'İktidar insanı bozar' diye meşhur bir söz vardır. Bilir
misiniz?
Sanırım bugünlerde bu sözü 'iktidar gazetecileri bozar' diye
değiştirmemiz gerekiyor. Çünkü medyada büyük bir bozulma yaşıyoruz.
Sadece bozulma da değil, düpedüz çürüme
aşamasındayız.
Medya sanırım tarihinde bu kadar köle ruhlu, bu kadar
ödlek, bu kadar pespaye olmadı.
Size de öyle gelmiyor mu?
Bu gözlemim aklıma şu soruyu getiriyor, sizinle de paylaşmak
istiyorum.
Öncelikle bir şeyin altını çizeyim: Canı isteyen köşe yazarı bu
soruya kendini muhatap kabul edebilir. Kimseyi zorlamıyorum.
Özellikle de içine düştüğü bayağılıktan rahatsızlık
duymayanları hiç zorlamıyorum.
Soru şu: Gazeteciler, özellikle de köşe yazarları, köşe
yazarlığı haricinde gelir getirici başka işler yapmalı
mı?
Çünkü görünen o ki gazetecilerdeki bozulmanın temelini
'geçim derdi' oluşturuyor.
'Yandaş' veyahut 'candaş' fark etmiyor. Bu gerekçe her iki taraf
için de geçerli
'Candaş'lar 'iktidar baskısı' yüzünden 'işini kaybetmemek için'
köleliğe razı oluyorlar. 'Yandaş'lar ise elde ettiklerini
kaybetme korkusuyla benzer bir köleliğe kayıyorlar.
'Yandaşlar' için olay sadece geçim derdi de değil. Bir nevi
'ganimetten fazla pay alma' yarışı da var bunlar
arasında. Yarış öyle kızıştı ki 'özgürlük, demokrasi, dava' kılıfı
altında yapmadıkları pespayelik neredeyse kalmadı.
Dikkat ediyorsanız, her iki grubun da ortak derdi
ellerindeki imkanları kaybetmemek. İki grubu da
aynı korku idare ediyor.
Bu arkadaşların amacı sırf yazmak ve okura ulaştırmak olsa, bunu
teknolojinin basılı medyayı bu kadar işlevsiz kıldığı bir dönemde
her şekilde başarırlar, değil mi? Bir Twitter mesajı artık gündem
belirliyor ne de olsa.
Artık ideoloji de kalmadığına göre, yazarları
okura akıl verme konusunda bu kadar motive eden şey paradan başka
ne olabilir ki? Malum, artık herkes liberal!
Kaldı ki bugünkü köşe yazarlarından kaç tanesi okura ulaşıyor?
Bu da ayrı bir muamma.
Köşeler o kadar pespaye, o kadar birbirinin
benzeri bir hâl aldı ki kimsenin bu gazeteleri, bu
köşeleri okuduğunu sanmıyorum. Bu yüzden tirajlar sürekli
şişiriliyor.
Evet, medyadaki bozulmanın temelinde bu arkadaşların
'ekmek parası' derdi yatıyor. Olabilir. Peki bu
arkadaşların ekmek parasını karşılarsak mesele hallolur mu? İşte bu
aşamadan sonra cibilliyet devreye giriyor.
Yukarıdaki soruyu sordum, çünkü geçtiğimiz günlerde Falih Rıfkı
Atay'ın Çankaya isimli kitabını okurken orada bir şey dikkatimi
çekmişti.
Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında birçok köşe yazarı
ticaretle uğraşıyor. Çünkü o dönem köşe
yazarlarının yazarlıktan dolayı ellerine geçen para
hayatlarını idame ettirebilecek kadar değil. Bu nedenle
her köşe yazarının ayrı bir mesleği var. Üstelik o dönemde en çok
rağbet gören mesleklerden biri de pamuk
tüccarlığı.
Peki şimdi şöyle bir düşünelim. Gazetecilik dışında başka bir
işle geçimini temin edip kimseye boyun eğmeden namuslu
yazılar yazmak mı daha ahlaki, yoksa tek geçim
kaynağını yazdığı yazı yapıp o gelirinin kesilmemesi için korkuyla
şebeklik yaparak yaşamak mı? Hangisi sizin tercihiniz?
Yani Eminönün'de su satmak mı daha ağır gelir size, yoksa mide
bulandırıcı derecede tarafgir yazılar yazmak mı?
Diyeceksiniz ki bunların ellerinden başka bir iş gelse zaten
köşe yazarı olmazlar, değil mi? Hepsi de böyle değildir herhalde.
Yanılıyor muyum? İçlerinde gerçekten başka sektörlerde de başarılı
olacak kişiler yok mudur?
Bu soruyu kendim için değil, medyada bu korkuya yenik
düşmüş ama bunu hala tam hazmetmemiş,
içine düştüğü durumdan rahatsızlık duyanların
varlığını bildiğim için ortaya atıyorum.
Geçim derdi için her türlü ucuzluğa imza atanlardan bazıları, iç
dünyalarında büyük bir huzursuzluk yaşıyorlar. Çok para
kazanıyorlar ama ağızlarının tadı yok. Mutsuzlar. Çünkü
bir çoğu bu işi bu şekilde istemeyerek, inanmayarak yapıyor.
Hatta köşe yazarı bir arkadaşımın dediği gibi 'Her yazıdan sonra
kendimi E-5'e çıkmış kadın gibi hissediyorum. Çünkü inanarak
yazamıyorum.'
Biliyorum çok huzursuzlar. Bir yarışa
girmişler: daha çok makam, daha çok para ama iç dünyaları
altüst.
Benim önerim bu arkadaşların bu huzursuzluğunun kalıcı hastalığa
dönüşmesini engelleyebilir. Biliyorum bir çok yazar arkadaş bu
namuslu önerimin arkasında bir bit yeniği arayacak. Onlara
söyleyeceğim tek cümle var: Artık sizi ben bile kurtaramam.