Kapısında polis bekleyen gazete

Kapısında polis bekleyen gazete

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Türkiye'nin en önemli gazetesi Hürriyet'e ikinci kez saldırıldı. Başta Ahmet Hakan olmak üzere gazetecileri tehdit ediliyor.

Ankara'da. Sabah 06.00'da. Ben önünden geçerken. Esenboğa yolu üzerindeki Hürriyet matbaa binasının kapısında polis otosu bekliyordu.

Halkın menfaatini gözetme, kamu adına gözetim yapma işlevi olan bir gazete halktan (provakatif kısmından) korunmak zorunda kalıyor.

Uygar bir ülkede böyle bir olay yaşanmamalı.

Hürriyet ailesine geçmiş olsun.

Hürriyet'e saldıranlar kimler?

Cumhurbaşkanı Erdoğan lehine sloganlar atan kişiler.

Bu kolay yanıt.

Soruyu tekrar soruyorum: Hürriyet'e saldıranlar kimler?

Yukarıdaki yanıta benzer yanıtlar vermeniz anlamlı olmaz.

Büyük olasılık aynı soru, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibinin de önünde duruyordur.

Çünkü. Bu sorunun cevabı onlar için önemli.

Onlar için şart.

Çünkü. Bir tarafta seçime giderken. Diğer tarafta terörün azılı haliyle mücadele ediyorsanız.

Halk huzursuzken. Bir kısmını şiddete teşvik etmek akılla açıklanabilir şey değil.

Ülkenin en büyük gazetesine saldırı doğrudan o ülkenin yönetimini zora sokmak için hayata geçen bir yöntemdir.

Hürriyet'e saldıranların arkasındaki organizatörü bulmak Aydın Doğan'gillerden daha çok Erdoğan ve Davutoğlu için olmazsa olmaz koşuldur.

Sedat Ergin'in "Korku ve demokrasi yan yana bulunamaz" sözü, Erdoğan'ın da siyasi varoluş vaadidir.

Erdoğan ve ekibi geç de olsa bu analize benzer bir analiz yapmış olmalılar ki, saldırıları kınayan açıklamalar yapmaya başladılar.

Bu noktada. Başta iktidar olmak üzere, her kesimin tuzaklara karşı uyanık olması gerekir.

NELER OLUYOR, KİM SÖYLEYECEK?

Devlet. Hükümet. İçişleri Bakanlığı. Milli Savunma Bakanlığı. Terörle mücadeleyi sürdürüyorlar.

Diğer tarafta. Medyaya odaklanmış, tedirgin bir toplum var.

Ortada pek çok bilgi dolaşıyor. Dezenformasyon için uygun ruh hali var.

İnsanların kafası kime ve neye inanacağı konusunda karmakarışık. Dahası güven çökünce, daha kötü mesaja inanma eğilimi var.

Muhabirler aynı cümleleri çevirip duruyorlar içinde bilgi kırıntısı bile yok.

Sorumlular susuyor. Sorumsuzların çenesi ishal.

Terör olayları karşısında hemen herkes, fili tuttuğu yerden tanımlamaya çalışan kör misali.

Terörle mücadelenin muhatabı kurumlar, basın sözcülüğü kurumunu bugün değilse ne zaman hayata geçirecekler?

METE YARAR BENCE KAÇMAZ

Kimdir bilmem. Kendisini nasıl geliştirmiş, beslemiştir bilmem.

Ama ne zaman Mete Yarar'ı ekranda görsem, orada dururum.

İşi gücü bırakır dikkatle dinlerim.

Çünkü. Bölgedeki terör ve Ortadoğu vs. konularda aklın sesi.

Ucuz polemiklere girmiyor, yüzeysel cümleler kurmuyor, popülist takılmıyor.

Derinlemesine, kapsamlı, ayrıntılı değerlendirmeler yapıyor. Neden-sonuç ilişkisini ortaya koyuyor.

Aklı bilgiyle doyuran bir uzman.

Siyaseten önemli biri olsaydım, Mete Yarar'ın aklını es geçmezdim. O kadar.

MÜZİĞİN SUSMASI İÇİN...

Bu arada. Kaç kez yazdım. Bir ülke kötü günler geçiriyorsa, birlikte yas tutmayı bilmek gerekir.

Bir tarafta evlere ateşler düşerken diğer tarafta "eller havaya" konserlerinin sürmesine isyan ettim.

Ne dediler? Efendim barış için müzikle mücadele edilirmiş.

Geçiniz.

Birlikte ağlamayı başarmadıkça birlikte gülmek olmaz.

30 şehit olunca. "Müzik sussun" demeye başladılar, "müzik susmasın" diyenler.

Peki sormaz mıyım ben de, yas tutanlara saygı göstermek için şehit sayısındaki alt limitiniz nedir?

AKLIMDA KALAN

Anlamlı üç tutum: Birincisi yaşanan terör olayları karşısında CHP yönetiminin tutumu. Ortam bir anamuhalefet partisi için fırsatken eleştirinin dozunu artırmayı seçebilirlerdi. Yapmadılar. Olgun, yatıştırıcı ve duyarlı bir tavır takındılar. İkincisi, FB, GS ve BJK'nin teröre karşı aynı formayı giymekte anlaşmaları. Sporun aslında düşmanlık değil, kardeşlik olduğunun altını çizdiler. Üçüncüsü de Dünya Şampiyonasında güreşte altın madalya kazanan Rıza Kayaalp ve Selçuk Çebi'nin zaferlerini kendileriyle aynı toplum katmanından olan şehitlere adamalarıydı.