Medyanın iyice zayıfladığı, okurun/izleyicinin ilgisini kaybettiği, işlevsiz hale geldiği malum.
Ne ‘eski medya’ tat verip yüzümüzü güldürüyor, ne de ‘yeni medya’.
Medyanın bu tatsızlığında Başbakan Erdoğan’ın büyük katkısı, işlerin buraya varmasında ciddi etkisi olduğunu düşünüyorum.
Başbakan Erdoğan aldığı sert ve tavizsiz tutumla ‘eski medya’yı kimliksiz, kişiliksiz, işlevsiz bir hale getirdi.
Bundan şikayet edenlerden değilim. ‘Eski medya’nın topluma büyük zararlar verdiğini düşünüyorum.
‘Eski medya’ siyasal iktidarlarla kurduğu ilişkiyle Türkiye’nin aldığı bu iç karartıcı rengin oluşmasına büyük katkı sağladı.
Bugün hiçbirimizin gurur duymadığı bu tablo yıllarca ülkede 4. Kuvvet görevi yapan ‘eski medya’nın eseridir. Bunu kimse inkar edemez.
Ne şehirlerimiz yaşanılır şehirler oldu, ne müziğimiz bir düzey tutturdu. Ne sanatın herhangi bir dalında dünyada dikkat çekecek düzeye ulaştık, ne de toplum olarak sağlam bir zemine kavuşabildik.
Çünkü ‘eski medya’nın başka hesapları, başka öncelikleri, başka savaşları, başka dertleri vardı.
Ülke sorunlarına yapıcı eleştiriler getirmedi. İyi işlerin çıkması için yol gösterici bir misyonu da üstlenmedi.
Hastalıklı, ideolojik takıntılı bir tutumla meseleleri ele aldı. Siyasetle sadece menfaat odaklı bir ilişki geliştirdi. Siyasete, kültüre, sanata, müziğe, eğitime; sağlam, toplum yararını gözeten bir katkı sağlamadı.
Tüm bunların medyanın asli görevi olduğunu hatırına bile getirmedi.
Devlet içinde çöreklenmiş çetelerle yıllarca gül gibi geçinip gittiler.
Bu mazi dolayısıyla, Başbakan Erdoğan’ın 'eski medya’yı bu derece işlevsiz hale getirmesinden ciddi anlamda memnunum. ‘Eski medya’ medya değil, bir ideolojik şebekeydi.
Emin Çölaşan, Bekir Coşkun gibi ideolojik takıntılı, sorumluluk duygusundan uzak, aslında ne yapmak istedikleri meçhul gazetecilerin düştüğü duruma bakarak 'Basın özgürlüğü elde gidiyor' diyecek türden biri değilim.
Üstelik basın, tarihi boyunca hiç özgür olmadı ki şimdi de o özgürlüğünü kaybediyor olsun.
Fakat işin başka bir yönü daha var.
Türkiye’yi ‘eski medya’nın tasallutundan kurtaran Başbakan Erdoğan‘ın medya alanında bir de günahı var.
Başbakan Erdoğan ne yazık ki sadece ‘eski yapı’nın dağılmasını, işlevsiz hale gelmesini, çaptan düşmesini sağlamadı. Yerine sağlam bir medyanın kurulmasının da önünde engel oldu.
Evet Türkiye’de ‘yeni medya’ denen yapının başarısızlığı artık tartışılmaz bir gerçek.
Sabah grubu, 'satılacak' iddialarını
yalanlanmadı. Satış anlaşmasının bitmek üzere olduğu duyumu bana da
geldi. Doğru mu değil mi bilmiyorum. Doğruysa üzücü.
Böyle bir dönemde ‘yeni medya’ denen yapının
mutlak başarısızlığı iyice belirgin hale gelmiş oldu.
‘Yeni medya’nın ne gazeteleri satıyor, ne de TV’leri izleniyor. ‘Yeni medya’ya mensup sağlam, etkili, zekice işler çıkaran bir yayın organı göremediğimiz gibi,birkaç istisna dışında itibarı yüksek medya mensupları da göremiyoruz bu mecralarda.
