Hepimiz ezberledik: Şeyh
uçmaz, müridi uçurur. Evet ama mürit konusu karıştı
biraz.
Çılgın bir Ağustos’tu.
Cumhurbaşkanını halk seçti. Erdoğan ilk kez
olağanüstü kongre yaptı. Partiden ruhunu götürdü, gölgesini
bıraktı.
Gösterişli bir
devir-teslim oldu. Ardından Zafer
Bayramı kutlamaları.
Tüm bu süreçte. Başrolde
Erdoğan vardı. Özne-yüklem-tümleç
Erdoğan.
Yeni cumhurbaşkanı üst perdeden
“kutsanırken”, ona yakın olanlar genelde
sakindiler.
Söylemleri abartılı değildi. Daha
sağduyulu, daha “Rab” vurgulu ve mütevazı
idiler.
Kendi müritleri ellerini
göğüslerinde bağlamış, başlarını eğmişlerken. Erdoğan’ın
kanatlarının altına kim üflüyordu?
Yeni mürit medyadan
başkası değildi. Abartı, teslimiyet, methiye Erdoğan’gilleri bile
şaşkına çevirecek türdendi.
TRT’nin kamera koymadığı yer
kalmamıştı. Havadan karadan yayındaydılar. Resepsiyona
katılanları tek tek anons ederek, “gösterme” işini
yaptılar.
Korkmasalar Erdoğan’ın tuvalete
gidişini bile çekeceklerdi. Becerebilseler, deri altına
kılcal kamera koyacaklarmış.
Bu hengame Doğan
Grubunun işine yaradı. Yavaştan çark etmek yerine ortama
uyup tepeden girdiler. Maaile resepsiyona gittiler.
NTV, 24, TGRT gibi
kanallar zaten bildik içeriği ağdalı kıvama getirdiler.
Yorumcular “ilk seçilen
cumhurbaşkanı” mesajının afyonuyla kafayı bulmuş
kıvamdalar.
Parlamenter sistemdeydik ve zaten
“halkın seçtiği” hükümetlerce yönetiliyorduk.
Unuttular.
Spikeri de, temsilcisi de,
akademisyeni de öyle.
Medya dili, demokratik bir
ülkeden çok kraliyette taht değişimi, ya da Kuzey Kore diline
evrilmişti.
“Yarın ilk kez İstanbul’a
gidecek” anonslarından tutun da “şimdi sağına
döndü halkın seçtiği cumhurbaşkanı, şimdi soluna döndü”
sunumlarıyla “halk” ve “seçmek”
kavramlarından ürperir olduk.
Medyanın bu kendinden geçmiş
içeriğine bakınca.
Erdoğan iyi dayanıyor doğrusu.
Yoksa bu medya gazıyla adam çoktan firavun ilan edebilirdi
kendini.
Mürit tanımınızı yeniden gözden
geçirin derim.
GÜL’ÜN
SİYASİ İLETİŞİM HATASI
Cumhurbaşkanlığını bırakır bırakmaz
soluğu Erbakan’ın mezarında alan biri ne yapmaya çalışıyor
olabilir?
Bir, “siyasete
fiilen girdim aha görün” demeye çalışıyor olabilir.
İki, “Erbakan’ın
kulvarı boşaldı, ben doldurayım” diyor olabilir.
Üç, “Aslınızı
unutmayın” demeye çalışıyordur.
Dört, kendisini
destekleyen kesime “Vazgeçmedim” mesajı veriyor
olabilir.
Gerekçesi ne olursa olsun yaptığı,
siyasi iletişim açısından büyük hatadır.
Etrafında birileri “Biraz
sükûnet lütfen” dese iyi olur.
FIRLATMA
İŞİNİ KİM YAPIYOR?
İletişim ve imaj yönetiminde
“özne”, “eylem”, “söylem” ve
“hedef”in değerleri ve kombinasyonu, sonucu
belirler.
“Özne” önemlidir.
Eylemin değerini, onu kimin yaptığı belirler.
Engin Altay iç tüzüğü Meclis
Başkanına fırlatmış. Eylem, Ahmet Necdet Sezer’in Anayasa
fırlatmasıyla kıyaslanıyor.
Ne Sezer’in “özne”
değeri, Altay’la kıyaslanabilir ne de Cemil Çiçek,
Ecevit’le.
Kıyaslanırsa. Aslan gürlemesi ile
sinek vızıltısı kıyaslaması gibi bir şey olur. İmajlar
açısından.
KİM BU
SERMİYAN MİDYAT?
Sermiyan Midyat diye biri. Hem oyuncu, hem yönetmen, hem
senarist. Her şey adam.
Kötünün kötüsü filmler çekiyor.
Üzerine methiyeler diziliyor. Dizi yapıyor, o kadar berbat ki
tutmuyor.
Aynı dizi, az biraz değişiklikle
başka kanala transfer oluyor. Sayfa sayfa haber oluyor. “En
sevilen dizi” haberinin yapıldığı gün, o kanalla da yollar
ayrıldı.
Midyat şunları yapıyor:
Güneydoğu şivesini abartmak. Oralarda yaşayan insanlara
yukardan bakmak. Yaşam biçimleriyle dalga
geçmek.
Kaba ve sıradan esprilerle kendini
küçük düşürmek.
Soru bir: Bu
Sermiyan Midyat denen adam kimin nesi? Arkasında kimin nefesi
var?
Soru iki: Patronlar,
program sorumlularına bu abuk kararlar için hesap sormuyor mu?
Yoksa işler başka türlü mü dönüyor?
FAZIL SAY’A
ÖNERİLER
Markasına ve sanatına bu kadar
haksızlık yapan başka biri yoktur.
Borusan Fazıl Say
Festivali’ni iptal edince “Güç dengeleri altında
ezilmekten yoruldum” demiş.
Kendisine önerilerim;
Bir, sanatını
siyasete üst perdeden malzeme yapma.
İki, yapmışsan
karşılık verdiklerinde sızlanma.
Üç, kendine bu kadar
hoyrat davranma.
Dört, boş adam işi
olan Twitter’ı kullanma.
Beş, ağzından çıkan
lafın, sana dokunan kadının gün gelip ayağına dolanacağını
unutma.
Altı, burası
Türkiye. Bileceksin ki sanatın değil, vasatın kutsandığı
ülke.
Yoksa. Yoksa. Yazık olacak
sana.
AKLIMDA
KALAN
Futbolda bir iyi, bir
kötü adam: Biri Burak Yılmaz. Her
zaman iyi karakterli, çok iyi futbolcu olduğuna inandım. Ama hep
kötü yönetildi. Bursa maçından sonra formasını Bursa Teknik
Direktörü Şenol Güneş’e vermek istiyor.
“Beni futbola yeniden kazandırdı” diyerek. Vefa
insanı insan yapan şey. Diğeri Volkan Demirel.
Kötü. Önce Tahkim’den ceza yedi. Sonra Milli Takıma alınmadı.
Sırtını Aziz Yıldırım’a dayamanın futbol için
yeteceğini sandı. Fener’de oynamak için yeten bu ilişki Fener
dışında başını belaya soktu. Futbolcuya üç şey gerek:
Yürek, karakter, ayaklar.