'Kim bu?' demeyin, ismini vermem!

'Kim bu?' demeyin, ismini vermem!

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Magazin medyası Asmalımescit, Bebek hattına kilitlenince. Medyadan kaçmak isteyenler. Ya da medyadan kaçmak istedikleri zaman. Gözden uzak mekânları mesken tutuyorlar.

Onlardan biri Calisto. Ambarlı limanında. Şefi Yunan. Bir meyhane için fazlasıyla şık. Kaçamak yapan ünlülerin mekanı.

Acun Ilıcalı, Oktay Kaynarca müdavimlerinden mesela. Dizi dünyasının ünlüleri de orada.

Derdim Calisto'yu anlatmak değil. Geçen akşam. Calisto'da. İki arkadaş yemek yiyoruz. Yan masada büyük bir holdingin medya grup başkanından söz edilince. Kulağım yan masaya sokuluverdi.

Orta yaşlı adam diğerine, medya grup başkanı için "Genç kızlara zaafı var. Onunla iş yapmak isteyen yanında genç bir kız götürüyor" diyordu.

"Geçenlerde bilmem kimle karşılaştım" diye devam etti adam, "Yanında gencecik bir kız vardı. (Medya grup başkanının adını söyledi) '.... Abiye götürüyorum' demez mi! Meğer televizyonlarına program satacakmış."

Beyefendiyi genç kızlarla tanıştıranlar işlerinde zorluk çekmiyorlarmış.

Anladığım kadarıyla, bu yöneticinin zaafını medyada bilmeyen de pek yokmuş.

Amaaan bize ne deyip geçebilirdim. Özel yaşam bizi ilgilendirmez de diyebilirdim.

Öyle değil. Özel zaaflarını iş kararlarına yansıtınca. O medyanın içeriği lime lime dökülüp, alay konusu olup, ilgili grup başkanı zevk-ü sefaya dalınca. İlgilenmezsem olur mu?

GÜNDEME DAİR DÜŞÜNDÜKLERİM

Devamlı okurlarımdan Kemal Bey sitem etti: "Biz sizden Alev Alatlı yazısı beklerken, siz Yavuz Bingöl yazdınız." Kendisine "Alev Alatlı ile hiç ilgilenmedim ki, söyledikleriyle ilgileneyim" dedim.

Madem öyle, gündemde nerede duruyorum, yazayım;

Bedelli askerlik konusunu adil bulmuyorum. "Parayı basan alır" mantığını hep çirkin buldum. Bu noktada Gülben Ergen magazin figürüyle aynı yerde duruyorum.

Yüzde 10 barajını doğru bulmuyorum. %5 ideal olandır. Baraj düşmeli noktasında duruyorum.

Bununla birlikte. Anayasa Mahkemesi'nin TBMM'nin alanına girmesine de karşıyım. Beğeniriz beğenmeyiz, yasa yapıcının yanında duruyorum.

Osmanlıca'nın zorunlu ders olmasına gelince. Hiçbir ikinci dilin zorunlu okutulmasından yana değilim. Kimse zorla dil öğrenemez. Öğrenebilseydi, ülkecek Oxford lisanıyla İngilizce konuşuyor olurduk. Konu fazlasıyla lüzumsuz noktasındayım.

İŞTE BUDUR!

Beşiktaş. Çıktı. Türkiye Kupası'nda Sarıyer'e 4 gol attı. Kolay maçtı. Biliç, övünmedi.

Sadece "Bizim için iyi bir antrenman oldu" dedi.

Sadece bir cümleyle kendisini epeyce yukarıya çekti. Zarif bir biçimde rakibi küçümsedi.

Kabalaşmadan "Alemin kralı biziz" dedi. Klasını gösterdi.

GQ fotoğraflarından beri emin oldum ki Biliç, iletişim yönetimine hayli para ödüyor.

BENİM 'JASON STATHAM' SORUNUM

Yakışıklı adam kriterimi George Clooney ile sert şekilde çizmişken. Bu adamda ne buluyorum, bilmiyorum.

Kafa kel. Bizde dazlaklar Ayşe Arman'ın alanına girer.

Vurdulu kırdılı olmayan bir filmi bile yok. Başrolde Jason varsa, en az yüz araba telef. Bir o kadar insan kan revan içinde.

Yine de. Oynadığı her filmi izlemek için can atıyorum. Acep niye ki?

AKLIMDA KALAN

Yılmaz Erdoğan'ın "Bir rol için hiç bu kadar yüzsüz davranmamıştım" sözü: Çok hoşuma gitti. Bir şeyi kibirden vazgeçerek, egodan sıyrılarak istemek. Küçümsenmekten korkmadan. Hayatım boyunca yüzsüzlük yapacak kadar isteyeceğim hiçbir şey olmadı. Öyle istekleri olanlara hep imrendim. Öyle insanları sevdim, kınamadım. Yıllar önce bir öğrencim benimle konuşmak, beni bir şeylere dahil etmek istiyordu. Çok istiyordu. Görüşmeyi kabul etsem hiç bitmeyecek bir sürece girecektim. Kabul etmedim. Adı Mustafa'ydı. Vaz geçmedi. İş inada bindi. Ne zaman "vaktiniz var mı" dese, "yok" dedim. Bir, iki, üç... Böyle sürdü gitti. Bir gün yine kapımda. Hiç ses çıkarmadan öyle duruyor. Sordum "Hayırdır, yine neden bekliyorsun?" "Hiç" dedi, "Benimle konuşmaya vakit bulacağınız zamana kadar bekleyeceğim." Gülümsedim. "Gel öyleyse" dedim. İnadımı kıran şey, çok istemesiydi. Çünkü nesnelere duyduğumuz isteği işlere, insan ilişkilerine duymayı geçmiş bir yere bırakmıştık. Para vererek aldığımız şeyler, gerçekten istediklerimiz değildi, öyle sandık.