Durun, hemen heyecanlanmayın. İyi gazeteler yapmak veyahut
muteber TV kanalları işletmek için verilen mesleki bir yarıştan
bahsetmiyorum. O yarışın bitiş düdüğü yıllar önce çaldı.
Bu yeni bir yarış: Güçlünün adamı olarak güçlenme ve
varlığını sürdürme yarışı.
Özellikle bazı gazeteciler seçimin hemen arkasından
kendilerini bu yarışa kaptırdılar. Adını da daha net koyalım:
İktidara yaranma yarışı.
Diyeceksiniz ki "bu her dönemde var". Doğru. Lakin bugünkü
boyutta olanını ben ne gördüm ne de duydum. Bu sefer gerçekten çok
başka, çok tuhaf, çok sefil bir mücadele var.
Ak Parti'nin % 50’lik başarısına ortak olmak, ilgililere ‘ben
zaten sizinleyim’ veyahut "ben de artık anladım ki bu işler
benim bildiğim gibi değil" mesajını vermek için bir
seferberlik hali var.
Bu seferberlik havası içinde benim asıl dikkatimi çeken, beni
asıl hayrete düşüren ise şu:
Muhalif tavırlarından dönüşte erken davrananlar sonradan bu
koroya katılmak isteyenlere izin vermiyor!
Daha birkaç yıl önce Başbakan Erdoğan’ı memleketin
önemli değerlerini satıp ülkeyi ABD’ye peşkeş çekmekle suçlayan
Yiğit Bulut, biliyorsunuz, ‘gerçeği görüp',
'hidayete erince’ AK Parti
‘taraftarı’ oldu. Üstelik Bulut’un bu hidayeti
Başbakan Erdoğan’dan beklenen iltifatı da aldı.
İşte bu Yiğit Bulut AK Parti’nin seçim zaferinden sonra
‘gerçeği gördüm hidayete ermek istiyorum’ diyen
Oray Eğin’in isteğini kabule bir türlü yanaşmıyor.
Görünen o ki Oray Eğin’in AK Parti’ye verdiği
‘pozitif’ sinyaller Yiğit Bulut’un bütün kimyasını
bozmuş. Oray Eğin’in bu çabasına karşı hakaret yağdırıyor.
Diğer taraftan birkaç yıl öncesine kadar Başbakan Erdoğan’ı
‘kabadayılıkla’ suçlayan Nagehan Alçı da son
zamanda ‘gerçeği görüp hidayete erenlerden’ oldu. Fakat ne hikmetse
bu hanımefendi de Oray Eğin’in kendi yanlarına geçmesine tahammül
edemiyor. Oray Eğin’in ‘hidayete ermesi’
anlaşılmaz bir engelle karşı karşıya.
Peki nedir bu arkadaşları rahatsız eden? Kampa Oray Eğin’nin de
girmesine sizce niçin izin vermiyorlar?
Acaba, diyorum, bulundukları yerin
kalabalıklaşması mıdır bu arkadaşları rahatsız eden?
Çünkü kalabalıklaşınca farkedilme olasılıkları da azalacak.
Neyse biz bu işin içinden çıkamayacağız. En iyisi, aklıma gelen
güzel bir fıkra var, onu sizinle paylaşayım. Belki asıl olayın ne
olduğunu anlama konusunda bu fıkranın yardımı olabilir.
İki zenci Amerika’da yeni icat edilmiş makinelerin
bulunduğu fuarı geziyorlarmış. Bakmışlar, zencileri
beyazlaştıran bir makine var. Üzerinde şu yazıyor: ‘10
dolara zencileri beyazlaştırıyor.’
Zencilerin birinde 11 dolar diğerinde ise var 9 dolar var.
9 doları olan diğer arkadaşına demiş ki
- -Sen bana 1 dolar borç ver, ikimiz de girip beyazlaşalım.
Diğeri cevap vermiş
- -Dur, önce ben gireyim, hem denemiş oluruz. Eğer ben
beyazlaşırsam sana 1 doları veririm sen de beyazlaşırsın.
Arkadaşın teklifi kabul etmesi üzerine zencilerden ilki 10
doları atıp makineye girmiş. Çıktığında gerçekten de bembeyaz bir
haldeymiş. Hemen arkadaşı gelmiş yanına:
- -Yav ne kadar beyazlaşmışsın. Hakikaten de bu makine dedikleri
kadar varmış! Hadi ver şu bir doları da ben de beyazlaşayım.
- Diğeri cevap vermiş:
- - Hadi oradan pis zenci!
Acaba, diyorum, Başbakan Erdoğan kontenjanı artırıp girişi de
sınavla mı yapsa? Yoksa bu gidişle insanlar bir birlerini ezecek.
Öyle değil mi?