Kadın değil 'Erkek meselesi'!

Hep söylüyorum bir kez daha söyleyeyim; Bu ülkenin bir "kadın" meselesi yoktur, bu ülkenin bir "erkek şiddeti" meselesi vardır.

Hatice Kübra kubra@internethaber.com

Emine Bulut'un eski eşi tarafından boğazı kesilerek öldürülmesinin ardından günlerdir "kadına şiddet" ve "kadın cinayetleri" üzerine konuşuyoruz. 

Konuşuyoruz da ne oluyor? Ya da ne olacak?

Muhtemelen yine hiçbir şey değişmeyecek. 

Çünkü bu durum bir anda değiştirebileceğimiz bir durum değil ama değişmeyecek bir durum da değil. 

Hele sağı, solu, dini, dindarı, seküleri falan suçlamakla olacak iş hiç değil. 

Bu sorun çok daha temelden, bizim toplumsal kodlarımızdan geliyor. Dolayısıyla çözümü de topyekün bir zihniyet değişiminden geçiyor. 

Zihniyet dediğimiz şeyin ilk yansıması dildir ve zihniyet değişimi dilde başlar. 

Düşünün ki biz;

-"Kızını dövmeyen dizini döver" diye atasözü olan,
-"Eksik etek" diyerek kadını tanımlayan
-"Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin" diye nasihatler veren
-Sinirlendiğinde öfkesini karşıdakinin önce anasına, bacısına, karısına, kızına söverek gösteren (falan falan, liste uzar gider) bir milletiz. 

Bunlar geleneksel kodlarımız. Şimdi alın bunları bir kenara koyun. 

Gelelim "modern" söylemlerimize...

Kadının istismarı, şiddete uğraması, öldürülmesi gibi durumlar gündeme geldiğinde biz bunları topyekün "kadın meselesi" olarak tanımlıyoruz. 

Diyoruz ki "kadına şiddeti" konuşacağız...

Konu başlığı hep "Kadına şiddet" kalıbı üzerinden çeşitleniyor. 

Farkında mısınız ortada fail hiç yok! Yani "erkek".

Hep söylüyorum bir kez daha söyleyeyim; Bu ülkenin bir "kadın" meselesi yoktur, bu ülkenin bir "erkek şiddeti" meselesi vardır. 

Dolayısıyla geleneksel ya da modern farketmez dil kalıplarımızı, söylemlerimizi değiştirmeye başladığımız zaman zihniyet değişimini de başlatmış olacağız. 

Ve bu dili "fail" üzerinden kurmak zorundayız.

Zorundayız çünkü şiddeti gerçekleştiren, cinayeti işleyen, istismarı, tecavüzü yapanı işaret edeceğiz ki dikkati sonuca değil sebebe çekebilelim. 

Bunu başarabilirsek o zaman "erkek şiddeti"nin nedenlerini, "erkek meselesinin" kökenlerini ve yol açtığı sorunları gerçek anlamıyla konuşmaya başlarız. 


O GÖRÜNTÜLERİ ÇEKEN SUÇLU MU?

Emine Bulut cinayetinin görüntüleriyle toplumsal bir infial yaşadık. 

Bu ülkede neredeyse hergün kadınlar benzer nedenlerle cinayete kurban gidiyor. 

Peki Emine Bulut olayının bir 3. sayfa haberi olarak gündemimizden akıp gitmesini engelleyen ne oldu?

Tabi ki o görüntüler.

Daha önce de bizi bu denli etkileyen olaylar olmuştu. Ama ilk kez bir kadının kanlar içerisinde "Ölmek istemiyorum" çığlığına ve bir çocuğun "Anne lütfen ölme" feryadına şahitlik ettik. Belki günlerce bu görüntülerin etkisi altında kalacağız.

Bir cinayet yaşanırken, kanlar içinde bir kadın feryad ederken onu kameraya alan bir insan vardı ortada.

Oysa bir insanın böyle bir durumla karşı karşıya kaldığında  ilk refleksinin koşup çocuğa ya da kadına yardım etmek olması gerekmez miydi?

Öyle olmadı ama...

Kayda alan kişinin ilk refleksi cep telefonunun kamerasını açarak yaşananları görüntüye almak oldu.

Bütün gerçekliğini cep telefonu ekranı üzerinden kuran insanlara dönüşmemizin neticesidir bu aslında.

"İzle, kaydet ve paylaş" çağının bir çıktısıdır...

Bizi gerçekliğe biraz daha yaklaştırırken aynı zamanda gerçeklikten koparan hastalıklı halimizin geldiği son noktalardan biridir bu durum. 

Fakat bir yönüyle de o görüntüler olmasaydı bugün bunları konuşuyor olmayacaktık değil mi?

Bu açıdan bakınca da "iyiki de çekmiş" demekten alıkoyamıyoruz kendimizi. 

Netice de içine düştüğümüz bu sarmal için salt iyi ya da kötü diyemiyoruz. 

Fakat şunu söyleyebiliriz; Haber alma gücümüz artarken gerçekliğe yabancılaşıyoruz farkında mıyız? Bu vahşet içeren kanlı bir cinayet olsa bile...

Son olarak şunu da ekleyerek bitireyim, yorumu size kalsın;

Emine Bulut'un annesi kendisiyle konuşan gazetecilere şunları söylüyor "Kızım orada çocuğu ile çırpınırken o sırada eli tutuyor da çekim yapıyor, çocuk orada çırpınırken nasıl oluyor da onlar seyrediyor. Orası dönerci ise illaki imkan vardı. Hiç mi biri bir şey fırlatmadı? Onların da annesi, babası, ailesi var. Yazıklar olsun onlara. 10 yaşındaki torunum, 'anneanne ben ambulans çağırın diyorum, onlar çekim yapıyor' diyor." 



twitter.com/Htckubra 

Facebook Hatice Kübra