğan’ın yurtdışı seyahatlerine katılır. Bu seyahatlerden edindiği olumlu izlenimleri de aktarmaktan geri durmazdı.

Hükümete mensup birçok bakanla, bürokratla sıkı dostluğu vardı.

Peki Ne oldu Nuray Mert ‘düşman’ safına geçti.

Ne oldu da AK Parti’ye politik destek sağlayan gazeteciler, yazarlar, danışmanların, yakın arkadaşları olan Nuray Mert’le araları açıldı.

Birçokları, Nuray Mert’in muhalifliğini, yakın dostu Nimet Çubukçu’nun adaylar arasında adı geçmesine rağmen Cumhurbaşkanı olmamasına bağlıyor.

Fakat asıl kopuşun bununla irtibatlı olmadığını saklamaya gerek yok.

İlişkilerin bozulma nedeni “fikri ayrılık” da değil.

Eğer arkadaşlık ilişkilerini fikri yakınlıklar belirliyor olsaydı, Nuray Mert’le dostluklarını bitirenler Ertuğrul Özkök’le dost olmak için ekstra çaba sarf etmezdi. Haksız mıyım?

Sorun, kesinlikle “fikri ayrılık” değil.

Başbakan Erdoğan’dan güç devşirenler, Nuray Mert’le bozulan kişisel ilişkilerini AK Parti meselesi haline dönüştürdüler.

Gittikleri her ortamda “Başbakan, filancayla ilişki kurulmasında çok rahatsız. Eğer zarar görmek istemiyorsan ondan uzak dur” diyerek, kişisel anlaşmazlıklarını başbakana mal ettikleri, bu yolla birilerini nasıl ötekileştirdikleri, yansızlaştırdıkları bilinen bir gerçek.

Herkesi, mimledikleri kişiyle ilişkilerini bitirmeye zorluyorlar.

Böyle olunca da yalnızlaştırılan kişi kendini ister istemez ‘karşı kampta’ buluyor.

İşte bu tutumun, Başbakan Erdoğan’a düşman oluşturma makinesi gibi işlediğinin görülmesi gerekiyor.

Kaç kişi böyle ötekileştirildi biliyor musunuz? Bulundukları makamların istismarına göz yummayanların nasıl yalnızlaştırıldığını, tamamen kişisel menfaatler uğruna kimlerin nasıl AK Parti muarızı ya da düşmanı olarak gösterildiğini, dahası bütün AK Partililerin de o kişileri dışlamaya nasıl mecbur edildiğini bir bilseniz.

Nedense, sadece kendi ilişkilerini kesmiyorlar, bir de etraftakilere “Ya bizdensin ya onlardan” dayatmasında bulunuyorlar.

İşin tuhafı, AK Parti’ye yakın olduğu halde “bizdensin” diye tanımlanan gruba dahil edilmeyen çok fazla kişi var.

Kimse de bu tutumun AK Parti’ye ve Başbakan Erdoğan’a büyük zarar verdiğini söyleyerek bu gidişe dur demedi, demiyor.

Başbakan Erdoğan, çevresindeki insanların, muhalifleri nasıl düşman safına ittiğinin sanırım farkında değil

Son bir aydır, Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanlarından, siyasete atılan Nabi Avcı’nın röportajlarını, demeçlerini okuyorum. Nabi Bey’in üslubuna, meseleleri ele alış biçimine, medyayla ilgili yaptığı değerlendirmelere bakınca hayranlık duyuyorum. Öyle makul, öyle yumuşak, öyle beyefendi, öyle nezaket sahibi, öyle müşfik, öyle sarih açıklamalar yapıyor ki... Bu üslubun neden Başbakan’ın etrafındaki diğer isimlere sirayet etmediğine şaşırıp kalıyorum.

Sanırım, kalplerinde ve beyinlerinde, AK Parti’ye katabilecekleri kıymetli bir şey bulamıyorlar. Yok çünkü.