Miami Art Basel sanat fuarında ikinci ve son günümüz bugün…
İkinci gün Miami Kongre Merkezi”ndeki ana salonları gezdim.
Ama önce başlıktaki sorunun cevabından başlayayım, çünkü gezinin
gazetecilik diliyle en “Juicy” olayı buydu.
Düşünebiliyor musunuz içinde “Küliye” var…”Noel tatili” var.
O tatil günü günü açtırılan bir sanat galerisi var.
İsterseniz başından başlayayım.
Bir akşam önce Contemporary İstanbul gecesinde sanatçı Bedri
Baykam”la karşılaştım.
İki 68”li ve eski Ankara”lı, eski Paris”liyiz: her karşılaşmamızda
konuşacak çok şey oluyor.
Bedri”nin 4 eseri Miami”de aynı zamanda açılan “Art Context
Fuarı”nda” sergileniyor.
Beni oraya davet etti.
Eserlerinin sergilendiği yer Hilton Asmus Gallery…
Gittiğimde Bedri trafiğe takıldığı için henüz gelmemişti.
Ben de galerinin sahibi Arica Hilton ile tanışıp sohbet ettim.
Soyadı Hilton ama Mersinli bir ailenin kızıymış.
Chicago”da doğmuş. Soyadı Hilton olan biriyle evlenip boşanmış. Ama
bu Hilton”un bildiğimiz Hilton”larla ilgisi yokmuş.
Türkçeyi kırık bir aksanla konuşuyor.
Çok güzel bir galeri. Merkezi Chicago”daymış.
Türkiye”de bazı varlıklı kişilerin evinde gördüğüm harika yüzücü
heykellerini yapan Carol Feuerman”ın ve Christina Mittermeier”in
bazı eserleri vardı. Hepsi iyi seçilmişti.
Bedri”yi beklerken geçtiğimiz Noel”de kendisini çok etkileyen
bir olayı anlattı.
ABD”deki Türk Büyükelçiliği”nden aramışlar.
Üst düzey bir devlet yetkilisinin ertesi gün gelip galerisindeki
bazı eserleri görmek istediğini söylemişler.
Hliton, “Ama yarın Noel ve bütün çalışanlar tatilde” demiş.
Büyükelçilik yetkilisi gelen ziyaretçinin çok görmek istediğini hiç
olmazsa yarım saat için açıp alamayacağını sormuş.
“Bu kadar istekli bir sanatseverse gelir açarım tabi” demiş.
Ertesi gün galeriyi açmış.
Gelen kişi Cumhurbaşkanlığı Danışmanı İbrahim Kalın”mış.”
Epey kalmış galeride. Bir çok soru sormuş.
“Aynı zamanda müzikle de ilgileniyormuş. Bir Türk devlet
yetkilisinin sanatla bu kadar ilişkili olması çok hoşuma gitti ve
gurur duydum” diyor.
Evet benim için Miami sanat günlerinin en ilginç ayrıntılarından
biri buydu.
Tabii sonra Bedri ile sohbet başladı.Bu arada Miami Başkonsolosumuz
Feyza Barutçu Altuğ ve eşi Nehir Altuğ da galeriyi gezmeye
gelmişti.
İstanbul”da Piramid Galerisinden bildiğim 4 D eserini getirmiş
buraya.
Benim de çok beğendiğim eserler bunlar.
Tabii ki bizim neslimizi çok etkileyen Jack Kerouac gibi yazarlar,
Jackson Pollock gibi ressamların etkilerini yansıtan harika bir
tablodur “Exprressive Beat.”
Zaten sergideki eserlerden biri de “Genç Jackson Pollock” adını
taşıyor.
Tabi madem Miami Art Basel Fuarındayız, Bedri Baykam”ın şapkası
ve kıyafetinden söz etmeden de geçemem.
Herhalde buradaki Türklerin en avant garde kıyafeti ondaydı.
Aslında avant garde değil Vintage demek daha doğru.
Çünkü ceketi, şapkası, üzerinde madalya ekibi düğmeleri ile Paris
Belle Epopue ile 1950”ler Saint Germain arasında kararsız kalmış
gibiydi.
Çok yakışmış ve çok da sevdim.
Bence rengarenk Bluemint gömleğimle yanında daha çok bir “Havai
hulahopçusu” gibi kaldım.
