Bu yılın medyadaki mega sürprizi hiç şüphesiz İsmail
Küçükkaya’nın Fox TV’den ayrılıp, Halk TV’ye geçmesi oldu.
Doğrusu bu beni de çok şaşırtmıştı.
İsmail Küçükkaya, hiç. şüphesiz televizyon dünyasının bugün en
büyük starı.
Sokağa çıktığı an onu tanımayan insan yoktur diyebilirim.
Geçen yıl Ahmet Güneştekin’in sergisine gittiğimizde Diyarbakır
sokaklarında gezerken onun şöhretinin ne olduğunu görmüştüm.
İki adımda bir insanlar onunla fotoğraf çektirmek için durduruyordu
bizi.
Bu medya starlığını bir de, 1990’lı yıllarda rahmetli Turgut
Özal’la mülakat yapmak için Okluk koyuna giderken Marmaris’de Uğur
Dündar’da görmüştüm.
İsmail, yazılı medyadan televizyona geçen arkadaşlarımızdan
biri.
Daha önce Hürriyet, Haber Türk ve Akşam gazetesinde muhabirlikten
başlayıp genel yayın yönetmenliğine giden bir kariyer
izlemişti.
Onu Akşam’ın genel yayın yönetmenliği sırasında çok taktirle
izlemiştim.
Ama onu asıl şöhret yapan Fox TV sabah haberlerini sunmaya
başlaması oldu.
İşte orada onu keşfedip, hiç tecrübesi olmadığı televizyona
getirip, sabah haberlerinin başına oturtan da Fox TV Genel Yayın
Yönetmeni Doğan Şentürk oldu.
Doğan gerçek bir yetenek avcısıdır.
Fatih Portakal’a da şöhret kapılarını açan o oldu.
Şimdi de Selçuk Tepeli’yi şöhret yaptı.
Eski bir genel yayın yönetmeni olarak şunu söyleyeyim.
“Bu insanları Doğan yarattı” demek öteki arkadaşlarımıza hakkını
tam vermemek olur.
Çünkü yöneticiler bir çok insanın önünü açar. Ama açılan o yoldan
gelip, orayı haketmek, orada kalabilmek hepsine nasip olmaz.
Ancak yetenekli olanları orada kalabilir, sürdürülebilir bir başarı
elde eder.
İsmail Küçükkaya da Fatih Portakal da böyle yetenekli
gazeteciler.
Neyse giriş uzun oldu ama bu ihnsanların başarılarını anlatmak
bir meslekdaşları olarak bana gurur veriyor.
İsmail’in Fox TV’den ayrılması herkes için sürpriz olmuştu, ama
tahmin ediyorum Doğan Şentürk için şok olmuştur.
Çünkü onun ayrılmasından 48 saat önce Sadettin Saran’ın yaş günü
için Assos’da Doğan’la beraberdik.
Orada bana uzun uzun Fox TV’nin sabah ve akşam haber programlarında
yapacağı yenilikleri anlatmıştı.
O nedenle o günden beri hep şunu merak ediyordum.
Bu iki arkadaşın ilişkileri bugün nasıldır?
Bir burukluk olmuş mudur?
Dün akşam bu sorunun cevabını aldım.
Dün akşam Hilton Oteli’nde Aydın Doğan Vakfı’nın her yıl bir
kültür insanına verdiği ödülün töreni vardı.
Törene çok sayda tanınmış insan katıldı.
Ama tabii ki hepimizin gözü bir anda Doğan Şentürk ve İsmail
Küçükkaya’ya takıldı.
Ayrıldıkları günden beri ilk defa bir ortamda biraraya
geliyorlardı.
Masada Doğan Şentürk yanımdaydı.
Ona “Bir burukluk var mı” diye sordum.
“Benim tarafımda hiç öyle bir şey yok” dedi.
Biraz sonra İsmail Küçükkaya yanımıza geldi.
Doğanla sıcak bir şekilde sarılıp merhabalaştılar.
