Türkiye'nin en önemli gazetesi Hürriyet'e
ikinci kez saldırıldı. Başta Ahmet Hakan olmak
üzere gazetecileri tehdit ediliyor.
Ankara'da. Sabah 06.00'da. Ben önünden geçerken. Esenboğa yolu
üzerindeki Hürriyet matbaa binasının kapısında polis otosu
bekliyordu.
Halkın menfaatini gözetme, kamu adına gözetim yapma işlevi olan
bir gazete halktan (provakatif kısmından) korunmak zorunda
kalıyor.
Uygar bir ülkede böyle bir olay
yaşanmamalı.
Hürriyet ailesine geçmiş olsun.
Hürriyet'e saldıranlar kimler?
Cumhurbaşkanı Erdoğan lehine sloganlar atan kişiler.
Bu kolay yanıt.
Soruyu tekrar soruyorum: Hürriyet'e saldıranlar
kimler?
Yukarıdaki yanıta benzer yanıtlar vermeniz anlamlı olmaz.
Büyük olasılık aynı soru, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibinin de
önünde duruyordur.
Çünkü. Bu sorunun cevabı onlar için önemli.
Onlar için şart.
Çünkü. Bir tarafta seçime giderken. Diğer tarafta
terörün azılı haliyle mücadele ediyorsanız.
Halk huzursuzken. Bir kısmını şiddete teşvik etmek
akılla açıklanabilir şey değil.
Ülkenin en büyük gazetesine saldırı doğrudan o ülkenin
yönetimini zora sokmak için hayata geçen bir yöntemdir.
Hürriyet'e saldıranların arkasındaki organizatörü bulmak
Aydın Doğan'gillerden daha çok Erdoğan ve Davutoğlu için olmazsa
olmaz koşuldur.
Sedat Ergin'in "Korku ve demokrasi yan yana
bulunamaz" sözü, Erdoğan'ın da siyasi varoluş
vaadidir.
Erdoğan ve ekibi geç de olsa bu analize benzer bir analiz yapmış
olmalılar ki, saldırıları kınayan açıklamalar yapmaya
başladılar.
Bu noktada. Başta iktidar olmak üzere, her kesimin tuzaklara
karşı uyanık olması gerekir.
NELER OLUYOR, KİM
SÖYLEYECEK?
Devlet. Hükümet. İçişleri
Bakanlığı. Milli Savunma Bakanlığı. Terörle mücadeleyi
sürdürüyorlar.
Diğer tarafta. Medyaya odaklanmış, tedirgin bir toplum
var.
Ortada pek çok bilgi dolaşıyor. Dezenformasyon için
uygun ruh hali var.
İnsanların kafası kime ve neye inanacağı konusunda karmakarışık.
Dahası güven çökünce, daha kötü mesaja inanma eğilimi
var.
Muhabirler aynı cümleleri çevirip duruyorlar içinde
bilgi kırıntısı bile yok.
Sorumlular susuyor. Sorumsuzların çenesi
ishal.
Terör olayları karşısında hemen herkes, fili tuttuğu yerden
tanımlamaya çalışan kör misali.
Terörle mücadelenin muhatabı kurumlar, basın sözcülüğü kurumunu
bugün değilse ne zaman hayata geçirecekler?
METE YARAR BENCE
KAÇMAZ
Kimdir bilmem. Kendisini nasıl geliştirmiş, beslemiştir
bilmem.
Ama ne zaman Mete Yarar'ı ekranda görsem, orada
dururum.
İşi gücü bırakır dikkatle dinlerim.
Çünkü. Bölgedeki terör ve Ortadoğu vs. konularda aklın
sesi.
Ucuz polemiklere girmiyor, yüzeysel cümleler
kurmuyor, popülist takılmıyor.
Derinlemesine, kapsamlı, ayrıntılı değerlendirmeler yapıyor.
Neden-sonuç ilişkisini ortaya koyuyor.
Aklı bilgiyle doyuran bir uzman.
Siyaseten önemli biri olsaydım, Mete Yarar'ın aklını es
geçmezdim. O kadar.
MÜZİĞİN SUSMASI
İÇİN...
Bu arada. Kaç kez yazdım. Bir ülke kötü günler
geçiriyorsa, birlikte yas tutmayı bilmek gerekir.
Bir tarafta evlere ateşler düşerken diğer tarafta "eller
havaya" konserlerinin sürmesine isyan ettim.
Ne dediler? Efendim barış için müzikle mücadele
edilirmiş.
Geçiniz.
Birlikte ağlamayı başarmadıkça birlikte gülmek
olmaz.
30 şehit olunca. "Müzik sussun" demeye
başladılar, "müzik susmasın" diyenler.
Peki sormaz mıyım ben de, yas tutanlara saygı göstermek için
şehit sayısındaki alt limitiniz nedir?
AKLIMDA KALAN
Anlamlı üç tutum:
Birincisi yaşanan terör olayları karşısında CHP yönetiminin
tutumu. Ortam bir anamuhalefet partisi için fırsatken
eleştirinin dozunu artırmayı seçebilirlerdi.
Yapmadılar. Olgun, yatıştırıcı ve duyarlı bir
tavır takındılar. İkincisi, FB, GS ve BJK'nin
teröre karşı aynı formayı giymekte anlaşmaları. Sporun aslında
düşmanlık değil, kardeşlik olduğunun altını çizdiler.
Üçüncüsü de Dünya Şampiyonasında güreşte altın
madalya kazanan Rıza Kayaalp ve Selçuk Çebi'nin zaferlerini
kendileriyle aynı toplum katmanından olan şehitlere
adamalarıydı.