İktidarın bozduğu gazeteciler

İktidarın bozduğu gazeteciler

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

'İktidar insanı bozar' diye meşhur bir söz vardır. Bilir misiniz?
Sanırım bugünlerde bu sözü 'iktidar gazetecileri bozar' diye değiştirmemiz gerekiyor. Çünkü medyada büyük bir bozulma yaşıyoruz. Sadece bozulma da değil, düpedüz çürüme aşamasındayız.

Medya sanırım tarihinde bu kadar köle ruhlu, bu kadar ödlek, bu kadar pespaye olmadı.

Size de öyle gelmiyor mu?

Bu gözlemim aklıma şu soruyu getiriyor, sizinle de paylaşmak istiyorum.

Öncelikle bir şeyin altını çizeyim: Canı isteyen köşe yazarı bu soruya kendini muhatap kabul edebilir. Kimseyi zorlamıyorum. Özellikle de içine düştüğü bayağılıktan rahatsızlık duymayanları hiç zorlamıyorum.

Soru şu: Gazeteciler, özellikle de köşe yazarları, köşe yazarlığı haricinde gelir getirici başka işler yapmalı mı?

Çünkü görünen o ki gazetecilerdeki bozulmanın temelini 'geçim derdi' oluşturuyor.

'Yandaş' veyahut 'candaş' fark etmiyor. Bu gerekçe her iki taraf için de geçerli

'Candaş'lar 'iktidar baskısı' yüzünden 'işini kaybetmemek için' köleliğe razı oluyorlar. 'Yandaş'lar ise elde ettiklerini kaybetme korkusuyla benzer bir köleliğe kayıyorlar.  'Yandaşlar' için olay sadece geçim derdi de değil. Bir nevi 'ganimetten fazla pay alma' yarışı da var bunlar arasında. Yarış öyle kızıştı ki 'özgürlük, demokrasi, dava' kılıfı altında yapmadıkları pespayelik neredeyse kalmadı.

Dikkat ediyorsanız, her iki grubun da ortak derdi ellerindeki imkanları kaybetmemek. İki grubu da aynı korku idare ediyor.

Bu arkadaşların amacı sırf yazmak ve okura ulaştırmak olsa, bunu teknolojinin basılı medyayı bu kadar işlevsiz kıldığı bir dönemde her şekilde başarırlar, değil mi? Bir Twitter mesajı artık gündem belirliyor ne de olsa.

Artık ideoloji de kalmadığına göre, yazarları okura akıl verme konusunda bu kadar motive eden şey paradan başka ne olabilir ki? Malum, artık herkes liberal!

Kaldı ki bugünkü köşe yazarlarından kaç tanesi okura ulaşıyor? Bu da ayrı bir muamma.

Köşeler o kadar pespaye, o kadar birbirinin benzeri bir hâl aldı ki kimsenin bu gazeteleri, bu köşeleri okuduğunu sanmıyorum. Bu yüzden tirajlar sürekli şişiriliyor.

Evet, medyadaki bozulmanın temelinde bu arkadaşların 'ekmek parası' derdi yatıyor. Olabilir. Peki bu arkadaşların ekmek parasını karşılarsak mesele hallolur mu? İşte bu aşamadan sonra cibilliyet devreye giriyor.

Yukarıdaki soruyu sordum, çünkü geçtiğimiz günlerde Falih Rıfkı Atay'ın Çankaya isimli kitabını okurken orada bir şey dikkatimi çekmişti.

Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında birçok köşe yazarı ticaretle uğraşıyor. Çünkü o dönem köşe yazarlarının yazarlıktan dolayı ellerine geçen para hayatlarını idame ettirebilecek kadar değil. Bu nedenle her köşe yazarının ayrı bir mesleği var. Üstelik o dönemde en çok rağbet gören mesleklerden biri de pamuk tüccarlığı.

Peki şimdi şöyle bir düşünelim. Gazetecilik dışında başka bir işle geçimini temin edip kimseye boyun eğmeden namuslu yazılar yazmak mı daha ahlaki, yoksa tek geçim kaynağını yazdığı yazı yapıp o gelirinin kesilmemesi için korkuyla şebeklik yaparak yaşamak mı? Hangisi sizin tercihiniz? Yani Eminönün'de su satmak mı daha ağır gelir size, yoksa mide bulandırıcı derecede tarafgir yazılar yazmak mı?

Diyeceksiniz ki bunların ellerinden başka bir iş gelse zaten köşe yazarı olmazlar, değil mi? Hepsi de böyle değildir herhalde. Yanılıyor muyum? İçlerinde gerçekten başka sektörlerde de başarılı olacak kişiler yok mudur?

Bu soruyu kendim için değil, medyada bu korkuya yenik düşmüş ama bunu hala tam hazmetmemiş, içine düştüğü durumdan rahatsızlık duyanların varlığını bildiğim için ortaya atıyorum.

Geçim derdi için her türlü ucuzluğa imza atanlardan bazıları, iç dünyalarında büyük bir huzursuzluk yaşıyorlar. Çok para kazanıyorlar ama ağızlarının tadı yok. Mutsuzlar. Çünkü bir çoğu bu işi bu şekilde istemeyerek, inanmayarak yapıyor.

Hatta köşe yazarı bir arkadaşımın dediği gibi 'Her yazıdan sonra kendimi E-5'e çıkmış kadın gibi hissediyorum. Çünkü inanarak yazamıyorum.'

Biliyorum çok huzursuzlar. Bir yarışa girmişler: daha çok makam, daha çok para ama iç dünyaları altüst.

Benim önerim bu arkadaşların bu huzursuzluğunun kalıcı hastalığa dönüşmesini engelleyebilir. Biliyorum bir çok yazar arkadaş bu namuslu önerimin arkasında bir bit yeniği arayacak. Onlara söyleyeceğim tek cümle var: Artık sizi ben bile kurtaramam.