Artık emin oldum. Bizde dört dörtlük bir iletişim
stratejisini hayata geçirmek mümkün değil.
Ya zamanlama mükemmel, uygulama kötü.
Ya zamanlama da uygulama da süper, fikir
zayıf.
Ya da. Uygulama iyi, fikir iyi. Zamanlama bayram değil,
seyran değil kıvamı.
Ahmet Sever'in, Gül'lü anılarını yazdığı
kitabında da benzer durum.
Ahmet, Mehmet Ali Birand'la da çalıştı ama ben
onu Birand ekibinden ayrı tutarım. Mütevazıdır. Hangi göreve
gelirse gelsin, "Hadi akşama muhabbet edelim"
mesafesindedir.
Arkadaşlarını satmaz. Dostlarına sonuna kadar destek olur. Yani.
Medyamızda nesli tükenmiş bir türün son
temsilcilerindendir.
Gül'ün cumhurbaşkanlığı süresince de, pek çok krizin çözümünde
mekik diplomasisinin mekiği olmuştur. Kendisine zarar pahasına.
Abdullah Gül hakkında bir kitap yazılacaksa, onu
kesinlikle Ahmet Sever yazmalıydı. Yazdı.
Kitabı yazması doğruydu da basıp yayma zamanlaması yanlış
oldu.
Çünkü;
Gül, gücünün önemli kısmını "gizem"inden alır.
Az konuşur. Az görünür. Dolayısıyla. Kime ne kadar
yakındır bilinmez.
Hakkındaki söylentiler, gücünü perçinlemeye
yarar(dı).
Cemaatle ilişkileri kafa karıştırırdı. Öyle miydi, değil
miydi?
Erdoğan'la ilişkileri kafa karıştırırdı. Rakipler miydi,
kardeşler miydi?
Siyasetteki manevraları kafa karıştırırdı. Büyük bir
planın parçası mıydı, değil miydi?
Liste uzar gider.
Şimdi. Seçimden sonra. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin
tabanı da tavanı da Gül'ün hamlelerini merakla
beklerken.
Ahmet'in Gül'lü kitabı ortaya çıkıverdi.
Erdoğan'ın sarsıntısının hemen ardından Gül'ün imajına hizmet
etmesi düşünülmüş olmalı. Yanlış karar. Bu kültürde. Birinin zayıf
anından yararlanmak hoş karşılanmaz.
Üstelik. Kitabın yankılarına bakarsak. Gül'ün bu kitapla
varmak istediği amacın tersine sonuçlar çıktığı
söylenebilir.
Gül, söyledikleri ve yaptıkları yalanlanan biri konumunda kaldı.
Ki, bu olumsuz konumu kesinlikle hak etmiyordu.
Bir dedikodu malzemesine dönüştü.
Daha da kötüsü. Ruşen Çakır örneğiyle
"canı istediğinde hukuka müdahale ediyormuş demek
ki" izlenimi kendi ağzından yazılı tarihe girmiş oldu.
Efendim, Ruşen Çakır tutuklanacakmış da, Gül engel olmuş!
Zamanın savcısı da çıktı "Yok öyle bir şey! Ruşen Çakır'ın
esamesi bile okunmadı" deyiverdi.
Normal bir ülkede. Bu durum skandaldır. Bizde ise
sıradan.
Üstelik Ahmet'in haklı olarak söylediği gibi, kitabı baskıdan
önce Gül de okumuştu.
Yani yazılanların arkasındaydı.
Kitap bir işe yaradıysa o da Gül'ün konuşulmasını sağlamak oldu.
Oysa. Gül'ün ihtiyacı olacağı son şeydi bu.
Elbette, önemli politikacıların hayatlarından kesitler
sunan anı kitapları yazılmalıdır.
Ancak o kitaplar, o siyasetçiler siyaset sahnesinden çekildikten
sonra yazılır. Siyasetin en güçlü aktörü olmuşken değil.
DENİZ BAYKAL'IN
DÜŞÜNCESİ
Dün. Pazar. Deniz Baykal'la konuştuk. Önceki
yazıda yazdıklarım bağlamında Erdoğan'la görüşmesi hakkında.
Ayrıntılara girmeyeceğim. Sadece. Deniz Bey görüşmenin
işaret ettiği diyalog ve uzlaşı ortamından yararlanmak gerektiğini
düşünüyor.
Hürriyet'te iki gün sürecek söyleşisinin temel mesajının bu
olduğunu akılda tutmak lazım.
AŞIKSAN BARİ ELİNE YÜZÜNE
BULAŞTIRMA!
Jet sosyeteden bir aldatma hikâyesi. Yaşları almış başını gitmiş
evli bir çiftmiş: Can ve Esra
Pekcan.
Can Pekcan, Nalan Aksoy diye biriyle aşk
yaşadığı için evlilik bitmiş.
Buraya kadar her şey herkesin başına gelebilir. Gelebilir de.
Torun sevme yaşına gelmiş ikinci kadın Nalan
Hanımın sevgilisine sosyal medyadan yazdığı doğum günü
mesajına bakın:
"İyi ki doğdun Can'ımız. Yüreğine giden bir bilet kes,
cam kenarı değil can kenarı olsun."
Bu mesajı okuyan insanın aşktan soğuyası gelmez mi? 17
yaşındakiler bile böyle anaokulu düzeyinde aşk itirafında
bulunmuyor artık.
Yoksa. İleri yaş aşklarında bir dem, bir olgunluk olması
gerektiğini düşünen ben mi duygusal zekamda (EQ) sorun
yaşıyorum?
AKLIMDA KALAN
"Çok ayıp ama çok ayıp, hiç değilse
ismini ansaydınız" hissi: Büyük sermaye gruplarında
ve de jet sosyetede şöyle bir görünmez ilke vardır: Asla
birbirlerinin özel yaşamıyla ilgili olumsuz haberler yapmazlar. Siz
hiç büyük soyadı olan ailelerin özel yaşamlarındaki olumsuz bir
durumla ilgili haber okudunuz mu? Erol Simavi'nin ölümüyle
ilgili büyük medyada çıkan haberlere baktım. Sanki Gönül
Yazar, Simavi'nin hayatından hiç geçmemişti! Bir iki yerde minicik
haberdi, o kadar. İkisinin kızı vardı ama annesinden tek
satır yoktu. Belma Simavi tüm gösterişiyle oradaydı.
Evliliğe saygı mı? Hadi canım! Hani aşka saygı tiratları
atıyordunuz! Aslında ne güzel bir öyküdür, ölenin
ardından. Küçük bir adam, dev bir şarkıcıyı sevdi.
Çocukları oldu. Adam karısına geri döndü. Adam
öldü. Şarkıcı kalabalıklar dağılınca adamın mezarı
başına gitti ve vedalaştı.