Sizi bilmem ama ben Ekrem İmamoğlu'nu izlerken
kendimi Alice Harikalar Diyarında'yı izlermiş gibi
hissediyorum.
Her an sürreel bir dünyanın içine girecekmişim gibi.
Bu duygu ilk defa; tatili kendine çok yakıştırdığında ortaya çıkmıştı. Sonuçta kimin aklına gelirdi ki tatili kendine yakıştırmak. Sonrasında da bir seri halinde devamı geldi.
En son İmamoğlu'nun gerçekleştirmediği temel atmanın törenini gerçekleştirmesi ve çılgınca alkışlayan yapraklar... Vallahi filmini yapsan gişede rekor kırar.
İmamoğlu umarım bu fantastik kurgu işini zirvede bırakır.
KEMALİSTLERİN YAPAMADIĞINI...
Ne zamandır yazacağım yazacağım "amann neyse girme o sulara" deyip erteliyorum. Sonra yine bir milli ya da dini bayram, anma, kutlama vs günü geliyor yine ortalık karışıyor. "Hah" diyorum "tam zamanı, şimdi yazayım". Sonra "amannn uzun mesele, çok da çetrefilli, boşver" deyip yine yazmıyorum.
Neticede yine böyle bir atmosferde, sevgileri kah yarıştırarak, kah hakir görerek ama illaki kavga ederek geçirdik bir 10 Kasım'ı.
Ben yine bir "Atatürkçülük ve dönüşen
muhafazakarlar" yazısı yazayım diye niyetlendim ama
üşendim. Çünkü kimse artık kimseyi anlamak için okumuyor ya da
dinlemiyor. Gerçi artık anlaşılmak ya da anlatmak için
yazan da az ya, neyse...
Belki günü gelince içimdekileri dökerim ama bu defa şunu demeden
geçemeyeceğim;
Muhafazakar/dindar kesime Atatürk'ü bu kadar sevdirmek de
AK Parti iktidarına nasip oldu. Dalga geçmiyorum gerçekten
öyle.
Kemalistlerin on yıllarca yapamadığını siyasal
İslamcıların 17 yılda yapması, kimine dert, kimine keyif
olsun.
Ama hepimize ders olsun!
YAŞAMAK DA ÖLÜM DE PARAYLA
Dün siyanürle intihar eden 4 kardeşin cenazesi defnedildi.
Hepsi belli bir yaşın üstünde, aklı başında, görmüş geçirmiş
insanlardı ama demek ki artık ne yaşadılar, nasıl yaşadılarsa bu
son badireden bir türlü geçemediler...
"Bu da geçer Ya hu" diyemediler...
Vicdanlarımıza birer mıh gibi saplanıp
gittiler.
Uzmanlar, psikologlar 4 yetişkin insanın birlikte
hayatlarına son vermelerinin tek bir nedene bağlanamayacağını
söylüyor.
Nedeni tam olarak neydi artık hiç bilemeyeceğiz ama maddi
yetersizlik ve borç içinde olduklarını, kimseden de yardım
talebinde bulunmadıklarını biliyoruz.
Birkaç gün önce cenazelerini alacak kimse bulunmazsa,
kimsesizler mezarlığına defnedilecekleri yazdı haberlerde. Üvey
kardeşleri cenazeyi alamayacaklarını çünkü masraflarını
karşılamayacaklarını açıkladı.
Devlet zaten cenaze masraflarının çoğunu karşılıyordu ama bugün bir
mezar yeri almak için bile para gerekiyordu. Anlaşılan
yaşarken peşlerini bırakmayan parasızlık, ölünce de
bırakmamıştı.
Bu 4 kardeşin kimsesizler mezarlığına defnedilecek olması ayrıca yaraladı vicdanları. Derken bir arkadaşları sahip çıktı cenazelere ve defnedildiler yan yana.
Dün defin görüntülerini izlerken bir yanda da arkalarından yapılan yorumlar geldi aklıma, içim burkuldu. Ölenin arkasından konuşmak her zaman ne kolay.
Allah bu dünyada kimseyi muhtaç etmesin.
CANAN KAFTANCIOĞLU'NUN GÖREMEDİĞİ
İmamoğlu'nun seçim kampanyasını yürüten Necati Özkan'ın yazdığı "Kahramanın Yolculuğu" kitabıyla ilgili polemikler sürerken bir not;
Normalde kitabı ne merak eder ne de alır okurdum.
Fakat Canan Kaftancıoğlu kitabı gündeme getirdiğinden beri kitapla ilgili dönen tartışmaları okudukça kitabı iyiden iyiye merak etmeye başladım. Şimdi alıp okuyacağım.
Kılıçdaroğlu'nun Kaftancıoğlu'na, “Twitter mesajına gerek yoktu, kitabın reklamını yapmış oldun, sayende daha çok okunacak” dediğini görünce "vallahi doğru" dedim.
Bazen ters etki sağlam çalışıyor Canan Hanım. Deneyimli bir
siyasetçi olarak bunu nasıl tahmin edemediniz?
BU NASIL BİR "ÖZGÜVEN"
Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan 11 milyon ağaç kampanyasının ilk fidanlarını dikerek kampanyayı başlattı.
11 milyon değil 1 fidan dikmek bile bu kadar önemliyken
gerçekleştirilen bu kampanyanın anlamı ve önemi tartışılmaz.
Tartışılmaz dediysem herkes için değil tabiki.
Mesela CHP eski Milletvekili ve gazeteci Barış Yarkadaş.
Konunun içinde Erdoğan olunca mutlaka bir kulp takmak gerektiğine
inandığından olsa gerek Habertürk'te "O fidanların en az 9
milyonu tutmayacak. Bugün o fidanların yüzde 90'ı boşuna dikildi.
Çünkü fidan dikme ayı kasım ayı değildir. Fidan dikme ayı Mart
ayıdır, Nisan ayıdır" deyiverdi.
Sonrasında Orman Genel Müdür Bekir Karacabey programa bağlanarak
"Fidan dikme ayı Kasım ayıdır. Ülkemiz için fidan dikilmesi
açısından ideal bir aydır. Bu bilimsel olarak da kesin olarak
belirlenmiştir." açıklamasını yaptı.
Yaptı yapmasına da Barış Yarkadaş'ın yüzü kızardı mı? Yok!
Valla bravo!