Kader nedir?.. Bir an mı?.. Bir süreç mi?...

Kader nedir?.. Bir an mı?.. Bir süreç mi?...

Adnan Berk Okan adnanberkokan@gmail.com

Evet...
Madem seçim var...
Madem siyaset yazıp seçmenlerden birini bile olsa etkilemek yasak...
O halde bu köeşeyi de bir nostaljiyle doldurayım...
Belki kıssaden hisse çıkaranlar olur...

27 Mayıs 1960’da
yapılan askeri darbede cezaevine giren ve sadece 48 gün hapis yatan babacığım bunu onuruna yedirememiş elini eteğini işlerinden çekmişti. 1963 Şubatında dedeciğimi de kaybedince; tek başına küçük çapta ayakkabıcılık yapmaya çalışıyor ama işleri hiç de iyi gitmiyordu.

Aynı yıl Kasım ayında yapılan muhtarlık seçimlerine AP listelerinden katıldı, CHP’li adayın karşısında ezici bir üstünlük sağlayıp muhtar seçildi. 12 Eylül’e kadar da her girdiği seçimi kazandı...

1964 yılı Mart ayı olmalıydı.

Bulgaristan’ın Kırcali sancağında doğup büyümüş ve tütüncü bir ailenin kızı olan babaannem her söz açıldığında “Gâvur işi bu iş” dediği tütüncülüğe dönüş yapacağını açıkladı. Babacığım itiraz eder gibi olmuş ama annesine söz geçiremeyeceğini bildiği için “ne yaparsan yap ama beni karıştırma, benden de bir şey bekleme” demişti.

Babaannem 20 dönüm kadar kırmızı topraklı bir tarla kiraladı. Dedem rahmetlinin en küçük kardeşi olan Nuri amcanın bahçesinde tütün fideleri yetiştirdik; Mayıs ayının son haftası olmalı o fideleri tarlamıza ekmeye başladık…

Öyle zor bir işti ki; biraz da becerikli olmalıyım ki işi çabuk öğrenmiş, ustaların yanında en hızlı fide ekenlerden biri olmuştum. Akşam eve döndüğümde anneciğim belimin altına yastıklar koyuyordu ki bütün gün iki büklüm olan belim biraz dışa dönük durarak dengelensin. Ama öyle ağrıyordu ki…

Bir gün tütünden döndüğümüzde, evde ekmek bile olmadığını gördük. Babacığım, sofa kapısının merdivenlerine oturmuş, başını iki eli arasına almış düşünüyordu.

Dokuz kişilik bir aileydik...

Peki, ne yapacaktık?..

Unumuz bile yoktu ki hamur işi bir şeyler yapılsın, Babacığım “veresiye” alınmasını hiç istemezdi ve zaten teklif eden olsa da kabul edemezdi.

Hava artık tamamen kararmak üzereyken aşağı kapıdan içeri mahallemizin sevilen bakkallarından Yasettin ağabey girdi. Kısa boylu, paytak yürüyüşlü, sevimli bir adamdı... Yeni ev mi almıştı ne; ikametgâh ilmühaberi istiyordu. Mahallelinin deyimiyle “Muutar Necdet”, genellikle fakir ilmühaberi verdiği için muhtarlıktan para falan da kazanmazdı…

Yasettin ağabey ilmühaber alınca normalde 1.-- lira vermesi gerekirken madeni 2.5 lira çıkardı cebinden...

Babacığım “Yasettin abi ya kalsın, mühim değil” dedi...

Canım babam, ekmek almaya paramızın olmadığı o gün bile dimdik duruyordu...

Babacığım parayı almamak için ısrar ettikçe o an o orada bu sahneyi izlemekte olan hepimizin yüreğinin yandığına emindim ama hiç kimse babama “Sen ne yapıyorsun?.. Parayı alsana!..” diyemiyordu. Babaannem dâhil…

 İçimden, çocukluğumda yaptığım gibi gidip babamın dizlerine yapışmak, başımı kaldırıp onunla göz göze gelmek geçti…

Çünkü henüz ilkokula bile gitmezken babamla gezmeye gittiğimizde, dizlerine sarılıp çekiştirerek göz göze gelmeye çalışırdım. Amacım “Ne var?” sorusunu sordurmaktı. Soruyu sordurduktan sonra gerisi geliyordu...

İşte yine aynı duygularla doluydum ve bu kez “al şu parayı” diyecektim gözlerimle.

Yasettin ağabey “Al be Muutar, bu gün benim keyifli günüm be yaa!” derken iki buçukluğu da ısrarla uzatıyordu…

Sonunda babam 2.5 lirayı aldı.

Yasettin ağabeyi uğurladıktan sonra döndü ve parayı bana uzattı:

“Koş oğlum şuradan 6 tane ekmek al da gel”...

Ertesi gün babamın siyasetten arkadaşı Koyunbabalı Mehmet ağa gelmiş ve yaz başlangıcında giymek üzere kendisine ve iki erkek çocuğuna yazlık ayakkabı satın almıştı. Sonraki günlerde işler biraz açılmış, ekmeksiz kalmamıştık ama yaşadığımız günler pek de parlak değildi...

Ve o gün şunu öğrenmiştim:

Kader yürüdüğümüz yol değil; vardığımız son duraktı...

Ve şükürler olsun ki halen yürüyorum…

Son durağa varıncaya kadar da hiç sapma yapmadan, geriye dönüp de bakmadan sürdüreceğim bu yürüyüşü…

Ama...

Bu insanların hiç ölmeyecek; kader isimli son durağa hiç varmayacakmış gibi bir birleriyle neden kavga ettiklerini anlayamıyorum...

Öbür tarafa ne götürecekler acaba; onur, şeref ve haysiyetten başka..