Mars Grup Kurumsal İletişim Direktörü Hanımefendi,
Hürriyet'ten Cengiz Semercioğlu'na verdiği röportajda resmen
züccaciye dükkanına giren file özenmiş
gibi.
Açıklamaları okuyunca şu iki hisse kapıldım:
1-Mars, Türkiye'ye yatırım yapmadan önce Türk sineması
diye bir şey yokmuş da sinema, sanki hayatımıza Mars'la birlikte
girmiş.
2-Meğer sinemaya film izlemeye değil de mısır yemeye
gidiyormuşuz. Mısırımızı yerken de canımız sıkılmasın diye film
izliyormuşuz.
Açıklamaları hem çok talihsiz hem de Türk sinemasını ve onun
popüler isimlerini yok sayan bir üsluptaydı. Mars, film dağıtım
şirketi değil de mısır dağıtım şirketi sanki.
"Bir kova mısır alana yanında film bedava"
Açıklamaların muhatapları sosyal medyadan gerekli
cevapları verdi ama bu krizin asıl muhatapları biziz, yani
sinemaseverler.
Bir sinema izleyicisi olarak yıllarca krizden kurtulamayan ve
doğru düzgün iş yapamayan Türk sineması gelişsin, bir katkımız
olsun diye özellikle yerli yapımları tercih ettikten sonra, son
yıllarda sinemamızda yaşanan gelişmelere, kaliteli işlere falan
sevinirken bilet için ödediğim paraların yapımcıdan çok
"mısır oyunlarıyla" falan salon işletmecilerinin
cebine gittiğini öğrenmek tam bir hayal kırıklığı.
Bunun üstüne bir de sinema seyircisini "mısır
yiyiciliğinden" mütevellit görmeleri herkesten önce
sinemaseverlere hakaret.
Dağıtım şirketleri kusura bakmasın ama iyi film her
yerde mısırsız da izlettirir kendini.
ASIL SORUN
TEKELLEŞME
Şimdi tabi, açıklamalara atarlanıp böyle beylik bir cümle kurdum
ama işin rengi pek de öyle değil malesef.
Sinema sektöründe yapım, dağıtım ve salonlardaki
tekelleşme meselesi ne bugünün meselesi ne de bir günde çözülecek
bir sorun.
Özellikle son 5 yıldır küçük yapımcıların filmlerini gösterecek
salon bulamamasını ya da filmlerini az sayıda salonda oynatmak
zorunda kaldığını sektörü takip edenler az çok bilir. Sektörün
içindekilerse bununla sık sık karşı karşıya kalıyor.
Mars şirketine bayrak açan büyük yapım şirketleri ki; çoğunun
ortağı hepimizin tanıdığı ünlü simalar olduğu için bir anda
herkesin konuştuğu bir konu haline gelen sinema sektöründeki
tekelleşme, bazen çok iyi ve ödüllü filmlerin bile sinema
seyircisiyle buluşmasına engel oluyor.
En yakın ve canlı örneği de sosyal medya Cem Yılmaz,
Yılmaz Erdoğan ve Şahan Gökbakar'ın Mars'a cevaplarıyla
yıkıldığı gün, Onur Saylak'ın şu serzenişi oldu: "DAHA
filmi ilk haftasında 13 şehirde sadece 36!!! salonda gösterime
girebildi..."
Daha da bir şey demeye gerek yok sanırım...
CENGİZ SEMERCİOĞLU'NDAKİ
ÖZGÜVEN!
Şimdi ben özgüven diyorum ama siz başka bir şey de
diyebilirsiniz.
Hürriyet Kelebek'teki o çok tepki alan Mars röportajının
ardından, bir açıklama yaptı Cengiz Semercioğlu. Özetle diyor ki
"ben günlerdir bunu yazıyorum, mevzunun her tarafıyla
konuştum, Mars'la konuşunca niye bana tepki verdiniz".
Ama benim asıl dikkatimi çeken açıklamasındaki şu kısım:
"Türkiye yapımcı-Mars kavgasını öğrendiyse benim yazılarım
sayesinde öğrendi".
Hadi yaaa...
Oysa Cengiz Semercioğlu'ndan 2 gün önce Habertürk yazarı
Mehmet Çalışkan ortada bir kriz olduğunu yazmıştı.
Üstelik yapımcılar ve Mars Grubun konuyla ilgili toplantı
yapacağını ve sonrasında bu toplantıya Mars grubun temsilcilerinin
katılmadığını da yine Habertürk'ten okudu Türkiye.
Hatta Cengiz Semercioğlu, tüm bunları kaynak göstermeden
köşesinde yazdığı için de Habertürk yazarları tarafından tepki
aldı. Biz de tüm bu süreçleri Gazeteciler.com'da sizlerle
paylaştık.
Ama ne hikmetse bunların hiçbiri yazılmamış gibi yine de
Cengiz Semercioğlu'ndan öğrenmiş tüm Türkiye!
Semercioğlu'nun bu tavrı, mısır kovasıyla beraber poz verdiği
hanımefendinin tavrına ne kadar da benziyor değil mi?
İkisi de maşallahh gereğinden fazla
"özgüvenli".
twitter.com/Htckubra
Facebook Hatice
Kübra