Medyaya sızan MİT-PKK görüşmesinin tam metnini okuyunca tuhaf
bir rahatsızlık hissettim. Sakın yanlış anlaşılmasın. Bu görüşmeden
bir "hainlik", bir "devlet itibarı
kayboldu" zırvası çıkarma çabasında olanlardan değilim.
Tam tersine, bu tür görüşmelerin bir an önce neticeye ulaşmasını
savunanlardanım.
Fakat okuduğum görüşme kayıtlarından anladığım ve beni rahatsız
eden birşey var. O da şu: Meğer bu görüşmelerden bir sonuç
alınmıyor olması gayet normalmiş.
Evet MİT adına görüşmeye gidenlerde bir çaba var. İyi niyetle
akan kanı durdurma uğraşı da var. Evet, büyük bir risk de alınıyor.
Ama tüm bunlar ancak o işi doğru yaptığınızda bir anlam ifade
ediyor. Öyle değil mi? İşte beni de o işin yapılma şekli ve
görüşmeye hakim ona hava fena halde rahatsız etti.
Mesele şu: Görüşme notlarına yansıyan o ki, devleti temsi
edenlerin üslubunda tuhaf bir acizlik varken, PKK'yı temsilen
masaya oturanlarda herkesi rahatsız edecek bir laubalilik ve
şımarıklık var.
'Başbakan'ın özel temsilcisi' olarak
'barış masası'na oturanlarda ilginç bir
yenilmişlik duygusu hakim. Sizin de dikkatinizi çekiyor mu? Böyle
bir psikolojiyle yapılan 'barış' görüşmelerinden
kime ne fayda sağlanacak?
Peki ya PKK adına konuşanlardaki o ilkokul düzeyindeki tepkiler
ve cevaplar? Okudunuz mu? Hakim olan kahvehane ağzı? PKK
temsilcilerindeki "özgüven"i gördünüz mü? İnsan o
görüşmenin ayrıntılarını okuyunca, kimin devleti kimin terör
örgütünü temsil ettiğini şaşırıyor.
MİT mensubu arkadaşlardaki psikoloji 'beni şok
etti' desem yeridir.
Başbakan'ın özel temsilcisi olduğunu iddia eden arkadaş 5-6
sefer 'sayın Abdullah Öcalan' veyahut PKK
tabiriyle 'önderlik' ifadelerini kullanıyor.
'Devletin verdiği' çeşitli tavizlerden bahsediyor.
Önce şunu sorayım: 'Sayın Öcalan, önderlik' gibi
tabirler normalse, niçin binlerce insan bundan dolayı mahkemelerde
sürünüyor? Eğer yanlışsa, MİT mensubu arkadaşları o tabirleri
kullanmaya hangi psikoloji sevkediyor?
Görüşmeden anlıyoruz ki PKK temsilcileri peşinen "ikna
edilmesi gerekenler" olarak algılanıyor. Ve bütün görüşme
bu psikolojik havada devam ediyor. MİT temsilcileri adeta
yalvarıyor.
Sonra da böyle bir görüşmeden 'barış'
bekleniyor, öyle mi?
Devlet adına görüşmeye gidiyorsunuz. Peki muhatabınıza böyle bir
galibiyet psikolojisi verdiğinizde nasıl bir sonuç almayı
umuyorsunuz? Bu sorunda çözümü, barışı sağlayacak olan kim? PKK mı,
yoksa devlet mi? Kim kimden barış dileniyor?
Biliyorum, diyeceksiniz ki 'Barış bir tarafın diğerine
vereceği lütufla olmaz, iki tarafın eşit şartlarda masaya oturduğu
bir görüşmeden barış çıkar'. Peki o metni bir okuyun
bakalım, iki tarafın da eşit olduğunu hissediyor musunuz gerçekten?
Okuduğunuzda kimin kime daha çok muhtaç durumu var,
göreceksiniz.
Diğer taraftan, beni en çok rahatsız eden konulardan biri de MİT
müsteşarı Hakan Fidan'ın karşı tarafı ikna için verdiği TV kanalı
izni hikayesi.
MİT müsteşarı muhataplarını ikna etmek için 'Doğu'da TV
kanalı kurmak için başvuranların sicillerinde PKK sempatizanı
yazıyordu. Aradım valiyi, sempatizan olmayan mı var? Verin izin
kursunlar dedim. İzin verildi ve o TV kanalı yayına
başladı' diyerek bir taviz hikayesini anlatıyor.
İkna etmek için düştüğü yeri bir tarafa bırakalım. Asıl vahamet,
diğer kısımda, yani düşüncede.
Böyle mi düşünüyor gerçekten? O bölgede yaşayan herkes PKK
sempatizanı mı? Bu bilinçle, bu ruh haliyle mi barış masasına
oturuyor bu arkadaş? Bu yenilmişlik duygusundan çıkacak şeyin adı
'barış' mı olacak? Bu 'barış'
dilenciliğinden hiçbir sonuç alınamayacağını bilmeyecek kadar mı
tecrübesiz?
Barış kimler arasında olur? İki galip arasında mı? Yoksa iki
mağlup arasında mı? Yoksa bir galip bir mağlup arasında mı?
Hadi diyelim bu kirli savaşın galibi yok.
O zaman 'memleketini seven, bu sorundan bıkan iki taraf
arasında yapılıyor' mu diyeceğiz? Peki siz görüşme
tutanaklarında PKK temsilcilerinin böyle bir sorumluluk veyahut
pişmanlık veyahut alttan alma tutumunu gördünüz mü? Ben
göremedim.
Ben o görüşmede tek alttan alan gördüm, onlar da devleti temsil
edenlerdi.
Gerçekten çok tuhaf. Bu görüşme içeriğinden en çok rahatsızlık
duyacak kişilerin başında Başbakan Erdoğan'ın olacağından hiç şüphe
etmiyorum. Başbakan Erdoğan büyük risk alarak böylesine önemli bir
görevi verdiği kişilerin tutumunu, üslubunu, bilgisini görünce hiç
şüphesiz çok içerleyecektir. Bu kadar iyi niyetle yapılan, uğraş
verilen işlerin neden sonuca varmadığı sorusuna cevabı
bulacaktır.
Büyük risk alınarak çıkılan yolun tecrübesizliğe, bilinçsizliğe,
kendine güvensizliğine kurban edilmemesi gerekiyordu.
Şimdi ne olacak? Kim nereden, nasıl yeniden başlama cesareti
bulacak bu görüşmelere?
Kamuoyunun verdiği kredi bu tecrübesizlikle inşallah heba
edilmemiştir.
Fakat kim ne derse desin bu görüşmenin sızması gerçekten çok
yazık oldu. Hem de çok.