Hoş, medyaya hiçbir zaman güvenilmez.
Koalisyon, ayrıntıcı ve yoğun bir süreç sonucunda alınacak
politik bir karardır.
Koalisyonun medya ile doğrudan ilişkisi yoktur.
"İlişkide" göründüğü tüm durumlar, politika ve
sermaye arasındaki ilişkileri ifade eder.
Dolayısıyla koalisyona hevesli partilerin medya karşısındaki
tutumu şöyle olmalı;
Bir, medyanın aceleye getirici
tavırlarına kulak tıkamalı.
İki, koalisyon kurulursa olacak kötü şeyleri
yazan cehennem müjdecisi yazarlar bir kenara
itilmeli.
Üç, koalisyon kurulunca güllük
gülistanlık Türkiye resmi çizenler görmezden
gelinmeli.
Dört, Reza Zarrap, Battal İlgezdi gibi
tarafların zayıf noktalarını deşen haberler karşısında
paniklenmemeli.
Beş, her gün başka telden çalan gazetecilere
asla güvenilmemeli. (Gazetecilere zaten hiçbir zaman
güvenilmemeli.)
Altı, "diğer partiden şu kişiyle
görüştüm, bana şöyle dedi" diyerek aracılık ediyor görünen
gazetecilere itibar edilmemeli.
Yedi, siyasetçilere akıl vermeye kalkan köşe
yazarı ve yorumculara esas işlerinin bu olmadığı
durmadan hatırlatılmalı.
ERDOĞAN, CHP İLE KOALİSYONU NEDEN
İSTİYOR?
Kim ne derse desin, kişisel fikrim Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın CHP ile koalisyona gönüllü olduğu.
Daha seçim biter bitmez, Baykal'la görüşerek bu
hissini belirtmişti.
Her gün HDP'ye eleştiri yağdırarak partisini CHP'ye doğru itmesi
de bunu gösteriyor.
CHP'yi istemesinin nedenlerini sıralayalım;
Bir, MHP seçeneği Bahçeli'nin tavrıyla ortadan
kalktığı için.
İki, hükümetin sorun yaşadığı ekonomi,
dışişleri gibi alanları ihale edebileceği en iyi partner CHP olduğu
için.
Üç, CHP'yi daha uzlaşılabilir bulduğu için.
Dört, kendisini dinlendirmek ve yenilemek için
zamana ihtiyacı olduğu için.
Beş, sermayenin istediği tek seçenek bu olduğu
için.
BAYRAMDA SEVDİĞİM
ŞEYLER
Bir, bayram sabahı tüm ailenin kahvaltı masası
etrafında toplanması.
İki, "Reçeli uzatır mısın?", "Peyniri
versene", "Börek kaldı mı" seslerinin birbirine
karışması.
Üç, ailenin büyükten küçüğe sıralanıp
bayramlaşması.
Dört, yeğenlerime bayram harçlığı verdiğim an,
acaba kaç lira diye heyecanlanmaları.
Beş, gelmesi beklenen telefonların gelmesi.
Altı, kırgınlıkların giderilmesi için hoş bir
bahane olması.
Yedi, uzun zamandır sesini duymadığımız
insanların bayram sürprizi aramaları.
Sekiz, çocuklar tatlıya yumulurken, annemin
"misafirlere kaldı mı?" telaşı.
BAYRAMDA SEVMEDİĞİM
ŞEYLER
Bir, telefonumun tanımadığım insanlardan gelen
bayram mesajlarıyla dolması.
İki, "Hiç görüşemiyoruz" yollu sitemkâr telefon
konuşmalarına muhatap olmak.
Üç, iş yapan insanların görev misali birbirini
arayıp bayramlaşırken seslerindeki kuruluk.
Dört, aradığın hiç kimsenin olması gereken
yerde olmaması.
HOŞ GELDİN MİRZA
BEBEK...
Çok yıllık dostum İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim
Çağlar dede oldu!
Kendisi 50'li yaşlarının başında. Görüntüsü fit, bakımlı genç
bir adam.
Kimse ona dedeliği yakıştıramaz, yakıştırmıyor da. Ama o, kızı
evlendiği günden itibaren dede olmak için öylesine sabırsızdı ki
anlatılır gibi değil.
Kızının üzerinde manevi baskı uygulamaması için her yolu
denedim.
"Dede olursan eskisi kadar yakışıklı bulmazlar
seni" dedim.
"Dedelik en az 25 yaş koyar yaşının üzerine"
dedim.
"Kendini bir ayağın çukurda hissedersin"
dedim.
Olmadı. Bayramda daha telefonu açar açmaz, "Dede
oluyorum" müjdesini verdi.
Pazartesi (bugün) de, Mirza Bebek dünyaya geldi. Bizimkinin ağzı
kulaklarında.
Mirza bebeğe "sağlıklı bir yaşam, güzel bir
kader" diliyorum.
AKLIMDA KALAN
CHP'li okura not: Siz
bakmayın, dostum Muharrem İnce'nin ve
İlhan Cihaner'in koalisyona ayak diremesine. Yüzde
60'lık muhalefetin koalisyon kurmasını istemelerine gülüp geçin.
Her ikisini de tanırım. Akıllarından çok yüreklerine kulak
verirler. Realist değil, az biraz
hayalperesttirler. Koalisyon dışında kalacağı her durum,
CHP için kaos doğurur.