Magazin medyası Asmalımescit, Bebek hattına
kilitlenince. Medyadan kaçmak isteyenler. Ya da medyadan kaçmak
istedikleri zaman. Gözden uzak mekânları mesken
tutuyorlar.
Onlardan biri Calisto. Ambarlı limanında. Şefi
Yunan. Bir meyhane için fazlasıyla şık. Kaçamak yapan ünlülerin
mekanı.
Acun Ilıcalı, Oktay Kaynarca müdavimlerinden
mesela. Dizi dünyasının ünlüleri de orada.
Derdim Calisto'yu anlatmak değil. Geçen akşam. Calisto'da. İki
arkadaş yemek yiyoruz. Yan masada büyük bir holdingin medya
grup başkanından söz edilince. Kulağım yan masaya
sokuluverdi.
Orta yaşlı adam diğerine, medya grup başkanı için "Genç
kızlara zaafı var. Onunla iş yapmak isteyen yanında genç bir kız
götürüyor" diyordu.
"Geçenlerde bilmem kimle karşılaştım" diye
devam etti adam, "Yanında gencecik bir kız vardı.
(Medya grup başkanının adını söyledi) '.... Abiye
götürüyorum' demez mi! Meğer televizyonlarına program
satacakmış."
Beyefendiyi genç kızlarla tanıştıranlar işlerinde zorluk
çekmiyorlarmış.
Anladığım kadarıyla, bu yöneticinin zaafını medyada bilmeyen de
pek yokmuş.
Amaaan bize ne deyip geçebilirdim. Özel
yaşam bizi ilgilendirmez de diyebilirdim.
Öyle değil. Özel zaaflarını iş kararlarına yansıtınca. O
medyanın içeriği lime lime dökülüp, alay konusu olup, ilgili grup
başkanı zevk-ü sefaya dalınca. İlgilenmezsem olur mu?
GÜNDEME DAİR
DÜŞÜNDÜKLERİM
Devamlı okurlarımdan Kemal Bey sitem etti: "Biz sizden
Alev Alatlı yazısı beklerken, siz Yavuz Bingöl yazdınız."
Kendisine "Alev Alatlı ile hiç ilgilenmedim ki,
söyledikleriyle ilgileneyim" dedim.
Madem öyle, gündemde nerede duruyorum, yazayım;
Bedelli askerlik konusunu adil bulmuyorum.
"Parayı basan alır" mantığını hep çirkin buldum.
Bu noktada Gülben Ergen magazin figürüyle aynı yerde duruyorum.
Yüzde 10 barajını doğru bulmuyorum. %5 ideal
olandır. Baraj düşmeli noktasında duruyorum.
Bununla birlikte. Anayasa Mahkemesi'nin TBMM'nin alanına
girmesine de karşıyım. Beğeniriz beğenmeyiz, yasa yapıcının
yanında duruyorum.
Osmanlıca'nın zorunlu ders olmasına gelince.
Hiçbir ikinci dilin zorunlu okutulmasından yana değilim. Kimse
zorla dil öğrenemez. Öğrenebilseydi, ülkecek Oxford lisanıyla
İngilizce konuşuyor olurduk. Konu fazlasıyla lüzumsuz
noktasındayım.
İŞTE BUDUR!
Beşiktaş. Çıktı. Türkiye Kupası'nda Sarıyer'e 4 gol attı. Kolay
maçtı. Biliç, övünmedi.
Sadece "Bizim için iyi bir antrenman oldu"
dedi.
Sadece bir cümleyle kendisini epeyce yukarıya çekti. Zarif bir
biçimde rakibi küçümsedi.
Kabalaşmadan "Alemin kralı biziz" dedi. Klasını
gösterdi.
GQ fotoğraflarından beri emin oldum ki Biliç, iletişim
yönetimine hayli para ödüyor.
BENİM 'JASON STATHAM'
SORUNUM
Yakışıklı adam kriterimi George Clooney ile
sert şekilde çizmişken. Bu adamda ne buluyorum, bilmiyorum.
Kafa kel. Bizde dazlaklar Ayşe Arman'ın alanına
girer.
Vurdulu kırdılı olmayan bir filmi bile yok. Başrolde Jason
varsa, en az yüz araba telef. Bir o kadar insan kan revan
içinde.
Yine de. Oynadığı her filmi izlemek için can atıyorum. Acep niye
ki?
AKLIMDA KALAN
Yılmaz Erdoğan'ın "Bir rol için hiç bu
kadar yüzsüz davranmamıştım" sözü: Çok hoşuma
gitti. Bir şeyi kibirden vazgeçerek, egodan sıyrılarak istemek.
Küçümsenmekten korkmadan. Hayatım boyunca yüzsüzlük yapacak kadar
isteyeceğim hiçbir şey olmadı. Öyle istekleri olanlara hep
imrendim. Öyle insanları sevdim, kınamadım. Yıllar önce bir
öğrencim benimle konuşmak, beni bir şeylere dahil etmek
istiyordu. Çok istiyordu. Görüşmeyi kabul etsem hiç
bitmeyecek bir sürece girecektim. Kabul etmedim. Adı
Mustafa'ydı. Vaz geçmedi. İş inada bindi. Ne zaman
"vaktiniz var mı" dese, "yok"
dedim. Bir, iki, üç... Böyle sürdü gitti. Bir gün yine kapımda. Hiç
ses çıkarmadan öyle duruyor. Sordum "Hayırdır, yine neden
bekliyorsun?" "Hiç" dedi, "Benimle konuşmaya vakit
bulacağınız zamana kadar bekleyeceğim." Gülümsedim.
"Gel öyleyse" dedim. İnadımı kıran şey, çok
istemesiydi. Çünkü nesnelere duyduğumuz isteği işlere, insan
ilişkilerine duymayı geçmiş bir yere bırakmıştık. Para vererek
aldığımız şeyler, gerçekten istediklerimiz değildi, öyle
sandık.