Neymiş?...
Siyasetin dili dikenliymiş...
Sadece o kadar mı?..
Keşke o kadarla kalsa...
Bir de üstüne üstlük
zehirliymiş...
Kim mi diyor?..
Ekrem Dumanlı yazıyor...
İşte o dikenli ve hem de zehirli siyasi dil;
"bazen insanları birbirine düşman ediyor, çözüm üreteceğine
düğüm atıyor, atmosferi nefes alınamayacak kadar karbondioksite
boğuyor"muş...
Bu satırları okurken Aziz Nesin'in
olduğunu zannettiğim bir mini öyküyü hatırladım...
Sizlerle de paylaşayım...
Adamın biri, ayağı kokan insanları öyle bir eleştiriyor
ki; sanırsınız ayak kokusundan şikâyet eden vatandaşın ayakları
misk-ü amber...
Bir süre sonra ayakkabılarını çıkarıyor...
Ayağından sıyırdığı çoraplarından birini hızla yazarın
burnuna götürüyor...
Yazar ne mi yapıyor?..
Kötü kokudan burun direklerinin kırıldığını
hatırlıyor...
Neyse...
Amacım sevgili Dumanlı'nın da ayaklarının
koktuğuna dikkat çekmek değil...
Kendisini bir kere bile görmedim...
Nereden bileceğim ayaklarının kokup
kokmadığını?..
Ama mutlaka kokmuyordur...
Zira pek bir metroseksüel
görünüyor...
Ancakkk...
Klavyesi; siyasi dilden daha az dikenli daha az zehirli
değil...
Son dört yıldır klavyemin tuşları aşındı
Dumanlı'nın dilini eleştirmekten...
Bir gün, İslâm'ın dini koluyla
İslâm'ın yürütme kolu arasında böylesi bir kavga
çıkacağını öngören o kadar çok yazım var ki...
Ama...
Dinleyen kim?..
Demek istiyorum ki...
Dumanlı dünkü makalesinde pek bir şirin,
pek bir sevgi dolu, hoşgörülüydü...
Gerçi az sonra "utanması olmayan" bir
başbakanlık müşavirinden (danışman) söz ediyor ama
olsun...
"Olsun" çünkü...
Bir kişi Dumanlı gibi düşünmüyorsa
mutlaka "utanması" da yoktur...
Komik bir fıkra gibi
değil mi?..
Bir makalede ağdalı bir nezaket...
Bir sonrakinde kendisi gibi düşünmeyen bir başbakanlık
danışmanına "utanması olmayan adam"...
Anlayamadığım şu...
Deyin ki paralel devlet yok...
Deyin ki savcıların, yargıçların, emniyetçilerin,
eğitimcilerin, maliyecilerin içinde Cemaat'le
gönül bağı olan bile yok...
"Olur mu canım?.. Çoğu cemaatçi" demeyin
lütfen...
Alınlarında mı yazıyor "Cemaatçi"
oldukları?..
Ancak...
Deyin ki; savcıların, yargıçların, emniyetçilerin, eğitimcilerin,
maliyecilerin içinde Cemaat'le gönül bağı bile
olan kişi sayısı yüzü geçmiyor...
Karadenizlinin dediği gibi, "meselâ
dedik"...
Ve fakat...
Yürütme, yasalardan doğan hakkını kullanıp kimi
bürokratların çalışmalarından memnun değilse; görev yerlerini
değiştiremez mi yani arkadaş?..
Kaldı ki yargıda olsun diğer kamu kurumlarında olsun terfi
ve tayinler de bir yasa çerçevesinde uygulanıyor...
Eeeee...
Bundan Dumanlı'ya ne?..
Terfi ve tayini konusunda kendisine haksızlık yapıldığına
inanan bürokrat yargıya gider hakkını arar...
Yargıda haklı olduğunu, üstlerinin ve hatta
Hükümet'in kendisine kanunsuz davrandığını
kanıtlarsa hem görevine döner hem de usulsüzlük yapan amirlerini
tazminata ve hatta gerekiyorsa hapis cezasına mahkûm
ettirir...
Bunu yaparken de hiçbirisinin Dumanlı'ya ihtiyacı
olmaz...
Aksine...
Dumanlı, muhtemel
tayin ve terfiler konusunda böyle çalakalem
Hükümet'e giriştikçe, kamuoyu devletin gerçekten
de Cemaat'in işgali altında olduğuna
inanıyor...
Dumanlı'nın "panik" yaptığını
zannediyor...
Ben ise daha önceki öngörülerimde haklı çıktığıma daha çok
inanıyorum...
Sevgili Dumanlı!..
Yürütme, yargıya karışmakla, yargının elini kolunu bağlamakla
elbette yanlış yapıyor...
Ama be arkadaş...
Sen de bir milyonu aşkın eve giren Zaman
gibi etkin bir gazetenin genel yayın yönetmeni olarak hem
Yargı'ya ve hem de Yürütme'ye
müdahale etmiyor musun?..
Son aylarda bütün milleti geren; yeni ve
demokrat bir Türkiye'den nefret
edenleri ise geriye dönüş sevincine düşüren bu kavgada senin
de tuzun yok mu?..
Amman ha!...
Sakın "yok" deme...
Öyle bir tuzun var ki hem de kepçe kepçe...
Hükümet yaptığı yanlışları "arkamda halkın oyu
var" diyerek savunuyor...
Peki senin savunmam ne kardeş?...
keşke bir de onu anlatabilsen...
Not:
Ey güzel insanlar!..
En çok neyi merak ediyorum biliyor
musunuz?..
Söyleyeyim:
Fethullah Gülen gibi barış ve hoşgörü konularında
barışsever bütün dünyanın takdirini kazanmış
muhterem bir zatın; kimi dinledikten sonra o
lanetleşmeyi okuduğunu...
Nasıl bir dil kullanmış, nasıl bir kara tablo çizmiş ki yüreği
merhamet dolu Gülen'i lânetleşme
duası yapmak zorunda bırakmış...
O lânetleşme duasından önce Hocaefendi'nin
telefonda veya yüz yüze görüştüğü kişi; (Bence) birçok meselenin
çözülmesine katkı yapacaktır...