Gün geçmiyor ki kovulan
gazeteci haberi olmasın.
Ne yazıp ne yazmadığından geçtik, yan
baktığın bahane, kovuluyorsun. Şimdi de Mutlu Tönbekici’ye kapı
gösterilmiş.
Bir ara Ergenekon tutuklamaları dalga dalga
sürerken. İçerdeki suçsuzlar dışarıdaki suçlulardan fazlayken. Ki
halâ öyle. Dışarıda kalanlar dışarıda olmaktan
utanırlardı.
Şimdi gerçek gazetecililer için de
öyle.
Ya kovuluyorsun.
Ya azar işitiyorsun.
Ya patronuna baskı yapıyorlar, ha gittin ha
gideceksin.
Bunların hiç biri
değilse.
Yani kovulmuyorsan.
Yani azar işitmiyorsan.
Patronun baskı görmüyorsa
yani.
Acilen kendini, gazeteciliğini gözden
geçirmelisin.
Ya gazeteci değilsin, öyle görünerek
geçiniyorsun.
Ya yazdığın yazının, yaptığın haberin etki
derecesi sıfır. Başka ifadeyle kayda
değmiyorsun.
Rahatsız etmiyorsan, bir şeylere dikkat
çekmiyorsan, umursanmıyorsan trensiz köyde, istasyon şefi olsan
daha iyi.
Diyeceğim o ki, gazeteciler kovulurken bir
şey olmamış gibi davranıyorsan, dahası içinin yağları eriyor,
“meydan bana kalıyor” diyorsan kendi üzerine toprak serpmiş olmuyor
musun?
Ne seni gören oluyor, ne de yaşadığını bilen.
Büyük olasılık Tanrı bile seni yarattığını
unutmuştur.
BİR TEKNİK ADAMLA ÖYLE
KONUŞULMAZ!
Fenerbahçe kuşkusuz
Türkiye’nin en iyi teknik adamı olan Ersun Yanal’la yeniden
sözleşme imzaladı.
İmza töreninde. Bir tuhaf
manzara. Başkan Aziz Yıldırım imza masasında değil, gazeteciler
arasında oturuyor. Güya FB kurumsallaşmış da ondanmış.
Madem öyle. Neden sessizce
töreni izlemiyor da, teknik direktörü sorguya çekiyor? Herkesin
önünde.
“İpler benim elimde” mi
demek istiyor? Ne gerek var buna, zaten dünya alem iplerin
Yıldırım’ın elinde olduğunu biliyor. FB kurumsallaşamaz.
Bir kulüp başkanı, takımın
teknik sorumlusunu, futbolcunun patronunu milletin önünde sınava
çekiyor, ruhu ölü spor medyasının gıkı çıkmıyor. Bu abzürtlüğün
altını bir tek TRT’de, Spor Manşet programında Lütfü Özel
çiziyor.
Ersun Yanal da ne yapsın,
espriye vuruyor, “Soru beklemediğim yerden geldi” diyor. Sınava
çekildiğini bilinçaltı fark ediyor.
Teknik direktör imza
töreninde böyle bir rezillik, sadece bizim ülkemizde mi oluyor?
Meraktayım.
AKLIMDA KALAN
İstanbul sermayesinden bir
görünüm: Daha iki gün önce “İstanbul’da yerleşik bazı mühim kişiler”
üzerine yazmış, onlar ve onların etrafındaki tayfa kadar abzürt
stratejist yoktur demiştim. Bakın Koç’lara. Önce Hükümete ters
gidiliyor. Sonra yanlış yaptığını düşünüp Hükümetten randevular
isteniyor. Sonra da dev fabrikanın açılış gününü Başbakan Erdoğan’a
uysun diye değiştiriyor. Bu konuda kim ne düşünüyor bilemiyorum,
ben sadece, böyle olur sermayenin git-gel’i
diyorum.