Annemin rahatsızlığı nedeniyle konuya ancak girebiliyorum, okur
kusura bakmasın.
Ertuğrul Özkök, Fehmi Koru’nun “kendini yeni merkez ilan
eden mahalleden eski dedikleri merkeze taşındığını”
yazdı.
Bu ülkede apartmanlar, gecekonduların üst üste
konuşundan oluşur. Kentsel dönüşümden anladığımız budur.
Bahçesinde mangal yapmaya alışkın arkadaş,
balkonda ateşe yelpaze sallar.
Avrupa’nın binaları en yüksek ülkesi
olmuşuz. Gelişmeyi şekilcilikten öte götürmeyi
bilemeyişimizin o ya da bu iktidarla ilgisi yoktur, bizde
genetiktir.
Avrupa’da yükselmenin bina boyuyla ilgisi olduğunu
düşünür, şekilci sonradan görme. Benim gibi kendini bilmezler ise
her yükselen rezidansın güneşimizden, rüzgârımızdan çaldığına
inanır.
Doğan görünümlü Şahin’i bilirsiniz.
Arabanın kaymışlığından çok, sürücüsünün havası dikkat çeker. Çakma
arabada Ferrari keyfi budur.
Bizim “merkez medya”mız da tıpkı
Doğan görünümlü Şahin gibidir. Merkezliği çakmadır. Adı
“merkez” sadece.
Şahin’in sürücüsü merkez medyanın yöneticisinden daha
makbuldür, sahicilik açısından.
Fehmi Koru Habertürk’e transfer oldu.
İyi de oldu, Habertürk’ün mevcut yazarlarına entelektüel olarak da
kalem kıvraklığıyla da fark atar.
Kenan Tekdağ’ın kim bilir hangi
tasarımla yaptığı Fehmi Koru transferi, son noktada doğru iştir.
Daha önce aynı gerekçeyle yaptıkları transferleri gereksiz hale
getirmiştir.
Benim Fehmi Koru düşüncem net. Her ne
kadar girdiğimiz seçim bahislerinde kaybetse de, bakış açısı,
politik kulis ve keyif için Koru’yu da,
Taha Kıvanç’ı da okurum.
İkisi aynı kişi dense de, bence değildir. Adamın
içinde, en az üç-dört farklı isimlik adamlar vardır. Tek kişi
görünümlü kalabalıktır kendisi.
Muhafazakâr yazarlar arasında tek ciddiye aldığımdır
diyeceğim ama muhafazakâr da değildir Fehmi Koru. Yeniden
bakın.
Özeti; “merkez medya” diye bir şey
yok. Hiç de olmadı. Omurgasızlığı “merkez” diye
tanımlamak iyi hissettiriyor olabilir
Özkök’gilleri.
Şahin sürücüsü havası basmak da, Fehmi Koru transferi
üzerinden merkez medyaya prestij yüklemek de saçma.
Hatta.
“Merkez medya” dediğiniz, olsa olsa
mahallenin yeni efendisine gel gel çeken hafif meşrep bir kadındır.
Davet cüretkâr olunca Fehmi Koru da gitmesin de ne yapsın?
ARDA’NIN İŞPORTA TARZI
İLETİŞİMİ
Arda Turan kariyerinin hatası Sinem Kobal’la yollarını
ayırdı. Ağzı düzgün laf yapmaya başladı. Profesyonel iletişim
desteği alıyor belli ki diyecektim…
Hürriyet Pazar söyleşisindeki tutarsızlık
“hamur uygun değilse ne yapsan nafile” dedirtecek
türdendi.
Mübariz Mansimov’a, Abdullah Gül’e, Acun Ilıcalı’ya,
Aziz Yıldırım’a, göz kırpışı…
Muhafazakar dünyaya Kuran’lı, Yasin sureli
göndermeleri…
Ne profesyoneli! Tam işportacı tipi bir iletişim
işiydi.
Gittiği restoranları, kulüpleri, plajları saymış. El
Torado’ya balık, Tuval’e, Before Sunset’e yemek yemeye gidiyormuş.
Marakesh’i seviyormuş. Sanırsınız bu mekanlar Arda’nın
sponsoru.
Ama. Fakat. Lakin.
Kitap okuyup okumadığı sorulunca. Arda bey okuyormuş
da reklama girmesin diye yazar ve kitap adı veremezmiş!
Yapacaksan kitap reklamı yap, formana
restoran reklamı almış gibi ucuz iş yapma.
Hani saf tarafı fazla bir milletiz de geri
zekâlı da değiliz.
MEDYANIN BANU ALKAN’I ÖMÜR
GEDİK Mİ?
Yeni Banu Alkan’ımızı bulduk sanırım: Ömür Gedik!
Yazın Google’a. Ömür Gedik, bikinili poz. Gelsin size
ruhu ve eti yok Banu Alkan.
Ömür Hanımın havuz başı pozları, Banu Alkan’a öykünme
de olabilir, narsistik bir dışavurum da.
Mini bikini. Sere serpe pozlar. Üstüne de, tamamen
soyunmayı estetik bulmadığını, örtülü soyunmayı daha seksi
bulduğunu söylemeler.
Olabilir! Olabilir de, Hürriyet Pazar’da görseller
konusunda estetik kaygı taşıyan hiç mi kimse yok?
AKLIMDA
KALAN
Hayli dokunan bir okur
mektubu: Turgay Ş. mektubunda isyan ediyor.
“Vay anasını sayın seyirciler” diyor,
“ülkenin her tarafında kaçak tütün satılabiliyor ama
Giresun’un bir ilçesinin pazarında gariban köylü amcanın köyden
getirdiği fidanına İl Tarım Müdürlüğünce el konuluyor!”
Turgay Beye, aşık olduğu kıza verdiği çikolatayı kızın parçalayıp
geri getirmesi koymamış da, kendi ülkesinde, kendi tapulu toprağına
istediği yerli tohumu ekemeyen Türk çiftçisi fazlasıyla dokunmuş.
Kime dokunmaz ki… Sonra da mektubunu sitemle bitirmiş: “Bu
Mustafa Kemal’in partisinde on tane de olsa Atatürkçü vekil
bulunmaz mı ya! Vay anasını sayın seyirciler! Vay
anasını!...”