Evet, ben ‘yeni medya’nın bu içler acısı halinin asıl sorumlusunun Başbakan Erdoğan olduğunu düşünüyorum.
Başbakan Erdoğan hiç kuşkusuz ‘yeni medya’nın oluşmasında lojistik ve psikolojik destek sağlayanların başında geliyor. Fakat bu desteğini belirlerken kriter olarak 'iyi iş çıkarmayı' değil, AK Parti ve kendisiyle kurulan ‘sağlam’ ilişkileri öne aldı.
Bazen açıkça, bazen de üstü kapalı olarak desteğini göstermekten imtina etmediği ‘yeni medya’nın yöneticileri için de tek kriter Başbakan Erdoğan’ı memnun etmekti.
Uçakta kendisine “Efendim Lübnan’da hükümeti kurma görevini kime vermeyi düşünüyorsunuz?” diye soru soran gazeteciyi veya benzer gazetecileri bu tutumundan dolayı ayıplayıp yakınından uzaklaştırmak yerine, tam tersine onlara ilgisini artırdı.
Ne kendisine politik destek veren gazetelerin eriyen tirajı, ne de kendisine politik destek veren TV’lerin bir varlık gösterememesi Başbakan Erdoğan’ın bu yöneticilere ilgisini azaltmadı.
Tam tersine her ortamda ‘yeni medya’nın oluşumunda başarısız olmuş yöneticilerle ne kadar sıkı diyalog içerisinde olduğunu göstermeye devam etti. Böyle davranmayı neredeyse misyon olarak kabul etti.
Sadece yöneticilere değil, köşe yazarlarına, TV programcılarına da bu kriterle yaklaştı.
Sokak kabadayısı edasıyla TV ekranlarında Başbakan Erdoğan’a mesaj yollayan 3. sınıf gazeteciler, ekranda Başbakan Erdoğan’a verdikleri ‘politik destekle’ neredeyse ‘yeni medya’nın vazgeçilmezi oldular.
Hangi muhafazakar kanalı açtıysak ekranda adını anmaktan, aynı çizgide olmaktan, aynı düşüncede bulunmaktan utanacağımız türden insanları gördük. ‘Yeni medya’ denildiğinde herkesin zihninde ne yazık ki 3. Sınıf gazetecilerin toplandığı kurum imajı yer etti.
Bu tablo herkesi rahatsız etti ama bu yapıya en büyük desteği veren Başbakan Erdoğan’ı rahatsız etmedi.
Çünkü Başbakan Erdoğan nezdinde bir gazeteci kişiliği, başarısı, ahlakı, üslubu, tarzı değil, AK Partiye verdiği politik destek oranında muteber oldu.
Bir tarihte muhafazakar medya yöneticisi bir arkadaşıma “Allah aşkına sen okur olsan bu gazeteyi alır mısın, niçin daha zekice işler çıkarmıyoruz?” dediğimde bana: "Benim tek okurum var, o mutlu olsun, gerisinin kıymeti yok" demişti.
İşte ‘yeni medya’ denen yapının nereye varacağı o gün benim için apaçık ortaya çıkmıştı.
‘Yeni medya’ mensupları kişisel kazançlarını muhafaza ederken, bu medyanın kurumları sefalete kaymaktan kurtulamıyor.
‘Yeni medya’nın amiral gemisi kabul edilen Sabah gazetesinin satılacağı söyleniyor.
10 Yıllık AK Parti iktidarının medya konusunda vardığı nokta burası olmamalıydı.
Bu durumu fena halde dert ediyorum.
Medya alanında yüz ağartıcı işlerin çıkmıyor oluşunun kimsenin umurunda olmamasına içerliyorum.
Kalıcı, namuslu, esaslı işler çıkaran, zekice haberlere imza atan, toplumun kültürel gelişimini kendine dert edinen, ideolojiyi değil ahlaklı olmayı temel referans kabul eden, dost düşman herkesin göğsünü kabartacak bir medya yapısı kurulabilirdi ama olmadı.
Hem de “Benim bir sevdam var” diyen bir başbakanın döneminde olmadı. Ne tuhaf değil mi?