Ama bir gün önce Kongre binasında sergiyi gezerken iki kişi
durdurup iki sezon önce aldığım Blumint gömleğimi sordu.
Şunu da belirteyim. Miami”de kaldığım sürece beyaz Abdullah Kiğılı
sneaker, Mudo ceket, Blumint gömlek, Mavi tişört ve blucinli
gezdim.
Tamamen milli ve yerli yani…
Şimdi geliyorum, bana göre bütün Miami Sanat Haftasının en
başarılı ve ilginç “Event”ine…
Türkçeciler lütfen kızmayın, üç gün boyunca buranın havasına
girdiğim için dilim de biraz kaydı.
Abarttığımı sanmıyorum, hatta hiç şüphesiz diyeceğim, sanat haftası
boyunca burada yapılan yüzlerce davetin en başarılısı Bodrum
Maçakızı”nın “Event çadırındaydı.”
South Beach denilen şehrin en eğlenceli pilajında kumların üzerine
kurulan devasa bir çadır bu.
Maçakızı”nın sahibi Sahir Erozan yarı Amerikalı sayılabilecek bir
işletmeci. Clinton yıllarında Washington”da Demokratların buluşma
yeri olan City”s”i o kurmuş ve işletmişti.
İstanbul”da Boğaz”daki evi hala Amerika”dan gelen çok üst
siyasetçi, işinsanı, sanatçının uğramadan geçmediği bir yerdir.
Sahir burada galiba ikinci defa böyle bir davet yapıyor.
Belediye”den o sahilde nasıl çadır kurma izni aldığına
şaşırdım.
Çadırın tavanını ünlü sanatçılarımızdan Elif Uras ve İdil İlkin
hazırlamışlar. “Software mimar” Mehmet Ali Uysal çadırın mimari
tasarımını yapmış.
Büyük bir çaba var yani…
Geceye 1500”i yakın insan davetliydi.
Masalar, oturma grupları Türk Hava Yolları tarafından İstanbul”dan
taşınmış.
Ortadaki klasik Maçakızı barı ise İstanbul”da yapılıp
getirilmiş.
Masalardaki bardaklar Paşabahçe Nude”du.
Nude artık premium bardak ve kadehin kralı haline geldi.
Resmen bağımlılık yapıyor.…
Gelelim menüye…
Tabii Bodrum Maçakızı söz konusu olunca daha İstanbul”dayken bazı
muzip gazeteci arkadaşlarım sormaya başladı:
Lahmacun var mı? Fiyatı kaç dolar? Türkiye”den ucuz mu pahalı
mı…
Maçakızı”nın meşhur Pazar brunch menüsündeki mantı olacak mı…
Hayır benim kinayeci, muzip güzel kardeşlerim. Lahmacun ve mantı
yoktu.
Ayrıca davetti yani yemekler paralı değildi.
Tatmin olduysanız ciddiyete dönelim.
Hiç abartmadan söyleyeyim.
Son zamanlarda gördüğüm en zarif menüydü diyebilirim.
Menü şöyleydi:
(*) Golden Volzhenka havyarı ve Mango tartalin.
Dom Perignon 2010 (Dom Perignon”un Ekzekütiv şefi Marc Fadiga
tarafından seçilmiş)
(*) Bekletilmiş uzun taneli Carnaroli pirinçli risotto; Taze beyaz
türüf mantarı ve kaya yengeci ile
Napa Vadisinden, filtre edilmemiş Newton Chardonnay şarabı
(Maçakızı Villa Şefi Carlo Bernardini tarafından seçilmiş)
(*) Bahartlı kumkat ve Hibiscus çiçeği köpüğü ile fırınlanmış Mole
Poblano soslu deniz tarağı….Dom Perignon 2008 ile (Dom Perignon
Egzekütiv şefi Marco Fadiga tarafından seçilmiş.)
(*) Ağır ateşte pişirilmiş kısa kaburga , ızgara patlıcan, eski
kaşar püresi ve yeşillikle…Filtre edilmemiş Napa Newton Cabernet
Sauvignon 2018 ile (Maçakızı Egzekütiv şefi Aret Sahakyan
tarafından)
(*) Tatlı olarak: Maskarpon kremalı milföy, lime ve taze
böğürtlen…Chateau d”Yquem 2011 (Maçakızı Villa Egzekütiv şefi Carlo
Bernardini tarafından)
İsimler bir zamanlar Külliye”de verilen davetlerin menüsündeki
isimlerden biraz daha tanıdık olsa da epey zengin…
Masada birlikte oturduğum hemen herkesin ortak izlenimi şuydu:
Olağanüstü bir menü ve olağanüstü iyi yapılmış…
Böyle zarif bir yemeği özlemişim.
