Korkunun en belirgin halini seçimden önce İnan Kıraç’ta görmüştük. Seçimden sonra da bazı gazetecilerde. Özellikle, Ertuğrul Özkök'ten öğrendiğimize göre, Oray Eğin'in gözlerinde.
Siz de fark etmiş olmalısınız: Ortalıkta, ruhları rehin alan bir korku kol geziyor.
Her gün yeni bir ‘korku’ hikayesiyle karşılaşıyoruz.
Fakat bu korkuların temelinde iktidar değil, başka nedenler yatıyor.
Bunu en iyi İnan Kıraç vakasında gördük.
Ortalıkta korkudan ziyade, iktidara yakın durma, yaranma, iktidarla kurulan ilişkiye halel getirmeme çabası var. Bazı insanların 'Başbakanla aram çok iyi' görüntüsünü ranta çevirme tutkusu ve gayreti var.
İnan Kıraç olayını gelin beraberce tahlil edelim.
İnan Kıraç seçimden birkaç gün önce CHP lehine bir seçim tahmininde bulundu. Bu tahmininin duyulması üzerine de Başbakan Erdoğan işadamlarının kendisine yakın durma çabalarına dikkat çekerek ‘İş adamı taraf olacaksa, o zaman benden ekstra ilgi de beklemesin, açılışlarına da özel olarak davet etmesinler’ diyerek İnan Kıraç’a sert bir mesaj yolladı.
Normal olan neydi? İnan Kıraç’ın çıkıp ‘Efendim, ben bir iş adamıyım. Elbette seçimle ilgili de tahminlerde bulunabilirim’ demesiydi, değil mi?
Fakat öyle olmadı. İnan Kıraç lafı o kadar eveleyip geveledi ki aslında ne dediğini anlamadık bile. Ama hepimiz Kıraç’ın tırstığını varsaydık. Tespit ettiğimizi düşündüğümüz bu 'korku'ya görünen sebep de Başbakan Erdoğan'ın iktidar gücüyle o sözleri söylemiş olmasıydı.
Halbuki işin aslı bir kaç gün sonra netleşti.
Meğer bu beyefendinin Newyork’a satamadığı taksileri, İstanbul’a satma projesi varmış. Sadece taksi satma da değil, açılışlarında Başbakan Erdoğan’ı görmekten de büyük ‘keyif’ alıyormuş. Asıl korkusu da bu tür imtiyazlarını kaybetmekmiş.
Şimdi İnan Kıraç iktidar baskısının altında kokudan titreyen bir işadamı mı, yoksa Başbakanla birlikte poz verme imtiyazını kaybetmekten, bunun getirdiği kazançlardan mahrum kalmaktan korkan biri mi? Sizce hangisi?
Bir işadamı işlerinin yürümesi için Başbakan Erdoğan’la vereceği bir pozdan ne bekleyebilir ki?
Nedir bu 'iktidarla yakın olma' hevesi?
Niçin insanlar namuslu yoldan kendi işlerini yapmakla yetinmezler?
Başbakan Erdoğan İnan Kıraç’ın açılışına katılırsa Kıraç’ın firması daha çok araba mı satacak?
Hem ‘iktidarla sıkı ilişkim var’ın cakasını satıp hem de gizli kapaklı işler çevirmek insanı sonunda 'korku maynağı' yapıyor. Öyle değil mi?
Bu durumun bir benzeri medyada da yaşanıyor.
Bazı medya patronları, yöneticileri ve gazeteciler de benzer bir yaranma, yakın durma psikolojisi içinde. İktidara yakın 'Sosyeteden' dışlanma korkusuna kapılmış durumdalar.
Can Dündar da NTV’de yaşanan ve ‘iktidar korkusu’na bağlanan gelişmelere benzeri bir yorum getirdi.
Mesela Nuray Mert’in de içinde olduğu Basın Odası programının bitirildiği söyleniyor. Başbakan Erdoğan’ın NTV’nin patronuna bu konuda baskı yaptığı dedikodusu ortalığa yayılmış durumda.
Medya patronları, yöneticileri bu tür işleri maruz kaldıkları bir baskıdan ziyade, Başbakan’a şirin görünmek için, Başbakan’la verdikleri poz bozulmasın diye böyle tutumlar takınıyorlar. Bazı çalışanlarını ‘iktidarla yakınlık’ uğruna gözlerini kırpmadan harcıyorlar.
