Davetiye bugün öğle saatlerinde WhatsApp mesajı ile geldi.
Altında Dr. Doğu Perinçek imzası var.
Sayın Ertuğrul Özkök diye başlayan davetiye mektubu şöyle devam ediyor:
“Güçlü devlet üreten Millet için İktidara” sloganıyla toplayacağımız 11’inci Genel Kurultayımızda (Amiral Soner Polat Kurultayı) siz değerli basın mensubumuzu aramızda görmekten mutluluk duyacağız.”
Davetiye’nin üstünde ise eski Sovyet ve Çin Komünist Partisi ambemlerine çok benzeyen, başaktan oluşan bir çelenk içinde yıldız var.
Tabu bu kızıl yıldız değil.
Al zemin içinde “Ak bir yıldız…”
(Beyaz Türklerle karışmasın diye ak yıldız dedim. Lütfen komplo teorisi üretmeyin.)
Tabii ki gözüm ve aklım anında “Amiral Soner Polat’a” takıldı.
Türk siyasi hayatında parti genel kurullarına, kurultaylarına isim takılması pek rastlanan bir şey değildir.
Öyleyse kimdir bu Soner Polat ve adı neden kurultaya verildi…
Onu da Vatan Partisi’nin resmi yayın organı Aydınlık’tan öğrendim.
1958 yılında Van’da doğmuş. 1979 yılında Deniz Harb Okulu’ndan mezun olmuş.
Türk donanmasının en prestijli gemisi Turgut Reis Fırkateyni’nin komutanlığını yapmış.
Deniz Kuvvetleri’nin İstihbarat Daire Başkanlığını yapmış.
Yani NATO eğitimli bir subay.
Roma’daki NATO Savunma Koleji’nden mezun.
Ama en önemlisi 2005-2007 yıllarında Gernelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanlığı yapmış.
Doğal olarak o dönemde Devlet içinde artık kendinden emin bir güç haline gelen FETÖ Örgütünün dikkatini ve düşmanlığını çekmiş.
İşte Türk ordusunun bir çok şerefli subayı gibi, onun dramı da bundan sonra başlıyor.
11 Şubat 2011 günü Balyoz Kumpası nedeniyle tutuklanıyor, 18 yıl hapise mahkum ediliyor ve Silivri Cezaevi’ne gönderiliyor.
Anlayacağınız hayatının en dramatik dönemine damgasını vuran iki kelime “Balyoz” ve “Silivri” oluyor.
Türk siyasi tarihinin en karanlık döneminin simgesi haline gelen iki kelime.
Hayat hikayesine devam edelim.
Anayasa Mahkemesi’nin Balyoz yargılamalarında hak ihlali vardır kararı üzerine tahliye ediliyor ve siyasete atılıyor.
Adresi Doğu Perinçek’in Vatan Partisi…
30 Eylül 2019’da ise hayatını kaybediyor.
Şimdi diyebilirsiniz ki, bir partilinin adının hayatını kaybetmiş bir yöneticisine verilmesinde şaşılacak ne var?
Şu var…
Doğu Perinçek ve Vatan Partisi epey bir süredir iktidar bloğunun, dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın üçüncü ortağı durumunda.
Cumhur İttifakı’nın “Avrasyacı” bir konuma gelmesinde, onun oy potansiyelini aşan büyük bir etkisi oldu.
AKP’nin “Yeni ve milli Devlet anlayışının” şekillenmesinde de rolü oldu diyebiliriz.
Ancak Vatan Partisi bir süredir İktidar blokundaki yerini hafiften sorgulayıcı bir tutuma girdi.
Enflasyon ve ekonomi konularında bu eleştirel konumu daha da belirgin hale geldi.
Ve bu eleştirisi Anayasa değişikliği konusunda Hükümetin HDP ile görüşmesinden sonra çok daha belirgin hale geldi.
Doğ Perinçek tepkisini şöyle dile getirdi:
“HDP ile birlikte Anayasa yapılmaz, Anayasa yıkılır…”
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin bu görüşmeye destek verdiği günlerde, Perinçek’den gelen bu itiraz pek göze çarpmadı.
Ama asıl büyük darbe bugün geldi.
Partinin 26 Kasım günü yapılacak Genel Kurul’una resmen bir Balyoz mağdurunun adı verildi.
Şimdi biraz durup, o günlere, 2011 yılına dönelim.
İktidara yakın gazetelerin bu Balyoz haberlerini nasıl verdiğine bakalım.
Ortalık Balyoz, Kafes, şu bu haininden geçilmiyordu.
Her gün “Hainler listesi” yayınlanıyordu.
O günlerin iktidar gözündeki bir “Hain’i”, şimdi iktidarın resmen ortağı bir partinin genel kuruluna ismini veriyor.
Diyorum ya…
Bir nehrin kenarında oturanlar, önlerinden nelerin, nelerin geçtiğini görürler, görüyorlar…
Polat Amiral’in adını bugün iktidar ortağı bir partinin kurultayında gördük.
O günlerde, ellerindeki bavul dolusu kumpas belgeleri ile bu insanları hapislere gönderen , o “Zeitgeist kahramanlarının” bugün cezaevlerinde tek başlarına nasıl, sırtlarında “Kumpasçı” etiketleriyle yattıklarını da görüyoruz…
Üzerinden akan zorla giyilmiş bir takım elbise ile kumpasçı polis ve savcıların kendisine servis ettiği düzmece belgeleri yine aynı savcılara delil diye götürürken kendisini çılgın gibi alkışlayanlardan bir teki bile yanında duramıyor artık.
Çünkü artık hepsi kendisini unutturma telaşında.
Bak Adalet Bakanı bile “Keşke” diyor…
“Keşke demeseydim o sözleri…”