Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce Ergenekon
soruşturmasındaki her gözaltı dalgasından sonra ilginç bir tutum
takınıyor.
Gülerce, operasyonlar ve göz altılarla ilgili genellikle hemen
ertesi gün yorum yapıyor. “Yani savcılar ne yapsın?
Görmezden gelip, örtbas mı etsin? Hâkimler, delilleri ciddiye
almayıp tutuklama vermesin mi? Bu süreç işlemesin
mi?” Diyerek savcılara tam destek verip, şüphe duyan,
süreci eleştirenlere ise ayar veriyor.
Hüseyin beyin bu tutumu hiç değişmiyor. Gözaltına alınan ister
gazeteci olsun, ister general, İster işadamı, ister öğretim
üyesi... Tek haklı savcılar.
Gerçekten Hüseyin Gülerce’nin savcıların verdiği her karara bu
kadar güvenmesine şaşırıyorum. Hattâ imreniyorm
Herkesin şüpheye düştüğü bir meselede bu kadar emin olmak
büyük ayrıcalık doğrusu.
Ergenekon davasında tutumu net olan gazeteciler,
bakanlar, cumhurbaşkanı, başbakan bile bazı operasyonlarla alakalı
bir şüphe izhar ederken, niçin Hüseyin Gülerce ve Zaman gazetesinde
böyle kesin bir inanç var?
Gazetenin çiçeği burnunda yazarı Fehmi Koru bile son
operasyonlarda şüpheci bir tavır benimserken, herkeste bir
acaba sorusu oluşurken, bir tek Hüseyin Gülerce’nin bu kadar emin
olması size de ilginç gelmiyor mu?
Çok merak ediyorum: Hüseyin Gülerce’nin savcılara olan bu
sarsılmaz güvenin kaynağı ne?
İnsan bir tek gözaltı olayında olsun ‘savcı bu sefer de abarttı’
demez mi?
Velev ki bu gözaltına alınan gazeteciler suçlu. Velev ki bu
arkadaşlar gazetecilik dışında kirli işlere de bulaşmış olsunlar.
Peki Hüseyin Gülerce daha ilk günden bunu nereden biliyor,
nasıl bu kadar emin olabiliyor?
Hüseyin Gülerce'nin ve Zaman gazetesinin bir diğer
rahatsız edici tavrı ise olan biten her şeyi yargının
bağımsızlığına havale etmeleri. Yani üstüne basa basa yargıya
bağımsızlık atfetmeleri.
Bu arkadaşlar yargının bağımsız olduğunu hiç yutkunmadan
söyleyip duruyorlar. Hiç korkmuyorlar mı? Bu kadar
bağımsızlık atfettikleri kurumdan yarın kendilerine tarafgir bir
dava geldiğinde ne yapacaklar?
Türkiye’de yargı ne zamandır bağımsız?
Başbakan Erdoğan’ı bir şiir okudu diye hapse atan, Fetullah
Gülen’in yurtdışına gitmesine neden olan, 28 şubat döneminde
yapılan onca haksızlığa, baskıya sesini çıkarmayan yargı,
nasıl oldu da bu kadar kısa sürede tarafsızlaştı,
objektifleşti? Unuttunuz mu, aynı yargı tarafından
birkaç yıl önce Fetullah Gülen’e silahlı terör örgütü
kurmak suçlamasıyla dava açılmıştı.
Peki ne oldu da o günlerde böyle saçma sapan davaları açan
‘ideolojik takıntılı’ yargı bugün birden bire
kendini tüm olumsuzluklardan arındırdı?
Bildiğim kadarıyla 8 Yıllık AK Parti iktidarı döneminde
yargının bağımsızlığını bu kadar artıracak köklü bir düzenleme
olmadı. Yargı mensuplarının entelektüel düzeyleri de
birkaç yılda dramatik biçimde artmadı ki bağımsız hareket
edebilecek bir seviyeye ulaşsınlar. Peki nasıl oldu daha düne kadar
tarafgirliğiyle ‘zulüm’ eden yargı, bugün adil kararlar
almaya başladı?
Yarın işler ders döndüğünde, ‘bizim’ aleyhimize işleyen
tarafgirlik yeniden başladığında sesimizi nasıl
duyuracağız? Yargının aslında o kadar da bağımsız
olmadığına kimi inandıracağız? Yargı mensuplarının da bir
ideolojilerinin olduğunu ve kararlarını verirken bu tip davalarda
ideolojilerinden bağımsız olmadıklarını kime nasıl anlatacağız.
Diyelim ki aklı evvel bir savcı çıktı ve Fetullah
Gülen’in halkı kin ve nefrete sürüklediğini iddia etti. Kim ‘Hayır,
bu yargı kafayı yemiş, olur mu böyle şey’ diyecek?
Gerçekten şaşkın vaziyetteyim. Hüseyin Gülerce gibi sakin,
yumuşak huylu, efendi ve aklıselim bir insan nasıl ve niçin böyle
bir hataya düşüyor?
Hüseyin Gülerce'nin temsil ettiğini düşündüğüm, Ergenekon
davasındaki bu güven aşındırıcı, inandırıcı olmaktan
uzak ve yanlı tutum, AK Parti iktidarı ile kendini ortaya koyan
herkesi yıpratıyor.
AK Parti iktidarına destek olan milyonların umudunu
kişisel veyahut kurumsal menfaatler için bu kadar hoyratça
kullanılması çok yakışıksız ve rahatsız edici bir durum.
Bu tutum, AK Parti iktidarına destek verenlerin geleceğini
ipotek altına alıyor.
Unutmayalım. bu ülkenin 'yeni sahibi' bir cemaat
olamaz.
Türkiye’nin Müslümanlığını önemseyen, çetelerle mücadeleye
destek olan, değerleriyle barışık bir toplum oluşmasına
çaba gösteren milyonlarca insan, onlarca yapı
var.
Savcılara verilen tereddütsüz destek, TV ve gazetelerde yer alan
tek yanlı propaganda yayınları Ergenekon davasının temsil
ettiği mücadeleyi önemseyenleri zayıflatıyor.
Güçlü insana yakışan, bu güçle daha şefkatli, daha merhametli,
daha müşfik, daha bağışlayıcı, daha asil olmaktır. Yoksa adaleti
unutarak muarızını ezip geçmek değil. Değil mi?