Ben de “Gazetecilik damarım tuttu, ikinizin arasında bir fotoğraf
çektirebilir miyim dedim.
Ve bu fotoğraf böyle ortaya çıktı.
Türk medyasında iki dostun buluşmanın ilk fotoğrafını yayınlamak da
bana nasip oldu.
Aydın Doğan ödülü, her yıl olduğu gibi bu yıl da bence çok
hakeden bir sanatçıya gitti.
Seramik sanatçısı Alev Ebuziyya’ya verildi ödül.
Onu ilk defa yakından görüyorum.
Fotoğraflarda gördüğüm harika güzel kadın, nedense bana mesafeli ve
yanına yaklaşılması zor bir kişilik gibi gelirdi.
Ödül konuşmasını yapmaya başladığı an bu izlenimin ne kadar yanlış
olduğunu anladım.
Son denece sıcak, samimi ve mütavazı bir insan vardı
karşımızda.
Yaptığı konuşma bence sadece sanatçılara değil, herkese çok şey
anlatan düşüncelerle doluydu.
Onu izlerken İş Bankası Yayınlarının iki yıl önce çıkardığı, Şair
Edip Cansever’in ona yazdığı aşk mektuplarını hatırladım.
Bir erkek olarak büyük ilgiyle okumuştum.
Dün akşam Alev Ebüzziya’yı dinlerken Edip Cansever’i çok daha iyi
anladım.
Aşık olunacak bir kadın o…
Gecenin bir başka sürpriz davetlisi de Nazlı Ilıcak’tı…
Onu da cezaevinden çıktıktan sonra ilk defa böyle bir davette
görüyordum.
Etraftan onun evine kapandığını ve moralman çok yıprandığını
işitiyorduk.
Onu orada görünce içimden gelen ilk duygu şu oldu:
“Keşke bugün İran’ın da bir Nazlı Ilıcak’ı olsaydı…”
Çünkü gözümün önüne 1990’lı yıllarda başörtülü milletvekili Merve
Kavakçı’nın kolunda Meclis’e girişini hatırlıyorum.
O gün için büyük bir cesaretti ve bana göre başörtülü kadınların
haklarını almalarında o gün Nazmı Hanımın yaptığının çok büyük bir
payı vardı.
O nedenle, cezaevine girdiği günlerde, Merve Kavakçı ve başka
başörtülü kadınlardan ona çok kuvvetli destekler gelir diye
ummuştum.
Ne yazık çok, hem de çok az geldi o destek.
Ogün başörtüsü ile Meclis’e girme mücadelesi veren kadınların ne
yazık yine çok azı İran’da başını açmak isteyen kadınlarla o
dayanışma duygusuna girdi.
Anladım ki onların mücadeleleri sadece kendilerinin özgürlüğü
içinmiş.
Ama şundan eminim.
Nazlı Hanım İran’lı bir kadın olsaydı, Merve Kavakçı için
yaptıklarının aynısı başını açmak için hayatını veren kadınlar için
de yapardı.
Bütün dünyanın böyle kadınlara ihtiyacı var.
Bu hafta bir başka ödül törenine daha davetliydim.
Salı akşamı, Mustafa Koç Spor Ödülü bu yıl “Adım Adım Derneğine
verildi.
Kızım da üyesi olduğu için bu derneğin çalışmalarını çok yakından
takip ediyorum.
Gerçekten tamamen sivil insiyafle kurulmuş, sivil dayanışma ile
devam eden ve büyüyen bir dernek.
İhtiyacı olan insanlara yardım etmek için koşuyorlar.
Çok ilginç bir bağış toplama sistemi oluşturdular.
Şeffaf, her anı herkes tarafından kontrol edilebilen bir
sistem.
Bu sayede 1 milyon insana dokunuyorlar.
Bu hafta Boğaziçi Maratonda koşacak 100 bin kişinin en 60-70 bini
bu dernekle ilişkisi olan insanlar.
Mustafa Koç ödülü bu yıl da gerçek anlamda spora destek veren bir
kuruluşa gitti.
Oradan da çok mutlu ayrıldım.