İktidara mesafeli gazete ve TV'lerin varlığını sürdürme çabasını
görünce, geçmişte çektiğimiz sıkıntıları hatırlıyorum.
Geçmişte benim de çalıştığım gazete ve TV'ler iktidara
mesafeliydi. Yayın hayatımızı sürdürmek için neler çekiyorduk bir
bilseniz.
Hak ettiğimiz reklamı alamıyorduk. Okur nezdinde hak ettiğimiz
ilgiyi göremiyorduk. Devlet kurumlarında hep "ikinci
sınıf" muamelesi çekiliyordu.
Ay sonu maaş ödemek, çalıştığım kurumlar için ciddi bir kabustu.
Çünkü patron sübvansiyonundan başka bir seçeneğimiz yoktu.
Reklam veren için meşru çizgi iktidara yakın çizgiydi.
İktidara, kurulu düzene eleştirel yaklaşım sizi anında
'marjinal' yayın organları kategorisine
sokuyordu.
O Zaman THY uçaklarda iktidara mesafeli birçok gazeteyi
dağıtmazdı. Bundan en çok da muhafazakar gazeteler etkileniyordu.
Bu tür ambargolar bir terbiye aracı vazifesi görüyordu.
Mesela 15-20 genç bir araya gelerek çıkardığımız Gerçek Hayat
dergisi o dönem en çok satan haftalık dergi olmasına rağmen, satış
listelerinde adı olmayan dergiler kadar bile reklam alamıyordu.
Şimdi devran değişti. O dönem 'marjinal'
sayılanlar iktidar, 'merkez medya' sayılanlar ise
'marjinal', 'muhalif' sayılmaya
başlandı.
Yıllarca THY'nin kendi gazetelerini uçaklarda dağıtmamasından
şikayetçi olan arkadaşlar şimdi iktidarda ve birçok muhalif
gazeteyi THY'de dağıtmıyorlar. Eskiden hak ettikleri reklamları
alamadıkları şirketleri şimdi günümüz 'bağımsız'
medyasına reklam vermemeleri için baskı altında tutuyorlar.
Eskiden şikayetçi oldukları akreditasyon benzeri uygulamaları
şimdi kendileri yapıyor.
Fikri ayrılığa tahammül yok denecek kadar az.
Fikri ayrılığı düşmanlık olarak görüyorlar, gösteriyorlar.
Sadece bu değil.
Reklam verenin de, okurun da tercihi hakim havanın tutumuna göre
netleşiyor.
İktidara yakın gazeteler kalitesiz, değersiz, zekadan uzak işler
de yapsalar el üstünde tutuluyor.
İktidara mesafeli, eleştirel yaklaşan medya daha esaslı işler
yapsa da hak ettiği ilgiyi göremiyor.
Diyeceğim o ki iyi iş çıkaran medyaya iktidardan bağımsız olarak
hak ettiği değeri vermezsek, iktidara bağımlı medya yapısından
kurtulmamız mümkün olmayacak.
Bir yayın organına yandaşımız olduğu için değil, fikri
ayrılığımız olsa bile işini düzgün yaptığı için değer vermemiz
gerekiyor.
Bunu önce okurlar, sonra reklam verenler başlatmalı ki
iktidardan bağımsız medya yapısının kurulmasının da önü
açılsın.
"İyi" rağbet görmeyince iktidara yakın duran
medyanın da “iyi” olmak gibi bir derdi, bir çabası
olmuyor.
Ahmet Davutoğlu'nu eleştirmenin
dayanılmaz hafifliği
Bir önceki yazımda Ekrem Dumanlı'nın Suriye meselesinde kıvrak
pozisyon değişikliğine dikkat çekmiş, bunu “ayıp”
saydığımı söylemiştim.
Benzer kıvraklık AK Partililer arasında da çok revaçta.
Parti kulislerinde duyduklarıma göre Ahmet Davutoğlu AK
Parti'nin istenmeyen adamı ilan edilmiş.
Geldiğimiz sürecin neredeyse tek sorumlusu olarak görülüyor.
Bunun haksız ve dürüstlüğe yakışmayan bir eleştiri olduğunu
düşünüyorum.
Geçmişte sorgulamadan destek verip de bugün “Ahmet
Davutoğlu çok zarar verdi” diyenlerin hepsi o zararın
ortağıdırlar. Çünkü 'Stratejk derinlik' sarhoşu
olmanın da bir vebali vardır.
Çünkü akıldan uzak duygusal tutum almanın da bir vebali
vardır.
Çünkü bir insanın bir topluluğu bu kadar
“aldatmış”, “yanıltmış”
olabilmesinde, aldatılanın da en az aldatan kadar günahı
vardır.
Her ağzını açtığında Davutoğlu'na Kissinger, hatta 'hata' yapmaz
insan muamelesi çekenlerin, verdiği kararları sorgulamadan sonuna
kadar savunan, amigoluğunu yapanlar da en az Davutoğlu kadar
gelinen noktanın sorumlusudurlar.
Abartısız söylüyorum: Son birkaç aydır Ahmet Davutoğlu'nu
eleştirmeyen tek bir Ak Partili vekil, bakan, yazar, gazeteci,
aydın, kanaat önderi görmedim.
Hepsi kapalı kapılar ardında “Ahmet Davutoğlu'nun hem
partiyi, hem Tayyip Erdoğan'ı, hem de Türkiye'yi
mahvettiğini” söylüyorlar. Bütün suçu tek bir kişinin
üzerine yıkma çabasındalar.
Bu eleştirilerini kapalı kapılar ardında yapmaları beni fena
halde rahatsız ediyor.
Gizli saklı Davutoğlu'nu yerden yere vururken, parti zarar
görmesin diye gazetelerinde, köşelerinde, TV ekranlarında ise bu
politikalara destek veriyorlar.
Kısacası benimsedikleri ikiyüzlü tutumla hem kendilerini, hem
partiyi, hem de Türkiye'yi bu beladan kurtaracaklarını
sanıyorlar.
Böyle yaparak bütün sorumluluğu Ahmet Davutoğlu'nun üzerine
yıkma çabasındalar.
Politikaları bir bütün olarak eleştirmek değil de, “Davutoğlu
mahvetti” diyerek hem kendi vicdanlarını, hem de cüzdanlarını
sağlama alma çabasındalar.
Evet Ahmet Davutoğlu'nun kabahati az değil ama bugüne kadar
destek verenlerinki de küçümsenmeyecek miktarda.
Kulislerde, kahvehane köşelerinde, partililerle yaptığınız
sohbet toplantılarında Ahmet Davutoğlu'nu gizli saklı eleştirmeniz
sizi de Türkiye'yi de bu yükten kurtarmaz,
bilesiniz. Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın