YGS tartışmalarını eminim hepiniz izliyorsunuz. Medya bu
meseleye, yani eğitim meselesine, tarihinde hiç olmadığı kadar
yakın ilgi duyuyor.
Milyonlarca aileyi ilgilendiren bir konu nasıl da bir
siyasi kavganın malzemesi haline getirildi,
görüyorsunuz değil mi?
Medya mal bulmuş mağribi gibi sınavla ilgili spekülasyonların
üzerine atladı. AK Parti'yle kavgada kullanmak için ideal
malzemesini buldu.
Sadece medya da değil, bugüne kadar ‘korku’dan sesini çıkarmayan
ne kadar muhalif varsa yek vücut oldu, hep bir ağızdan konuşmaya
koyuldular.
‘Korku’dan bugüne kadar esaslı bir muhalefete bir türlü
geçemeyen medya manşetlerden, köşelerden sınavla ilgili
spekülasyonları körüklüyor.
Türkiye’de medya hiçbir zaman eğitimle, öğretimle,
okullarla, ÖSYM'yle, öğrencilerin sorunlarıyla ilgilenmedi.
Eğitim sisteminin aldığı bayağı hali bir gün bile kendisine sorun
etmedi.
Medyanın bu alanda bugüne kadarki en büyük icraatı, Abbas Güçlü
gibi rehber - danışman icat etmek oldu.
Bu arkadaş da eğitim sektörünün kanaat önderi havasında etrafta
dolaşıp duruyor.
YGS’de 'şifre' meselesi patlak verdiğinde, doğrusu
kalbinde şüphe oluşanların içerisinde ben de
vardım. Bugün geldiğimiz noktada da bu şüphem tamamen
kalktı diyemem. Fakat medyanın meseleyi tartışma biçimi duyduğum bu
şüpheyi de şüpheli hale soktu!
Çünkü medya kaşla göz arasında eğitimi siyasi kavganın konusu
haline getirdi. Bu meseleyi çözmeyi değil, hükümetle
veyahut Gülen cemaatiyle mücadelede araç olarak kullanmayı
seçti. Şifreli yazılarla bu husumeti büyütme gayretine
girdi. Bayağı bir tutumla, aslında ülkenin
milli meselesi olan eğitimi muhalefet malzemesi haline
getirdi.
Medyanın bu tutumu yüzünden, bugün bu sorunu çözme
ihtimali kalmamıştır.
Türkiye'de her gazete bir ideolojinin temsilcisi olarak
duruyor karşımızda. Herkes meseleye ait olduğu ideolojinin
penceresinden yorum getiriyor.
Medya bildiğimiz medya. Yıllardır böyleydi. Türkiye’nin hiçbir
meselesini milli bir hassasiyetle ele almadı. ‘Bu mesele çok
önemlidir. Milyonlarca insan bizden namuslu bir çaba bekliyor’
demeden, tarafgirliğe soyundu.
Fakat bütün bu hengamenin içerisinde benim kafama asıl takılan
şey farklı.
Bugün dindarlığıyla ön plana çıkarılan bürokratlar
topluma gerekli güveni niçin veremediler?
Mesela niçin kamuoyu bu mesele ilk patlak verdiğinde ‘Hayır, bu
adamlar haksız bir iş yapmazlar’ demedi? Diyemiyor?
Doğrusu benim için önemli olan burası. Çünkü bu tür ideolojik
çatışmalardan etkilenmemenin tek yolu topluma sağlam bir güven
duygusu verebilmektir.
Bu tartışmalar içinde, aklıma gelen bir diğer şey de, geçmiş
yıllardaki sınavlarda olup bitenler. Acaba diyorum,
medyanın karşı kampta olmadığı o günlerdeki o sınavlarda
neler dönüyordu?
Neler döndü on yıllardır yapılan bu sınavlarda? Çünkü
medyanın yazıp çizdiklerine bakıyoruz, kimse açık bir biçimde
"Burada bir sorun vardır" da diyemiyor, "Hayır, yoktur" da
diyemiyor. Sağlam bir delil koyamadan "Kesin olmuştur" diyerek
tartışmayı sürdürüyor.
Peki medya bu işe "Evet, kesinlikle bir numara vardır" dediğine
göre, acaba diyorum, "Evet, bu tür sınavlarda eskiden de böyle
numaralar çekilirdi. Bunu bildiğimiz için, bugün de aynı
numaraların çekildiğini düşünüyoruz" mu demek istiyor?
Çünkü insanın doğası gereği, kendisinin yapmayacağı hatayı
başkasında gördüğünde algılaması zordur.
Hani Peygamberimizin güzel bir hadisi vardır: ‘Kişi
karşısındakini kendisi gibi bilirmiş’
Ne dersiniz, aklıma gelen bu ihtimal çok mu uçuk oldu?