Başbakan Trabzon’da medyaya “yazma, çizme
konuşma” ricasında bulundu ya. Medyanın kafası hayli
karıştı, çünkü Başbakandan nazik muameleye hiç alışkın
değiller.
Terör ve medya ilişkisi her
zaman tartışmalı olmuştur.
Medya kamunun haber alma hakkıyla,
terörist eylemin çarpan etkisi arasında
sıkışıktır.
Terör örgütleri de medya planlaması
yapar. Tıpkı şirketler gibi dikkat noktaları medyanın
ilgisini çekecek olayın ne olduğunu bulmaktır.
El Kaide’nin ikiz kuleleri yıkmasındaki dehşet
ölenlerin sayısından çok, olanaksızın
gerçekleşmesindendir.
Boko Haram örgütünün kadınları ve kız
çocuklarını kaçırması bombalı terör eylemlerinin yanında epeyce
farklı durmadı mı?
Şimdi de IŞİD, Musul’daki konsolosluğumuzu ele
geçirdi. Herkes “Kendilerini destekleyen bir ülkenin
konsolosluğunu neden ele geçirir ki?” sorusunu soruyor.
Sanırım bu soru yavaş yavaş cevabını buluyor. Büyük olasılık ele
geçirmenin kendisi bir mesaj.
Günümüzün terör örgütleri vitrine
oynar. Yeni mücadele alanlarının insanların zihinleri
olduğunu bilirler.
Yıllar önce Yeni
Yüzyıl gazetesinde (hatırlayanınız var
mı o gazeteyi) terör örgütlerinin pazarlama mantığıyla, mesela
Coca-Cola’nın mantığının benzediğine dair bir makale yazmıştım.
Epeyce ilgi görmüştü.
Medya yayınları terör örgütünün etkisini
artırmakla kalmaz, cazibesini de artırır, çekim alanını da
genişletir.
Buradan bakınca, Erdoğan medyaya
“konuşma, yazma, çizme” demekte haklıdır. Fakat bu
hak, eğer ortada ulusal bir topyekûnlük hali varsa ve de bir
stratejiden söz edilecekse geçerli olabilir.
Diyelim ki öyle oldu, halkın bilgi alma
özgürlüğü ne olacak o zaman? Her şeyden önce, medyanın
verdiği şey bilgi değildir diyeceğim ama o ayrı bir akademik
tartışma.
"Konuşma, yazma, çizme” demek
yerine kamuoyunu bilgilendirme yoluna gidilse, daha isabetli olmaz
mı? Söylenemeyecekler, söylenebileceklerden çoksa bu da
zor.
Gelelim Başbakanın ricasına. Yandaşı da
dahil, dikkate alınacağından kuşkuluyum. “Höt zöt”e
şartlandırılmış, karakteri ezik bir medya var
nihayetinde.
Diyelim ki yazmadılar, konuşmadılar ve de
çizmediler. Mevcut yazıp, çizip, konuşanlara bakınca benim fikrim
de Başbakan yönündedir o ayrı.
Öyle olduğu için de mevcut durumda iki program
formatı var dikkat çeken: “Survivor” ve
Flash Tv’nin pavyonu evimize getiren müzik eğlence
programları.
Yaşımız, ruhumuz ve de bedenimiz Survivor
kriterinde değilse, koysunlar Ankara’nın bağlarını…
9 MADDEDE ÇATI ADAY
Tam Ankara’nın bağlarında oynayacakken. Çatı
aday komedisi “oy çalıcı” aday belirleyerek
bitti.
CHP ve MHP hesabı şöyle yaptılar:
Alıyorsun MHP’nin yerel seçimdeki oy
oranını, ekliyorsun CHP’nin yerel seçimdeki oy oranına. Yüzde 50’ye
ramak kalıyor. Çalıyorsun biraz da Erdoğan’ın oylarından, olup
bitiyor.
Ya da birlikte karar aldılar, Erdoğan’a
cumhurbaşkanlığı makamını altın tepside sundular.
Muhalefet ilk kez halkın seçeceği
cumhurbaşkanlığı seçimlerine, halkın hiç tanımadığı biriyle
gidiyor. Risk dediğin böyle alınır.
Ekmelettin İhsanoğlu’nun adaylığı bize şunları
gösteriyor:
Bir, CHP kendi tabanını pek
ciddiye almıyor.
İki, CHP görüş aldığı sivil
toplum kuruluşlarıyla meğer dalga geçiyormuş.
Üç, CHP sadece sivil toplum
kuruluşlarıyla değil, kendi geçmişiyle de kafa buluyor.
Dört, Kılıçdaroğlu parti
içindeki muhalefeti küçümsüyor.
Beş, MHP her seçimde olduğu
gibi bu seçimde de Adalet ve Kalkınma Partisi’ne destek
çıkıyor.
Altı, Erdoğan’ın Köşk’e
çıkmasını garantilemek istiyorlar ki kendilerine ancak o zaman umut
doğacağını düşünüyorlar.
Yedi, bu durumu CHP içi
muhalefet içine sindiriyorsa, parti sunni solunum cihazında
yaşatılıyor demektir, en iyisi fişini çekmek.
Sekiz, kafayı Erdoğan’la
bozmamış olanlar tatilini bölüp oy vermeye
gitmeyebilirler.
Dokuz, durumun özeti,
Bahçeli’nin aday açıklamasındaki sözleridir: “Artık çatı,
pencere kalmamıştır.” Bina başımıza çöktü
diyemiyor.
Konunun beni ilgilendiren boyutlarına
gelince;
Bir, seçim kampanyası süreci
akademisyenlere laboratuvar gibi olacak: Sıfır tanınırlıkta bir
adaya 50 günde oy toplama sanatı.
İki, yerel seçimde bahis
kazandığım dostlarıma “Haydi” dedim, “bahisleri başlatıyorum.”
Nedense hiç biri yanaşmadı.
Üç, aday belli olunca medyadan
görüş soran arkadaşlara “İhsanoğlu hakkında hiçbir fikrim yok”
yanıtını verdim. Samimiydim.
KAHIR, KAHIR HEP
KAHIR
Biraz arabesk bir başlık oldu farkındayım. Ne
yapayım ki hissiyatım öyle.
Lucescu Galatasaray’a gelemiyormuş. Uçtu gitti
önümüzdeki sezona dair tüm hayallerim…
AKLIMDA KALAN
“Bu nasıl iş?”
merakı: CNN Türk’te
Başak Şengül’ün canlı yayınına IŞİD rehinelerinden biri bağlanıyor.
Telefonla! Başak Hanım sanki her şey
normalmiş gibi, rehineye “Telefonu gizli mi
kullanıyorsunuz?” Rehine cevaplıyor: “Gizli
kullanıyoruz.” Televizyona bağlanıyorsun,
canlı yayınlanıyor, gizli kullanıyorlarmış! Dalga geçer gibi bir
abzürt durum.