Bazı liberal ve solcu yazarların PKK sorununun çözümüne dönük
çabalarının bu sorunu daha kalıcı hale getirdiğini, hatta kangrene
dönüştürdüğünü düşünüyorum.
Biliyorum, ciddi bir iddia.
Daha ayrıntılı anlatayım.
Birçok liberal-solcu yazarın “Barış ortamı
yaratıldığında PKK bunu bilerek sabote ediyor” diye
yazdıklarına defalarca şahit olduk.
Ahmet Altan’dan da, Hasan Cemal’den de, Cengiz Çandar’dan da
PKK’nin barıştan kaçtığını, Özal’dan Erdoğan’a kadarki dönemde, ne
zaman barış ortamı oluşturulsa bu ortamı ve zemini yok edenin PKK
olduğunu bu yazarların köşelerinde defalarca okuduk.
Bunun en son örneğini Oslo sürecinde açıkça yaşadık.
Bu görüş sadece adını buraya yazdığım üç yazarın değil.
Türkiye’de aydınlar genel olarak bu görüşü paylaşıyor.
Ne zaman barışa yaklaşılsa, ne zaman olumlu hava esse, ne zaman
genel bir umut belirse, PKK Bingöl ve Silvan gibi saldırılarla bu
süreci sekteye uğrattı.
Bu tespitte neredeyse herkes hemfikir.
Hal böyleyken, bu yazarların bugün gelinen noktada daha önceki
birçok görüşmeyi sabote eden bir örgütle devletin hala barış
yapılabileceğine dair umut pompalayan yazılarının, PKK’yı hak
arayan bir örgüt olarak meşrulaştırmaktan başka bir işe yaradığını
söyleyebilir miyiz?
Hem PKK’nın daha önce defalarca ‘barışı’ sabote
ettiğini ileri sürüp hem de artan terör olaylarından devletin bazı
adımları atmamasını sorumlu görmek ve devleti PKK ile
‘barış’ yapmaya çağırmak akıl alır bir şey midir
Allah aşkına?
Devlet hangi adımı atarsa PKK silahtan vazgeçecek? Bunu bilen
kimse var mı? Veyhut PKK kendi başına “ben silah
bırakıyorum” diyebilecek mi?
Hem geçmişte defalarca girişilen ve her seferinde sabote ettiği
‘barış’a PKK bu sefer niçin uysun ki?
Özal’ın attığı adımı Bingöl’deki 33 askeri katlederek sabote
eden örgüt, Tayyip Erdoğan’ın bundan sonra atacağı hangi adımı
kabul etmeye yanaşabilir?
Hepimiz biliyoruz ki ne anadilde eğitim, ne de bir başka talep
karşılandığında da PKK terörünün duracağı ihtimal dahilinde
değil.
Tamam, gerek İdris Naim Şahin’in, gerekse genel olarak iktidarın
rahatsız eden üslubunu görmezden gelmeyelim ama PKK’ya da
“istekleri karşılanmadığı için silaha sarılan
örgüt” muamelesi de çekmeyelim. Değil mi?
Diğer taraftan PKK’nın, kendisine destek veren ülkelerden
bağımsız olarak kendi başına ‘barış’a karar
veremeyeceğini Türkiye’de artık anlamayan kalmadı. Buna her gün
köşelerinden PKK ile barış çağrısı yapanlar da dahil.
PKK’nın üzerinden Türkiye ile bazı devletlerin bir örtülü savaş
sürdürdüğü sık sık dile getirilen bir durum.
Peki PKK ile iş tutup Türkiye ile hesaplaşmaya girişen
devletlerin varlığına dikkat çekip onların çabasını boşa çıkarıcı
stratejiler önermeyen entelektüel çabanın nasıl bir faydası
var?
Bu faydayı 30 yıldır görmedik, bundan sonra nasıl göreceğiz?
Yukarıda adını zikrettiğim yazarlar tam 30 yıldır bıkmadan,
usanmadan aynı şeyleri yazıp duruyorlar. Buna rağmen terör artarak
devam ediyor.
PKK’yı destekleyen, teşvik ve manipüle eden devletlere dikkat
çekmekten imtina eden yazarlar, PKK barış ortamlarını sabote ettiği
halde niçin hala ‘barış yapılabilir' nakaratını
terennüm ettiklerini izah etmeleri gerek.
Diyeceğim odur ki “İki hak bir kişide
olmaz.”
Hem “PKK barışa yanaşmıyor” deyip hem de
hükumeti barış yapabilecek durumdayken bu ortamı oluşturmamakla
suçlamak günlük köşe yazısı malzemesi çıkarmaktan ve o günü
kurtarmaktan başka birşey değil.
Derdim bütün suçu PKK’ya destek veren devletlerin üzerine yıkıp
yan gelip yatmayı önermek değil, ‘esas’a, yani
‘gerçek muhatab’a dikkat çekmektir.
Hergün onlarca gencin canını alan ‘gerçek
muhatab’ın adını, amacını, çabasını ve PKK’nın buna nasıl
tetikçi olduğunu yazı konusu etmeyen arkadaşların 30 yıldır süren
çabalarının yüzeyselliğine dikkat çekmektir.
Çünkü: Gerçek muhatapların amaçlarına dikkat çekmeyen analizler
akan kanı 30 yıldır durduramadı.
Gerçek muhataplara dikkat çekmeyen analizler Kürtleri biraz daha
nefret objesi yapmaktan başka işe yaramıyor.
Gerçek muhatapların asıl dertlerinin ne olduğuna dikkat çekmeyen
çabalar toplumun ‘esası’ görmesini engelliyor.
Toplum ‘esası’ göremediği için de tutumunu ona
göre belirleyemiyor.
Çarşamba günkü Yeni Şafak’tan öğrendiğimize göre ABD Genelkurmay
başkanı PKK ile mücadelede 24 saatlik kesintisiz istihbarat
karşılığında Türkiye’nin Afganistan’da Taliban ile savaşmasını
istemiş.
Türkiye bu teklife ‘hayır’ dediğinde ne ile
karşılaşacağız? Bunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Öyle değil
mi?
Tablo böyleyken PKK’yı Türkiye’nin başına çorap örmek isteyen
odaklarla baş başa bırakıp muhatap olarak yüzümüzü Kürtlere
dönmekten başka seçneğimiz kalmıyor. twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın