Medyanın, özellikle de 'eski medya'nın
'Kürt sorunu'na karşı tavrının, üslubunun
farkındasınız, değil mi?
Son dönemdeki yayınlara bakıyorum da, bu sorunu çözmeye niyetli
olanlara, samimi çaba harcayanlara bir tavsiyede bulunma ihtiyacı
duyuyorum: Bu sorunu sağlıklı bir şekilde çözmek istiyorsanız
medyadan ve bir kısım köşe yazarlarından uzak durun!
Çünkü hem bu köşe yazarlarını okuyup hem de çözüm için sağlıklı
bir yol bulmak mümkün değil.
Bu artık çok açık.
Köşe yazarlarının büyük bir kısmı PKK-KCK'nin avukatlığına
soyunmuş durumda.
Tamam, ben de bu tutuklamaları sorgusuz sualsiz kabullenelim
diyenlerden değilim. Beni rahatsız eden, tutuklamaların gerekçesine
hiç bakmadan sorgusuz sualsiz ‘KCK avukatlığı’na
soyunulması.
Birçok köşe yazarı için mesele PKK olunca, akan sular duruyor.
Dikkat ediyor musunuz? Sorgulama, merak gibi önemli şeyler bir
tarafa bırakılıyor ve tuhaf bir 'duygusal
birliktelik' baş gösteriyor
Bu 'duygusal birlikteliğin', gözlemlediğim
kadarıyla, iki gerekçesi var: Ya ideolojik bir yakınlık mevcut
veyahut AK Parti hükümetinin başını belaya sokma isteği.
Bir kısım gazeteci ise bu meselede aldığı tutumla
'aslında ne kadar demokrat bir kişiliğe' sahip
olduğunu gösterme 'imkanını' yakalamış oluyor.
Evet, herkes bu meselenin çözülmesini istiyor. Herkes artık
kimse ölmesin istiyor. Fakat bazıları sadece, öldüren taraflardan
birinin amigoluğuna soyunuyor.
İşte son KCK operasyonları. Gerçekten bu tutuklananlar bazı
gazetecilerin ileri sürdüğü kadar masum mu?
Peki büyük şehirleri yakıp yıkan, her gece onlarca otomobili
ateşe verenler kimdi?
Bunlar yakalandığında bilmem hangi ilçenin BDP ilçe başkanı da
yok muydu aralarında?
Nedir bu KCK avukatlığı?
Düz ovayı dağa dönüştürmeye çalışanlara, her yeri Kandil yapmaya
çalışanlara kimse dur demeyecek mi?
Doğuda işadamlarından 'vergi' adı altında haraç
toplayanlara kimse dur demeyecek mi? Doğuda, kendi ilimde şahit
oldum. Köy köy dolaşıp insanları tehdit edip 'Eğer şu
partiye oy vermezseniz bu köyü başınıza yıkarız' diyecek
kadar pervasızlaşanlara 'aman kan akmasın' diye
kimse gıkını çıkarmayacak mı?
Akan kan neden sadece bizim canımızı yakıyor? Niçin
BDP-KCK’lıların da canı yanmıyor?
Nedir KCK'nın derdi? Ahmet Altan en az 10 kez PKK-KCK cephesine
bir soru yöneltti: 'Barış bu kadar yakınken niçin şiddeti
tercih ettiniz?'
Bu soruya tek bir mantıklı cevap vereni gördünüz mü?
Hem ölümü isteyecek, hem yaşadığınız şehri Kandil'e
çevireceksiniz, hem de size Kandildekiler gibi muamele edilince
avazınız çıktığı kadar bağıracaksınız? Öyle mi?
BDP'lilerin şehirde terörist gibi davranmalarına ses çıkarmayan
medya, KCK'lılara terörist gibi muamele edenlere ateş püskürüyor.
Sizce de bir tuhaflık yok mu? Siz de medyanın bu tarafgir tutumunun
arkasında bir şey aramaz mısınız?
Yazımın başında, bu meseleyi çözmeye çabalayanlar gazeteleri,
köşe yazarlarını okumasın dedim. Çünkü gerçekten bu köşe
yazarlarını okuyarak sağlıklı bir yol tutturmak mümkün değil.
Köşe yazarları hükümete, kamuoyuna yoğun bir şekilde
'yenilmişlik duygusu' pompalıyor.
Bunun en belirgin örneklerinden biri de MİT-PKK görüşmelerinin
medyada ele alınış biçimiydi.
Bu görüşmeyi ilk dinlediğimde ben de 'lanet olsun, eğer
mesele çözülecekse görüşülsün' diyenlerdenim.
Fakat birçok köşe yazarı PKK adına büyük bir zafer kazanılmış
havasına girmişti. PKK'nın sonunda devleti masaya oturtmuş
olmasından derin bir haz alıyorlardı.
İşte aradaki fark bu. Herkes 'görüşülsün, konuşulsun,
yeter ki çözülsün' diyor. Fakat bazıları ekstra bir hava
da istiyorlar. Neden? Bazı köşe yazarları PKK'nın bu barıştan zafer
kazanarak çıkması için can atıyor.
Peki bazı gazetecilerin bu tutumuna solcuların klasik
'devlet düşmanlığı' refleksi diyebilir miyiz?
'Bu klasik refleks sadece solcularda mı var?'
diyorsunuz, değil mi?
Dünyada son dönemde olup bitenlere bir bakın
'İslamcıların' da pek temiz kumaş olmadıklarını
göreceksiniz. Suriye'de, Mısır'da, Libya'da Tunus'da ne kadar
İslamcı hareket varsa, hepsi de beynelmilel, gayri milli bir tutum
içerisinde.
İktidar olsunlar ama ülke batının eline geçsin, NATO binlerce
Müslümanı öldürsün, hiç kıymeti yok. Önemli olan o arkadaşların
batının 'hoşgörüsü' çerçevesinde iktidarı ele
geçirmeleri.
Diyeceğim o dur ki namuslu adam olmadıktan sonra solcusu,
sağcısı, İslamcısı fark
etmiyor.