Türkiye Gazetesi yazarı Balçiçek İlter, kamuoyunda “Kabataş Saldırısı” olarak bilinen olayın olduğu gün ve saatin iki dakikalık görüntüleri yayınlandığında izliyor…
Ve sonrasını köşesinde şöyle yazıyor…
“Hemen telefona sarıldım, önce ‘mağdure’ ile görüşmemi sağlayan meslektaşım Elif Çakır’ı aradım. Yaşadıklarını bizimle paylaşan Zehra Develioğlu’nun telefonunu istedim. Mutlaka bir açıklaması olmalıydı, mutlaka bir şeyler söylemeliydi... (Röportajı yapan Elif Çakır’ın ne düşündüğünü açıklamak bana düşmez, kendisi yazacaktır herhalde) O gece Zehra Hanım’ı o kadar çok aradım ki... Telefon açılmadı... Ardından mesajlar yazdım, yolladım; bana mısın demedi... “
Ben de, az sonra okuyacaklarınızı yazmadan önce Balçiçek’i aradım telefonla…
Üç defa çaldırdım zilini ve fakat açmadı…
“Döner belki” diye bekledim…
Dönmedi…
Bu köşeyi okuduktan sonra döner de bir açıklama yaparsa elbette aynen yayımlarım…
Ancak en baştan söyleyeyim…
Benim gözümde Balçiçek İlter o bir dönemlerin “cevval, sorgulayan, her cevaba kolayca fit olmayan, gücünü özgürlüğünden alan” Balçiçek'i değil…
Neden mi?..
Söyleyeyim…
‘’Yanıltıldım… Evet yanıldım’’ diye düşünüyorum o görüntüleri izleyince... Ama Zehra Develioğlu anlattıklarının arkasında... ‘’Yaşadım’’ diyor. ‘’Adli Tıp’tan raporum, suç duyurum var’’ diyor. Eee ! Onun söylediklerine ne diyeceğiz? Kasette yaşadığı da gözükmüyor, yaşamadığı da... Ha, siz beni linç edin, ona da eyvallah! Ama servis edilen kaset durumu deyince orada biraz duracaksınız... Deniz Baykal ve MHP’li vekillerle başlayan süreçten başlayıp bugün yaşadıklarımıza bakarsanız, ne demek istediğimi çok daha iyi algılayacaksınız. * * * Doğru… Balçiçek bunları yazarken mutlaka samimi… Ve haklı da… Ama… Balçiçek gibi geçmişi başarılarla dolu bir gazeteci yazarın sığınacağı bahane değil bunlar… Balçiçek “sorularımda yanlışlık yaptım… Eksik sorular sordum… Sorgulamadım… Her anlattığını doğru kabul ettim… O acayip kıyafetli insanları anlatırken ironiyle de olsa biraz daha çok sormalıydım” diyeceğine ‘’Yanıltıldım… Evet yanıldım’’ deyip geçiştiriyor… Sıradan bir vatandaş bu iki kelimeyi kullanabilir elbette ama Balçiçek gibi bir gazeteci asla… |
Balçiçek’in zeki bir gazeteci olduğunu kendisini yazar ve televizyoncu olarak izleyen herkes biliyor…
Çünkü…
Konuklarına sorduğu sorular hızlı düşündüğünün ve haliyle kafasının hızlı çalıştığının (Zekâsının) göstergesi…
Adı geçen olaylar/kişilerden bir başka olaya ve kişi/lere kolayca gidişi ve yeni sorular üretişi mutlaka olağandan yüksek bir zekânın ürünü…
Ama…
Balçiçek kadar olmasa bile bizlerin de zekâ seviyeleri (Sanırım) ortalamanın üstündedir…
Ne demek mi istiyorum?..
