Palavrayı bırakın…
Hiç kimse marş söyleyerek, şiir okuyarak, “ben
vatanseverim” diye bir yerlerini yırtarak
“vatansever” olamaz…
Hem nasıl bir “vatanseverlik”?...
Ne yani?..
Dağlarda Mehmetçikleri öldüren Kürt çocukları hangi
vatanlarını seviyorlar?..
Olmayan Kürdistan’ı mı?...
Yoksa kendilerine bir türlü “vatan olamayan”
Türkiye’yi mi?..
Peki;
O Kürt çocuklarının şehit etikleri
Mehmetçikler sahiden de “vatan için” mi
ölüyorlar?..
Bırakın yahu!..
“Enerji” ya da
“uyuşturucu” ne zamandan beri vatana eşit
oldu…
Eğer vatanı gerçekten sevmek istiyorsanız önce
Türkiye cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan
bütün insanları (“vatandaş” olmaları şart değil; bu ülkede ter
akıtıp, bildiklerini satan, vergi ödeyen herkes)
seveceksiniz…
Onları sevmenin yolu ise önce hayatlarının güvence altında
olması için elinizden gelen gelmeyen her şeyi yapmanızla
mümkün…
Şu memlekette “vatan sevgisi” adı altında
30 yıldır savaş isteyen, savaş çıkartan ve böylece
bir yandan silah tacirlerinden komisyon, diğer yandan da
uyuşturucu çetelerinden haraç alarak varlıklarına varlık
katan sivil, asker bürokrat ve onlarla iş birliği
içinde olan sözde siyasetçi ve işadamı
tanıdım…
Hepsi de vatanseverlik rolü oynayan kuzu
postu giymiş kurtlar olan yamyamlardı…
Sözü dün gece bir kez daha öfkemi tepeme
çıkaran şu maç öncesi İstiklâl Marşı okuma
saçmalığına getireceğim…
Yahu efendiler!..
Profesyonel endüstrinin bir kolu olan futbol maçı
oynanacak…
Takımlarda forma giyen futbolcuların neredeyse yarısı
Türklükle hiç ilgisi olmayan küresel âlemden ekmek
parası(!) için gelmiş profesyoneller…
Maç uluslar arası değil…
Yani, oyuncuların hepsi de nüfus cüzdanlarında aynı
ülkenin vatandaşı oldukları yazan gençler değil…
Bazısı T.C. vatandaşı diğerleri (ki
genellikle on birde altısı) ise başka ülkelerin
vatandaşları…
Marşımız okunurken bön bön bakan ya da sakız
çiğneyen tipler…
Düşündüm ve bir an için kendimi Sneidjer yerine
koydum…
“Yahu” dedim kendi kendime,
“şu beni almak isteyen takımın maçını bir izleyeyim bakayım
nasıl bir şey”…
Ve geçtim televizyonun karşısına bastım kumandaya…
Az sonra takımlar sahaya çıktılar…
Ve yine bir süre sonra bir marş çalınmaya başladı…
Futbolcuların kimi dudaklarını oynatırken kimisi sakız
çiğniyor kimisi ise gökyüzünü, sağı solu izliyordu anlamsız
bakışlarla…
Menajerime telefon açtım (ya da yanımdaysa yüzüne bakıp da),
“bu nedir böyle?” diye sordum…
Menajerim güldü:
“Türkler için futbol maçı kahramanlık türkülerinin
söylendiği, bir başka ırkın veya ırkların lânetlendiği bir tür
küçük meydan savaşlarıdır” dedi…
Ne mi yaparım?..
Önce inanamam, menajerimin şaka yaptığını zanneder ama
ısrarım üzerine şaka yapmadığını anlayınca, “bu konuyu
kapat, ben böylesine ırkçı bir ülkede top oynamam” der,
sözleşmeyi imzalamaktan vazgeçerim…
Allah aşkınıza
yahu!..
Lütfen…
İstiklâl Marşı bu milletin
kutsalıdır…
Her yerli lig maçından önce yalan yanlış söyleyerek o
kutsalın değerini düşürdüğünüzü göremiyor musunuz?..
Ve…
Küresel dünyada “ırkçı bir millet” imajı
çizdiğinizin farkında değil misiniz?..
Haliyle bu ülkeye gelmek isteyen biraz ünlü bir futbolcu;
ırkçılıktan arınmış çağdaş demokrat bir ülkede oynamak için
isteyeceği paranın iki mislini istiyor bizden…
Yeter yahu yeter be!..
Şu güzelim milletin kutsalını değersizleştirmekten
ne zaman vazgeçeceksiniz?..
adnanberkokan@gmail.com