Biliyorsunuz son günlerin tartışma konularından biri de Başbakan
Erdoğan’dan korkan ‘büyük
gazeteciler’ meselesi.
Geçtiğimiz haftalarda Başbakan Erdoğan’ı kapak konusu yapan
Time’dan öğrendik ki bazı ‘büyük gazeteciler’
başbakandan fena halde korkuyorlarmış.
Dikkat ediyor musunuz hem büyükler hem de korkak. Artık nasıl
oluyorsa..
Bu korkunun varlığından haberdar olmamız için Time’e gerek var
mıydı?
Bunu uzun zamandır hepimiz görüyoruz, hissediyoruz. O kadar
aşikar ki.
Hatta korkunun insanları nasıl rehin aldığına tanıklık bile
ediyoruz.
Ahmet Altan’a göre bu korkunun asıl
kaynağı ‘tutukluya niçin
tutuklandığını söylemeyen kanunlar’
Gazetecilerin ruhuna, kalemine sinen korkuda tutuklamalar ne
kadar etkilidir, bilmiyorum, ama bence korkunun başka bir kaynağı
daha var. Belki de asıl kaynağı.
Gazetecilerin büyük bir kısmı elde ettikleri imkanları
kaybetmekten, işsiz veyahut köşesiz kalmaktan korkuyorlar. Bana
göre asıl neden bu.
Korku tutuklanma korkusu olsaydı, öncelikle
‘muhalefet’ adı altında
‘düşmanlık’ edenler korkardı, yanılıyor muyum?
Yaptıkları yayınlara bakarsanız pek korktukları söylenemez.
Korku muhaliflerde değil. Asıl korku AK Parti’ye politik destek
veren gazetecilerde. “Hani korku nerede,
güldürmeyin” diyenlerin ta kendisinde.
Siz bakmayın öyle "korku var" diyenlere
karşı hemen bir adım öne çıkıp "yok canım, daha
neler" diyen sırtını AK Parti’ye dayamış gazetecilere.
Bunların durumu mezarlık yayından geçerken ıslık çalanın durumuna
benziyor.
Emin olun Başbakan Erdoğan’dan en çok AK Parti’ye destek veren,
eleştirel haberlere yer veremeyen gazeteler ve orada yazıp
çizenlerin büyük çoğunluğu korkuyor. Elbette istisnalar yok
değil.
Yani en çok korkanlar Başbakanlık uçağına en çok
binenlerdedir.
Her yazısında hükümetin askeri gibi kalem oynatan arkadaşların
aslında Başbakan Erdoğan'ı nasıl da eleştirdikleri bilinmiyor mu
sanki?
Özel konuşmalarında, ikili muhabbetlerde, Başbakan Erdoğan’a
ulaşmayacağına emin oldukları ortamlarda, Erdoğan hakkındaki
paylaştıkları gerçek kanaatleri yazılarındaki gibi değil.
O kanaatleri bir duysanız, eminim şaşırıp kalırsınız.
Mesela bazı gazetecilerin yerinde ben olsam, bu tür korku
tartışmaları olduğunda sesimi keser otururum. Bu meselede
kalem oynatmam. En azından kendi yüzüm kızarmasın diye topa
girmem.
Bu mesele üzerine yazı yazmaktan utanırım.
Ama öyle değil. İnsanlar hem korkuyorlar, hem de böyle bir
korkunun olmadığına başkalarını inandırmak için herkesten öne
atılıyorlar.
Neyse, benim asıl meselem bu değil. Kimin niye korktuğu umurumda
değil. Korkak ruhlu insanlara biz ne yaparsak yapalım cesaret
aşılayamayız. Kişiliğin bir parçası bu.
Benim asıl dikkatimi çeken, korkanlar ve korkmayanlar diye
ayıracağımız iki grubun da birbirinden pek
farklı olmamaları.
Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum ama Başbakan
Erdoğan’dan korkanların itibarı, korkmayanlardan daha fazla
değil. Niçin böyle?
Mesela Başbakan Erdoğan’dan korkmayanlar dediğimizde aklımıza
ilkin Sözcü ve Aydınlık gibi açıktan muhalif olan gazeteler
geliyor. Öyle değil mi?
Korkmayan yazarlar dediğimizde ise bu gazetelerde yazan Emin
Çölaşan ve Bekir Coşkun gibiler.
Başbakandan korkanlar da malum gazeteler ve TV’ler zaten.
İki kesimi de şöyle gözünüzde bir canlandırın bakalım: Hangisi
daha cesur? Hangisi daha zarif? Hangisi daha samimi? Hangisi daha
ahlaklı? Hangisi daha namuslu? Hangisi daha sorumluluk sahibi?
Sanki bu iki kesim arasında tuhaf bir benzerlik var. Öyle değil
mi? Farklı noktalarda durmalarına rağmen, verdikleri rahatsızlık
aynı nedense.
Bir taraf ‘korkmuyor’, korkmadığı için
her türlü pespayeliği yapmaktan geri durmuyor. Öyle ki
‘korkusuzca’ yaptıkları yayınlara
baktığınızda ruhunuz kararıyor.
Hatta yapılan yayınlara bakınca kendinizi AK Parti
taraftarı gibi hissetmeye başlıyorsunuz.
Diğer taraftan korkan, korkuyla AK Parti taraftarı olan veyahut
olmuş numarası çekenlere bakıyorsunuz. Bu yazarları okuyunca
"ben de aynı partiye destek veriyorum, vermeliyim"
diyemiyorsunuz.
Bu arkadaşların ruhlarına, kalplerine, oradan da yazılarına
sinen korku daha belirgin değil mi?
Bence asıl tartışılması gereken şey, kimin korkup, kimin
korkmadığı değil, bu korkuyla küçülen medya mensupları ve medyanın
kaybettiği itibar.
Medya niçin top yekûn bir itibar kaybı yaşıyor?
Medya neden ‘yandaşı’yla,
‘muhalifi’yla büyük bir sefillik içerisinde?
Bir taraf
düşmanlığını ‘muhaliflik’ diye satıp
bizden kahraman muamelesi görmek istiyor. Diğerleri ise
tarafgirlikle elde ettiği kişisel çıkarı, konumu, sosyal
çevreyi korumak için verdiği savaşı "Eski
Türkiye’ye karşı verilen mücadele" olarak görmemizi ve
onları el üstünde tutmamızı bekliyor.
Kimin aslında ne numara çektiğini herkes biliyor. Fakat
birbirlerine bilmiyormuş numarası çekiyorlar.
Tamam bu numarayı birbirinize çekebilirsiniz ama bari bize
çekmeyin. Mahalle küçük, herkes bir birini tanıyor.