Akşam gazetesinde Şenay Yıldız’ın Mısırlı gazeteci Fahmy Howeidy
ile yaptığı röportajı okuyunca aklıma medyadaki muhtemel tasfiye
tartışmaları geldi.
Bir kere sağduyulu, mantıklı , sakin bir Arap gazetecinin
gözüyle Türkiye fotoğrafını görmek istiyorsanız bu rööportajı
okumanızı tavsiye ederim.
Şimdi gelelim meseleye.
‘Türk dizilerinin Türk-Arap ilişkilerindeki rolü nedir?’
sorusuna Fahmy Howeidy’in verdiği ‘ABD’nin filmleri ABD’yi
kovboy olarak gösteriyor. Türk dizileri ise
Türkleri Behlül gibi’ cevabı beni bir hayli rahatsız
etti.
Bu dizilerin çevre ülkelerde Türkiye’nin imajına verdiği zararı,
oluşturduğu sapkın algıyı görünce geçtiğimiz günlerde
AK Parti Milletvekili Halide İncekarar’nın tartışma çıkaran
‘Senaristler ruh hastası’ iddiası için ‘Saçma bir tanımlama
değilmiş’ diyesim geldi.
Bu dizilerin yayınlandığı ülkelerde Türkiye’nin imajını
zedelediği, problemli hale getirdiği artık ortada.
Hal böyleyken, Türk medyasında bu sorunla alakalı
dişe dokunur ne bir eleştiri ne de bir itiraz var
ki bu çok tuhaf.
Türkiye’ye zarar veren bu olguyu eleştirmek, bu zararın
yaygınlaşmasını önlemek kamu hizmeti gören tüm gazetecilerin en
temel görevlerinden biri değil midir? Hiç değilse şu adı
geçen Mısırlı gazeteci kadar.
Olayın diğer bir yönü ise, ikinci el dizilerin yabancı
ülkelerdeki yayınından ciddi gelir elde edilmediği
bilinirken, Türkiye’nin imajına zarar verdikleri de
ortadayken, bunları yabancı ülkelerde niçin yayınlatırlar? Burada
başka bir maksat mı var acaba?
Sizce de tuhaf bir durum yok mu? Ortada ciddi bir gelir
yok, Türkiye imajına verilen zarar büyük ama bu diziler
yayınlanıyor. Öyleyse amaç ne?
Bu sorun niçin Türk medyasının ilgi alanında değil? Bu
pespayelik medyada köşe tutmuş gazetecileri niçin rahatsız
etmiyor?
Türkiye’nin sorunu kimin sorunu?
Mısırlı gazeteci ülkesinde oluşan Türkiye imajından rahtsız
oluyorken Türk medyasından kimse rahatsız olmuyor. Gerçekten
ilginç.
Medyanın gerçek sorunlara karşı vurdumduymazlığını,
sorumsuzluğunu ve aymazlığını görüyorsunuz, değil mi?
Şimdi sözü buradan Hüseyin Gülerce- Eruğrul Özkök polemiğine
getirmek istiyorum.
Biliyorsunuz Zaman yazarı Hüseyin Gülerce geçtiğimiz günlerde
‘medyada değişime direnen gazetecilerin seçimden sonra toplumdan
gelen değişim baskısına artık daha fazla direnemeyeceklerini ve
birer birer tasfiye olacaklarını’ ileri sürdü.
Hüseyin Gülerce’nin bu iddiası ilk olarak Ertuğrul
Özkök’te yankı buldu.
Ertuğrul Özkök Gülerce’nin bu temenni içeren iddiasını, son
dönemde her ortamda, her olayda belli ettiği tedirgin ruh haliyle
ele aldı ve Gülerce'nin yazısını bir ‘hükümet tasfiyesinin
ilanı’ olarak yorumladı. Ertuğrul Özkök'ün, ruhuna sinen korkuyu
gizleyememesi ise gerçekten dikkate değerdi.
Ahmet Altan’ın dediği gibi bu gazeteciler gerçekten
korkuyorlar.
'Hükümet gazetecileri tasfiye ediyor, edecek' dedikodularını bir
yana bırakalım.
Ben, Türkiye’nin sorunlarına hak ettiği ilgiyi göstermeyen,
işlerin iyiye gitmesi için bir çaba göstermeyen
gazetecilerin bir an önce tasfiye olmasını
savunanlardanım. Ama bir hükümet tasfiyesiyle değil benim
istediğim. Çünkü bu tür bir tasfiye bu gazetecilerin düşünce
suçlusu muamelesi görmelerini sağlar.
Benim önerim Bu arkadaşlar tasfiye edilmeyi beklemeyip
istifa etmeliler. Üstlendikleri ama hakkıyla yapmadıkları
bu önemli ve ülke için hayati görevlerden çekilmeliler.
İstifa etmeliler çünkü bu gazeteciler pert
oldular.
Artık iş göremeyecek kadar hasar gören araçlara ‘pert olmuş’
denilir. Biliyorsunuz değil mi? Tamir edilse bile o
araçtan bir fayda beklenmez.
Ben de Türkiye’de genelde medyanın, özelde de bazı
gazetecilerin pert olduğunu düşünüyorum.
Bunların yüksek bilinçle hareket etmeleri, kamu hizmeti
sorumluluğuyla namuslu ve dürüst gazetecilik yapmaları artık mümkün
görünmüyor.
İçinde yer aldıkları ideolojik kamplaşma bu
gazetecilerin Türkiye’nin sorunlarına gerçek bir gazeteci gibi
yaklaşmalarına izin vermedi, vermiyor.
Bu gazeteciler milletle sağlam bir bağ kurmayı
ne yazık ki başaramadılar.
Bir mucize olsa da bunlar hakkıyla gazetecilik yazmaya karar
verseler bile artık buna imkanları yok. Çünkü inandırıcılıklarını
kaybettiler.
Her yaptıklarının arkasında her zaman bir bit yeniği
aranacak.
‘Acaba şimdi ne hesapları var?’ denilecek.
Türkiye'de gazetecilik mesleğinin gerçek işlevine dönebilmesi,
hakkettiği saygıyı görebilmesi içinde pert olmuş bu arkadaşlar
sektörden çekilmeliler.
Bu kararı hiç değilse kendi sağlıkları için almalılar,
yoksa her gün yaşadıkları "Değişim beni de yiyecek mi?" korkusuyla
yaşamak zorunda kalacaklar.
Niçin bu kadar korkuyorlar onuda anlamıyorum. Ucunda ölüm mü
var?
Bu arada, Mısırlı gazeteci Fahmy Howeidy de tasfiyeye
uğramış bir gazeteci. Okuyun röportajı göreceksiniz niçin tasfiye
olduğunu. Bakın bakalım gerekçesi hiç bizdekilere benziyor
mu?