Ey güzel
insanlar…
Ey, vicdanları kilitsiz, merhametleri kirlenmemiş, adalet
duyguları çürümemiş makul milyonlar…
Evet…
Bütün meslek hayatım, Mustafa Balbay ve
mensubu olduğu siyasi mahalle ile kavga içinde geçti…
Hatta ve hatta çok demokrat olduğunu falan da sanmıyorum
Balbay’ın ama bana ne?..
Ve artık eminim ki…
Mustafa Balbay, bu ülkenin birçok
yargıcından daha çok demokrat…
Ve artık iman ediyorum ki; Mustafa Balbay
hukukun üstünlüğü ilkesine bu ülkenin birçok yargıcından daha
sadık…
Ve…
Artık benim gözümde Türkiye Cumhuriyeti bir
“Hukuk Devleti” olmaktan çıkmış…
Adaleti tesis eden kurum olan “Yargı”
infisah etmiş…
Devletimiz; “Türkiye Yargıç Cumhuriyeti”
olarak dönüşmüştür…
Aksini iddia eden ve savunanlar ideolojiden gözleri kör
olanlardır…
Çünkü…
Anayasa Mahkemesi bütün
mahkemelerin üzerindedir…
Tıpkı, Anayasanın bütün yasaların anası olduğu
gibi…
Tutuklu, hükümlü ya da
hükümözlü olsun; eğer mahkemeler (Hele Anayasa
mahkemesi) birey lehinde bir karar almış ve alınan karar
“tahliye” sonucunu doğruyorsa bu konudaki karar
ilgili mahkemeye ve oradan da infaz kurumuna “ışık
hızı” ile ulaştırılır…
Çünkü…
Bu âlemde telâfisi olmayan iki şey vardır: Can ve
zaman…
Bu ikisini kaybedenlere geri veremezsiniz, geri
getiremezsiniz…
Mustafa Balbay lehinde verilen
karar “Zaman” ile ilgilidir…
Yani telafisi mümkün olmayan kayıplardandır…
Ve…
Anayasa Mahkemesi
kararıdır…
Bırakın “uzun tutukluk ihlali”
olduğunu…
Onunla birlikte ve daha önemlisi “Temsil yetkisi hak
ihlali” olduğuna karar vermiştir Yüce
Mahkeme…
İlgili mahkemenin (13. Ağır Ceza Mahkemesi) daha artık ne
düşündüğünü anlamak mümkün değildir…
Düşünmesi demek, telafisi olmayan vakti yok yere geçirmesi
demektir…
Mustafa Balbay’ı manen öldürmek
demektir…
Verilecek olan karar bir TV programında izleyicileri
heyecanlandırmak, reytingi arttırmak için sunucunun ağır ağır ön
konuşma yaparak seyirciyi oyalamasına benzemez…
Televizyon seyircisi demek, boş gezenin boş kalfası
demektir…
“Bekleyecek, harcayacak vakit konusunda servet
sahibi insan” demektir…
Ama…
Cezaevinde yatan ve mahkeme kararıyla tahliye yaşamış biri
olarak söylüyorum ki; Mustafa Balbay’ı yargılayan
ve hüküm kararı veren mahkemenin üyeleri gelecekte
“işkence” suçlamasıyla yargılanır ve mahkûm
olurlar…
Ey güzel
insanlar!..
Savunduğum ya da koruduğum “kişi” ya da
“Mustafa Balbay” değildir…
Savunduğum evrensel hukuk
kurallarıdır…
Savunduğum hukuk devletidir…
Karşı çıktığım ise bu dünyada bir ülkeye en çok zarar
verecek olan, o ülkeyi demokratik hukuk devletleri nezdinde
itibarsızlaştıracak olan “Yargıç Cumhuriyeti”
olmaktır…
Öyle ki; “Yargıç Cumhuriyetleri” kabul
edilir ki, “Yargı Cumhuriyetler”inden çok daha
itibarsız, çok daha ilkeldirler...
Hukuk Devleti olduğunu iddia eden bir ülkede yerel mahkeme
Anayasa Mahkemesi’ne, “sen kimsin ya?..
Ben seni tanımıyorum” diyerek kafa tutamaz…
Hukuk Devleti olduğunu iddia eden bir ülkede yerel mahkeme
Anayasa Mahkemesi’ne, “bir karar vermişsin
ama hele dur bekle, ben biraz düşüneceğim” diye
babalanamaz…
Babalanırsa, o ülkenin hukuk devleti olduğundan söz etmek
mümkün değildir…
O ülke artık bir “Yargıç
Devleti”dir…
Ey Yargıç
Camiası…
Son sözüm şu:
Mustafa Balbay’ı hemen, ama bir saniye bile
geciktirmeden tahliye edin…
Ve unutmayın…
Önünde sonunda Yüce Mahkeme’nin emrini
yerine getireceksiniz…
Ama…
Her geciktiğiniz saniye bu dünyada da öbür dünyada da
tonlarca ağırlıkta günah olarak boynunuzda asılı
duracaktır…