Gördüğünüz gibi Maçakızı Aret Sahakyan ve Carlo Bernardini gibi iki
ünlü şefini getirmiş buraya.
Sanırım benim gibi sizin de aklınıza şu iki soru gelmiştir.
Bu kadar üst düzey ve pahalı bir organizasyon için kimler
sponsorluk yaptı?
Taşıma işini THY yapmış.
Menünün altında ise üç isim yazıyordu.
(*)Dom Perignon: Dünyanın bir numaralı lüks marka grubu LVMH”nin
(Louis Vuitton, Moet Hennessy) premium şampanya markası.
(*) Uludağ : Bursa merkezli Türk alkolsüz içecek grubu.
(*) Volzhenka: Paris merkezli çok ünlü bir havyar markası. Bir aile
şirketi olarak kurulmuş. Hazar bölgesi havyarları ile
tanınıyor.
Bu arada Uludağ markasını bu iki büyük marka ile yanyana getiren
Uludağ”ın sahipleri Levent ve Ömer Kızıl”ı da kutlarım.
Bir marka imajı böyle yükseltilir. Tabii masalara servis edilen
Dice Kayek imzalı Uludağ maden suyu şişeleri de pek çok yabancının
dikkatini çekti.
Dice Kayek markasının kurucuları Ece ve Ayşe Ege, Bursa”da ünlü
Petek Apartmanında Levent ve Ömer Kızıl kardeşlerle birlikte
büyüdüler. Miami”de yoktular ama kulakları epey çınlatıldı.
Aklınıza bir de şu soru gelmiş olabilir:
Bu da ötekiler gibi “Türkün Türk’ü ağırladığı” bir davet miydi?
Kesinlikle değildi.
Tanınmış bir çok Türk vardı.
Ama tanımış ve tanımadığım bir çok yabancı da vardı.
Onların sayısı Türklerin belki üç dört katından fazlaydı.
Mesela Mudo Mağazalarının kurucusu Mustafa Taviloğlu beni,
geçenlerde Stone Island markasını da alarak büyüyen Moncler
markasının kurucusu ve sahibi ile tanıştırdı.
Dün Türk Hava Yollarının herkese “Voaavvv “ dedirtecek bir
ünlüyle görüşmeler yaptığını yazmıştım.
Dünden beri adayan arayana…
İnanın ben de bilmiyorum dedim.
Özellikle kadınlar ikiye bölünmüştü.
Bir bölümü “Johnny Depp” öteki bölümü ise “George Clooney”
diyordu.
Üzgünüm arkadaşlar ikisi de değilmiş…
Üstelik daha kötü bir haberim var.
Ben yanlış anlamıştım. Görüştükleri marka yüzü olacak bir kişi
değilmiş.
Sponsor olacakları bir kurummuş…
THY Geçmişte Manchester United ve Barcelona”nın sponsoruydu…
Bu defa kim acaba?
Formula 1 mi?
PSG mi (Paris Saint Germain)…
Hiç fikrim yok… Sadece “Voaaavvv” dedirtecek bir şeymiş…
Evet bütün dünya sanat çevrelerinin gözünün çevrildiği Miami Art
Basel Sanat Fuarı ve haftasından izlenimlerim bunlar.
Sizi memleketin bitmeyen meselelerinden, konuşan kafaların
ceberrütünden iki gün olsa da kurtarabildiysem ne mutlu bana…
Ama isterseniz, “Memleketin bunca meselesi varken sen nelerle
uğraşıyorsun” deyip kalayı basabilirsiniz de…
O zaman tekallüs etmiş (Kasılmış) hançerinizi biraz gevşetip,
rahatlatabildiysem yine ne mutlu bana…
Bugünden itibaren vatana dönüyorum ve objektifimi seviyeli
magazinin mutena muhiti Upper Cihangir”e çeviriyorum yine…
Gerçi son zamanlarda çok sıkıcı bir yer haline geldi ama olsun…
Yerli ve milli olsun bizim olsun…