Söyleyeyim:
Ama…
Öncelikle bir kere daha belirteyim…
Ben, “Kabataş Mağduresi” Z.D.’nin darp edilmiş olduğuna inanıyorum…
Orada veya başka bir yerde ama Adli Tıp raporundan belli ki genç kadın saldırıya uğramış…
Kolundaki morluğun Adli Tıp’ta görülmemiş olması her ne kadar şüphe uyandırıyorsa da doktorlar tarafından görülmemiş olabileceği gibi o acıyla raporu okuduktan sonra mağdurenin de gözünden kaçmış olabilir…
O nedenle avukatının “Biz suç duyurumuzun arkasındayız. Darp ve taciz gerçekleşmiştir. Bununla ilgili Adli Tıp raporu da elimizde mevcuttur. Bebek de darp edilmiştir” deyişinde “yalan” olduğunu zannetmiyorum…
Bir kişinin (cinsiyeti önemli değil) darp edilmiş olması başlı başına bir faciadır…
Ama…
Darp edilen kişinin kendisini darp edenleri tanımlarken abartması, hayal gücüyle fantastik, şeytanımsı tipler yaratması yalandır ki o da bir başka faciadır…
Ancak unutmayalım…
Sadece siyasiler, iş adamları, sporcular ve sanatçılar değil; en sıradan vatandaş bile eğer eline etkin gazetecilerle görüşme imkânı geçmişse mutlaka o fırsatı değerlendirmek ister…
Hele bir de karşısındakilerin her anlatacağına inanmaya hazır olduklarını fark edecek kadar zeki ise ne masallar uydurur ne masallar…
İyi gazeteci o masalları yutmayandır…
Konuşma sırasında aynı soruyu üzerinden bir süre geçtikten sonra yeniden sorandır…
Muhatabını kaşıyan ve hatta kazıyandır…
Her anlattığına kafa sallamayandır…
Sık sık ”Vay beee!” deyip haklılığını kabul etmeyendir…
Balçiçek İlter’in söyleşisini hatırlayın lütfen…
O söyleşiden geri kalan iki şey var:
- Saldırı gerçek…
- Saldırganlar da Walt Disney stüdyolarından kaçıp gelmiş tipler…
Oysa…
Kanal D’nin yayınladığı görüntülerde saldırı yok…
Yok ama...
Z.D.'nin elinde de kapı gibi bir Adli
Tıp raporu var…
Gelin görün ki...…
Ne Kanal D’nin yayınladığı görüntülerde Walt Disney stüdyolarından kaçıp gelmiş tipler var…
Ne de…
Yedi yaşında çocukların bile ellerindeki cep telefonlarını fotoğraf makinesi gibi kullandığı günümüzde, günün her saatinde kalabalık olan Kabataş’ın o anını görüntüleyen bir cep telefonu sahibi…
Elif Çakır’ın Z.D.’nin; Gezi Parkı Protestocularını aşağılayacak, itibarsızlaştıracak her türlü masalını gerçek olarak kabul etmesi anlaşılır bir şeydir…
Ayıplanabilir ama onun penceresinden baktığınızda normaldir…
Ancak…
Gazetecilik mesleğini, son dönemi hariç ana akım medyada yaşayan Balçiçek’in her anlatılanı hiç sorgulamadan, meselâ “Halüsinasyon görmüş olamaz mısınız?” sorusunu sormadan…
Veya…
“Bazen hayal gücünüzün çok yüksek olduğunu düşünür müsünüz?” demeden kabul edip okuruyla paylaşması, gazetecilik kariyerindeki notunu çok aşağılara düşürdü…
Özür dilermiş gibi yapması elbette kabul edilebilir ve hatta takdir de edilebilir…
Ama…
Halen kendisine anlatılanların en fantastik bölümüyle ilgili en küçük bir ironi bile yapmaması, bir şeylerden çekindiğinin göstergesi sanki…
Benim tanıdığım, her aldığı cevabı bile sorgulayan Balçiçek yerine her anlatılanı kabul edip okuruyla paylaşan ve asıl yanlışının ne olduğunu söyleyip özür dilemek yerine “aldatılmış olabilirim” diyen Balçiçek İlter benim için eski Balçiçek değil…
Eyyamcı olmuş o da diğerleri gibi…
Yazık ediyor geçmişine…
Kaybediyor…