Bunun adı da Başbakan Erdoğan’dan korkmak oluyor.
Hadi diyelim ki Patronların ‘kaybedeceği’ bir şeyler var, bu nedenle adam harcamaktan imtina etmiyorlar.
Peki köşe yazarlarına ne oluyor? Onlar neden korkuyorlar?
Başbakan Erdoğan’ın bu konularda sütten çıkmış ak kaşık olduğunu ileri sürenlerden değilim. Fakat bu meselenin abartıldığını düşünüyorum.
'Korku varsa korkulan da vardır' diyen arkadaşlar o korkuların kaynağını iyi tespit etmeliler.
Gazeteciler de Başbakan Erdoğan’a yakın olma, uçağına binme peşinde. AK Parti sosyetesinden dışlanmak istemiyorlar. Sorun bu.
Hatırlıyor musunuz Ergun Babahan’ın Hasan Cemal’e yaptığı uyarıyı? Ergun Babahan Başbakan Erdoğan’a küçük bir eleştiri getiren Hasan Cemal’e ‘Hasan abi Başbakan Erdoğan seni yanlış anlarsa korkarım uçak davetleri yatar’ diyordu.
Elindeki imkanları kaybetmek istemeyenlerin korkuya yenik düşmekten başka seçenekleri yok.
Hem tarafgir davranıp hem de itibar görmek istiyorlar.
Namusuyla gazetecilik yapanların bahşedilmiş itibara ihtiyacı mı olur?
Yani diyeceğim odur ki: Ortalıkta dolaşan ‘korku’nun asıl kaynağı korkanların kaybetmek istemedikleri imtiyazlardır.
Korkudan kurtulmak isteyen arkadaşlara bazı mütevazı tavsiyelerim var:
Gazeteciler için tavsiyelerim şunlar:
Birincisi: Başbakan Erdoğan’ın uçak davetlerini önemsemeyecek. Gitsem ne olur, gitmesem ne olur diyebilecek. İşgal ettiği koltuğu iktidarla kurduğu 'sıcak ilişkisiyle' değil, kendi işini iyi yaparak koruyacak.
İkincisi: Palazlanan ‘AK Parti sosyetesinden’ dışlanmanın dünyanın sonu olmadığını görecek. Yeni oluşan bu sosyetenin aslında çok da matah bir şey olmadığını anlayacak. Bunu unutup işine gücüne bakacak.
Üçüncüsü: Yazı yazarken içi dışı bir olacak. korkuyla kaleme aldıkları eleştiriden uzak ‘düşmanca’ yazılar onları adaletten uzaklaştırıyor. Adaletten uzaklaştıklarının anlaşılmasından duydukları korku da genel korkularını iyice büyütüyor.
İşadamlarına tavsiyelerim ise şöyle:
İşini düzgün yapacak. 'Başbakan Erdoğan yakınım olur' havası vermek için iktidarla aynı yatağa girmeyecek. Başbakan’la yakın görünmenin getirdiği avantajların bir bedelinin olduğunu hesaba katacak. Hakkı olandan fazlasını elde etmek için ekstra ilişkileri kurmaya çabalamayacak. Onu bu yollara sevkeden hırslardan kurtulacak.
Baksın bakalım o zaman içinde korku kalıyor mu?
Tavsiyelerimi hayata geçireceklerin kaybedecek şeyi kalmayacak. Kaybedecek bir şeyi olmayanın korkusu olur mu?
Aslında ben bu duruma çok şaşırıyorum. Medyada herkes Başbakan Erdoğan’dan korkuyor da, bir tek ‘Başbakana yakın duran’ gazete ve TV’lerdeki arkadaşlar korkmuyor.
Aslında madem Başbakan Erdoğan’ın medyayı korkutmak konusunda böyle büyük bir gücü var, bu gücü niçin tirajları, izlenirlik oranları ve itibarları yerlerde sürünen kendisine yakın medyadaki arkadaşlar üzerinde de kullanmıyor?
Başbakan Erdoğan’a yakın medya böyle içler acısı bir durumdayken, niçin bu arkadaşlar değil de başkaları korkuyor?
Sizce de tuhaf değil mi?