Hemen herkesin bir "medya günahları" listesi
vardır. Ya konusuyuzdur ya da izleyicisi.
Medyanın "kamu adına gözetim" işlevi epeyce
geri planda kaldı.
"Haber verme" işlevi ise yerini çoktan
"manipülasyon" işlevine bıraktı.
Yok, onun medyası, bunun medyası ayrışmasından
söz etmeyeceğim. Tarafı oldukları partiye methiyeler dizmeleri,
sevmedikleri partiye çamur atmalarına da girmeyeceğim.
Medya günahlarından biri kamuoyunun, siyasi görüşlerin sağlıklı
"kristalize" olmasını engellemektir.
Seçimlere girecek 31 parti var. Sadece dördünün
dışındakileri yok saymak demokrasinin işleyişi açısından kabul
edilebilir şey midir?
Medya yönetimleri bu tercihi oyları bölmemek ve tarafı oldukları
partinin gücünü artırmak için yapıyor.
Durumu meşrulaştırıcı gerekçeleri hazır: Yer ve zaman
sınırlarının olması. Oysa haber değeri
diye bir ölçüt var.
Özellikle muhalif medyanın körleşmiş/körelmiş haberciliğinin,
amaçları doğrultusunda işlediğine hiç tanık olmadık. Daha doğrusu.
Güçlünün daha güçlenmesi, muhalifin yerinde saymasından
başka işe yaramadı.
Diğer partilere de yer vermek, destekledikleri
partilerin kendilerine gelmelerini sağlayabilir halbuki.
Muhalif siyaset alanının kendilerinden menkul olmadığını bilmek
şımarıklıklarını bir nebze de olsa önleyebilir.
Habercilik anlayışını gözden geçirmeleri önerildiğinde de,
başarısızlığın kızgın okları size yönelebilir.
Durum şu açıdan düşündürücü: ortalama medya dili ilkokul
düzeyinde olmak zorunda. Peki medyanın yönetim biçimi de ilkokul
düzeyinde olmak zorunda mıdır?
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
A.Ş.
(Büyük olasılık, bugün bu başlığı taşıyan pek çok yazı
olacak.)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bir anonim şirket nasıl
yönetiliyorsa Türkiye öyle yönetilmelidir" dedi.
Bu fikri pek sevdim.
Bu fikir. Muhafazakârlığın reddi anlamına
gelir. Çünkü şirketlerin bir tek kültürü vardır o da
kâr odaklıdır.
Bu fikir. Milliyetçiliği bir eski zaman ifadesi
yapıverir.
Şirkette söz sahibi olmak için pay sahibi olmak, pay sahibi
olmak için de parayı basmak gerekir. O halde ülkede seçme hakkı
yeniden düzenlenmelidir.
Anonim şirket, Türk Ticaret Kanunu, Madde 331'e
göre her türlü ekonomik amaç için kurulurlar.
Böylelikle devletin sosyal, siyasal yükümlülükleri sıfırlanır.
TTK Madde 46'ya göre şirketlerin adlarında "Türk",
"Türkiye", "Cumhuriyet", "Milli" sözcüklerinin
kullanılabilmesi için Bakanlar Kurulu kararı gerekir. İsmini
Bakanlar Kurulu kararıyla alan ilk devlet oluruz.
Böylece Bakanlar Kurulu, Anayasa'nın üzerinde olur ki, bu da
bize özgü bir işleyiş olmuş olur.
TTK Madde 359'a göre, yönetim kurulu tek kişiden oluşabilir.
Bilin bakalım o da kim olabilir?
Anonim şirket pay senedi çıkarabilir ve bu da hamiline
yazılabilir. Yani çeki kim getirirse ülkeyi o götürebilir.
Sözün kısası. Anonim şirketlerle "Türk tipi başkanlık
sistemi"nin benzer çok noktası var. Milli marş da, Rüçhan
Çamay'ın "Parra parra parra"sı olursa. Seyredin
siz.
HÜRRİYET OKUR TEMSİLCİSİNE AÇIK MEKTUP
Eskiden. Muhabirlikte uzmanlık alanları
olurdu.
Ekonomi muhabiri bazen bir ekonomistten iyi
ekonomi bilirdi.
Hukuk muhabiri, hukukçu kadar duruma
hakimdi.
Sağlık muhabiri ya sağlık bürokratı ya da bir
doktor kadar sağlıktan anlardı.
Şimdi. Herkesin her şeyden anlayacağı varsayılırken, hiç
kimse hiçbir şeyden anlamaz oldu.
Sevgili dostum Faruk Bildirici. Hürriyet'te bir
haber vardı önceki gün. Habere göre. Adamın biri ekmekle jilet
yemiş. Jilet de kalbine saplanmış!
Az biraz anatomi bilenlere durum acayip gelmez mi? Gelir.
Üniversitemin kalp damar cerrahı Prof. Dr. Hakan Uncu'yu arayıp
sordum.
"Tuhaf" dedi o da, "jilet yemek
borusunu parçalayıp çıksa göğüs boşluğuna gider. Kalbe saplanması
için kalp kasını parçalaması, bunun için de ekstra basınç gerekir.
Belki başka bir ayrıntı vardır."
Şimdi. Sevgili Faruk, haberi yazan muhabire sorar mısın
lütfen, yemek borusundaki jilet kalbe nasıl saplanıp
parçalamış?
AKLIMDA KALAN
Alkış hak eden iki
adam: Birincisi Kasımpaşaspor'un teknik direktörü
Şota. Adamlığın bu kadar ender bulunduğu günlerde
adamlığa dair dersin alâsını verdiği için. Üç puan için her yol
mubah demedi. Hak etmedikleri bir gol atmalarının üzerine yatmak
yerine, futbolcularını durdurdu. Rakibin gol atmasına izin verdi.
Üç puan kaybetti. "Hiçbir puan insan olmaktan önemli
değildir" dedi ve istifa etti. Diğeri Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek. Öyle bir laf etti ki alkışı hak
etti. "İşsizlerin sahibi yok bu ülkede" dedi.
Doğruydu. İşsizlerin sahibinin devletin kendisi olduğunu unutmuş
olsa da, itirafı alkışı hak ediyor.