Biliyorsunuz birçok defa medyada dikkat çeken kamplaşmadan
şikayet ettim. Bugün ise medyada oluşan ilginç bir ittifaktan
ve o ittifakın doğurduğu sakıncalardan bahsedeceğim.
Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum ama medyada kendini
belli eden siyasi kamplaşma konu ‘Kürt sorunu’ olunca yerini
tuhaf bir ittifaka bırakıyor.
Herkes savunduğu siyasi çizgiyi bir tarafa bırakıp ilginç bir
şekilde PKK-BDP’nin söyleminde buluşuyor.
Bir kısım medya iki dil ve özerklik tartışmalarında
Başbakan Erdoğan’ı adım atmamakla, ‘özgürlükleri’ kısıtlamakla
suçlarken, Başbakan Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen medya
ise konuşmalarında ‘Kürt ve Alevi’ kelimelerini
kullanmıyor diye CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na linç politikası
uyguluyor.
Başbakan Erdoğan’ın, PKK- BDP çizgisinin siyasi hamle olarak
dile getirdiği bir takım taleplere ‘hayır’ demesi, ‘ameliyat
ettirmem’ diyerek bu isteklere kapıyı kapatması, bir kısım medyayı
ve bazı aydınlarımızı fena halde rahatsız ediyor.
Bu gruba göre hükümet PKK-BDP çizgisinin ‘Kürtler adına’ talep
ettiği tüm istekleri toplumun diğer kesimlerinin (diğer kesimden
kastım sadece diğer etnik unsurlar değil, BDP-PKK çizgisine uzak,
makul Kürtleri de kapsıyor) hassasiyetlerini dikkate almadan tez
elden ciddiye alıp uygulamaya koymalı.
Onlara göre ‘Kürt sorununun' PKK’dan ve silahtan arınıp
siyasallaşabilmesi için BDP’nin talepleri bir an önce yerine
getirilmeli.
PKK’nın silahtan siyasallaşmaya geçme sürecinde,
BDP’nin ‘Kürtlerin temsilcisi benim’ iddiasını kabul ettirmek
için başvurduğu çatışmacı taleplerin, AK Parti iktidarı
tarafından kabul edilmesi bekleniyor.
"AK Parti BDP’nin değirmenine niçin su
taşısın?" sorusunun da bu tartışmalarda cevap bulması
gerekiyor.
Olayın komik tarafı ise bu liberal aydın, gazeteci
kesimin, ulusalcılıktan nefretleriyle bilinmelerine
rağmen her ne hikmetse BDP’den ‘Kürtler adına’
gelen ve buram buram ulusalcılık kokan isteklere
tam destek veriyor olmaları.
Bazı gazeteci ve aydınlarımız kişisel reyting uğruna
gerçek çözümü değil; milliyetçi duyguları körükleyecek,
kutuplaşmayı artıracak çabaları desteklemeyi tercih ediyorlar.
Benzer bir tutum, bu defa tersinden, AK Part’nin siyasi ve
politik çizgisine destek veren medyada da ortaya çıkıyor.
Bu medya, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu ‘Kürt ve
Alevi’ kelimelerini kullanmadığı için manşetten çok sert
biçimde eleştiriyordu.
Gazetenin Kemal Kılıçdaroğlu’nu ‘Niçin Kürt, Alevi kelimelerini
kullanmıyorsun?’ diyerek yerden yere vurduğu manşetteki tutumunu,
gazetenin yazarları da köşelerinde sürdürdüler.
‘Kürt Sorununda’ taraf olan medya, Başbakan Erdoğan’ın
‘tek bayrak, tek vatan, tek millet’ vurgusunu ‘Tek
Tek Basarkatan’ diyerek aleyhte manşet yaparken,
Başbakan Erdoğan’a yakın olan medya ise Kemal
Kılıçdaroğlu’nu Kürt ve Alevi vurgusu yapmadığı için
‘Aleviler Kemal Beyi Sorguluyor’ diye manşetten
eleştiriyor.
Ne tuhaf bir ittifak değil mi? Sizce ne tür bir amaç farklı
görüşteki insanları bu şekilde bir araya getirebilir?
Başbakan Erdoğan, kendisine siyasi destek veren bu
medyanın verdiği akla uysaydı, bugün bu iktidarın yerinde yeller
esiyor olacaktı.
Medyadaki ittifak Cumhurbaşkanı Gül için de geçerli. Abdullah
Gül’ün Diyarbakır’da gördüğü Türkiye adına sevindirirci ilgi
bir çok arkadaşı mutlu etmemişe benziyor.
Cumhurbaşkanı Gül’ün bu önemli gezisini sizce hangi gazeteler
manşetten değil de, küçücük görerek geçiştirdiler?
Eminim ufak bir araştırmayla bu sorunu cevabını
bulacaksınız.
Abdullah Gül’ün Diyarbakır'da karşılaştığı sıcak ilgiye
söyleyecek sözü olmayanlar Cumhurbaşkanı Gül’e şu öğüdü
veriyorlar. ‘Gelgelelim bu sevgi için, büyük bir umudun şekil
bulmuş hali denilebilir. Halk cumhurbaşkanından bir başka ses
bekliyor. Bu umudu boş çıkarsa halkın muhabbeti nasıl şekillenir
kestirmek güç değil.’
Sakın yanılmayın. Bu cümleler, BDP mensubu bir siyasi kişiliğe
ait değil. Bu son derece ilginç gözdağı
‘sosyalist’ bir köşe yazarı arkadaşımıza ait.
Sanırım bu arkadaşlar bu tip üstü kapalı tehditlerinin iktidar
tarafından ciddiye alınacağını düşünüyorlar. Ne tuhaf!
İnsan bu tip yorumları, öğütleri, yönlendirmeleri görünce, bazı
medya mensuplarının zekâlarından şüpheye düşüyor, değil mi?
‘Kürt meselsine’ bakışımda bu sorunu yaşamış ve mağduru olmuş
biri olarak nedense benim de ‘gönül gözüm’
bir türlü açılmıyor. Yoksa, müdavimi olduğum bazı mekanlardan
dolayı kendimi ‘Beyaz Türklere’ daha yakın hissetmeye mi başladım,
ne dersiniz?