Mehmet Altan’a avukatlığın kime faydası var?

Mehmet Altan’a avukatlığın kime faydası var?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Geçtiğimiz günlerde Gazeteciler.com’da bir analiz okudum. Star gazetesinin yöneticileri Mehmet Altan’ın haftalık yazı adedinde bir indirime gitmişler.

Gazetenin bu tutumunu eleştiren bir analizdi.

Sanırım sizler de okudunuz. Gazete yöneticilerinin bu tasarrufunu eleştiren bir analiz kaleme alan arkadaş “Mehmet Altan’ı sana yedirtmeyiz” diyerek yazısını Star gazetesinin yöneticilerini adeta ‘tehdit’ ederek bitiriyordu.

Bu dil, bu üslup, bu tuhaf 'misyon' çok ilginç geldi bana.

Çünkü gazetenin bu tasarrufuna Mehmet Altan’dan bile bir eleştiri, bir yadırgama emaresi, bir sitem gelmedi. En azından ben görmedim.

Sanırım bazı arkadaşlar "o yapmadı bari biz yapalım" diyorlar.

Eğer gazetenin tasarrufu  Mehmet Altan için "ayıp" teşkil edecek bir gelişmeyse,  ben Mehmet Altan’ın yerinde olsaydım “Eğer yazılarımın sizin nezdinizde kıymeti yoksa, fazlalık diye bakıyorsanız, ben de hiç yazmıyorum” derdim.

Ama Mehmet Altan böyle demedi. Niçin?

Neyse. Gelelim asıl meseleye.

Uzun bir süredir internet sitelerinin kendilerine biçtikleri tuhaf rol üzerine birkaç cümle etmek niyetindeydim.

Fakat bir türlü kısmet olmadı.  Bu analiz bu niyetimi bugün yazıya dökmeme vesile oldu.

Dikkat ediyor musunuz her bir yazarın, TV programcısının, gazetenin veyahut TV’nin taraftarları oluştu internet aleminde. Kimisi bizzat maaşını vererek kendisine taraftar tutuyorken, kimisi de kendiliğinden avukatlığa, sözcülüğe talip olanları buluyor taraftar olarak.

Maaşlı taraftarları, gizli amigoları, kişisel tetikçileri anlıyorum da kurumsal olmak için çaba harcayan internet sitelerini bir türlü anlamıyorum.

İnternet sitelerinin; işine son verilen, yazıları azaltılan, programı kaldırılan, kısacası çalıştığı kurumun yöneticileri tarafından hakkında tasarrufta bulunulan birinin sözcülüğüne soyunmak gibi bir misyonu mu var?

Doğrusu bir TV veya gazete yöneticisinin tasarrufundan bir mesleki dayanışma çıkarmanın mantığını anlamıyorum ben.

Bir yayın yönetmeni veyahut bir patron kurumunun ticari, siyasi dengelerini dikkate alarak bazı tasarruflarda bulunamayacak mı?

Gazeteler köşe yazarlarına tahsis edilmiş, istediği gibi ekip biçebileceği bir tarla mıdır?

Patron "Ben para vereyim siz istediğiniz gibi, hiçbir denge gözetmeden yazıp çizin. Okunup okunmadığınızın da bir önemi yok" demek zorunda mıdır?

Bir yayın yönetmeni niçin yönettiği gazetedeki köşe yazarı hakkında bir tasarrufta bulunamasın?

Köşe yazarı hangi bilinçle, hangi sorumluluk duygusuyla, hangi yüksek ahlakla, hangi memleket sevdasıyla, hangi kamusal sorumlulukla görev yapıyor ki bu arkadaşların köşe yazarlıklarını, köşelerini korumayı bir görev kabul edelim?

Ne yazarsa yazsın, ne söylerse söylesin ama herkes saygı duymak zorunluluğu hissetsin. Niçin?

Her bir köşe yazarının veyahut TV programcısının hesabı, dengeleri, çıkar ilişkileri, korumak istediği dostlukları, hesabını görmek istediği muarızları olduğu gibi patronların da, yayın yönetmenlerinin de benzer kaygıları olamaz mı?

Niçin köşe yazarı bir hesap içerisine  girebiliyor da patron giremiyor? Köşe yazarlarını patronlardan daha kıymetli kılan nedir?

Köşe yazarları nasıl iaşe için yazıp parasını alamadığı zaman da yazmayı bırakıyorsa veyahut parasız yazmıyorsa, o gazetenin patronu da, yani parayı veren de birçok kurumsal denge gözetebilir. Öyle değil mi? Ne var bunda? Bunun bir mesleki olay haline getirilecek nesi var?

Kaldı ki böyle bir tasarruftan zarar görecek veyahut kar edecek olan o kurum değil mi?  Üçüncü  şahıslara ne oluyor? Haksız mıyım?

Köşe yazarlarına atfedilen bu “dokunulmazlığın” kaynağı ne? Nedir onları dokunulmaz yapan? Doğrusu ben anlamıyorum.

Sanırım köşe yazan insanlar çok önemli bir iş yaptıklarını yaymakta büyük bir hüner gösteriyorlar. Yoksa nedir yazarlığı "önemli" bir meslek haline getiren?

Bana göre bir patron, bir yayın yönetmeni, yönettiği gazeteye istediği yazarı alıp, istediğinin de işine son verebilir. Çok abartmayın. Sonuçta her TV ve gazete öncelikle ticari birer kurum. Ticari başarısı olmadığı zaman köşe yazarları “Peki bu gazete benim de yazmama rağmen hala satmıyor, demek ki yazdıklarımın okur nezdinde bir kıymeti yok. O halde maaşımı almıyorum” diyor mu?

Tek bir gün merak edip “Ya patron, onca yıldır bu gazete bu kadar zarar ediyor. Peki sen bu parayı nereden bulup bizim maaşımızı ödüyorsun? Hem deli misin, niye ödüyorsun?”  diye soran bir köşe yazarı gördünüz mü?

Ben görmedim. Hem yazıları  okunmuyor. Hem de kendilerinin Türkiye’nin en kıymetli, en vazgeçilmez işini yaptıklarını sanıyorlar.

Tamam, köşe yazarları kendi kişisel hesapları için böyle bir beklenti içerisine girebilirler.

Peki bu internet sitelerine ne oluyor?

Kendilerine daha esaslı, daha ağırbaşlı bir misyon bulamıyorlar mı? Böyle bir bilinçleri yok mu?

Türkiye’de internet siteleri sadece gazete ve TV’lerde çalışanların sözcülüğüne veyahut avukatlığına mı soyunmalı?

Böyle bir tutumla gazetelere, TV’lere alternatif olabilirler mi?

İnternet siteleri alıntılamazsa, tartışma konusu yapmazsa,  köşe yazarları kayboluyor. Bilmem durumun farkında mısınız?

Sanırım bu internet sitelerine toplanan birçok kişi ya hiç yöneticilik yapmamış veyahut yapmış fakat kendi tasarruflarını unutmuşlar.

Yoksa bir yöneticinin tasarrufu üzerine böyle ucuz avukatlığa soyunmazlardı, değil mi?