Hüseyin Gülerce beni de aydınlatır mı?

Hüseyin Gülerce beni de aydınlatır mı?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce’nin Salı günü “BOP tuzağı: Mezhep çatışması” başlıklı ilginç bir yazısı yayımlandı.
Sosyal medyada yazıya gösterilen ilgi ve tepkileri görünce fark ettim ki yazı herkesi şaşırtmış.
Yazıyı ilginç yapan Hüseyin Gülerce’nin kimliği. Yoksa söyledikleri değil.
Hüseyin Gülerce beyefendiye birkaç soru sormadan önce yazısından bir paragraf alıntılamak istiyorum.
“Ortadoğu’ya yeniden şekil vermek için pazarlık masasına oturan güçler, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) diye 'Arap Baharı' ile ambalajlanmış bir planı dayatıyorlar.
Ortadoğu’yu bölecekler, emperyalist planlarını güncelleyerek sınırları yeniden çizecekler. Bunun için seçtikleri yol artık gizli saklı değil: Mezhep çatışması… Bunu, ABD’nin Irak’ı işgali ile hızlandırdılar. Bu işgal ile hem İsrail için en büyük güvenceyi sağladılar, hem petrolün üstüne oturup enerji yollarını kontrol altına aldılar.
Ama asıl önemlisi İslam coğrafyasında mezhep çatışması yangınının fitilini ateşlediler. 

Şimdi geleyim sorularıma:
1- Yazdığınız bu yazı çerçevesinde Zaman, STV ve içinde bulunduğunuz grubun diğer yayın organlarının yaptıkları şiddetli İran ve Şii aleyhtarlığını nereye koyacağız?
2- İran’ın yanlışlarını söylerken Şii oluşuna ekstra bir vurgu yapmak ‘mezhep savaşı’na hizmet etmek anlamına gelmez mi?
3- Sünni bir topluluk olarak Şiilik hakkında bu kadar  tezvirat yaparak "BOP planı"na engel olmak mümkün mü?
4- Bu yazınıza bakarak “Türkiye’deki dindar muhafazakar kesim BOP’un oyununa geldi. Küçük kazanımlar için mezhep savaşı ateşine odun taşımaktan imtina etmedi”  diyebilir miyiz?
5- Eğer böyleyse bu arkadaşların hakkında nasıl bir hüküm vermeliyiz?
 
 
Kabul edin ki oyuna geldiniz.
 
Türkiye’nin Suriye politikası görünen o ki tahmin edilenden daha fazla tahribata yol açacak.
Bu politikayı uygulayanların, destek olanların ciddi şekilde oyuna geldiğini düşünüyorum.
Bütün iyi niyetimi koruyarak bu arkadaşların ‘kandırıldıklarını, kullanıldıklarını’ söylemek istiyorum.
Çünkü Suriye’de bugün benimsenen politikanın gerekçesi ne olursa olsun, gelinen noktada hepimizin tahmininden daha büyük bir oyuna alet olunduğu görülüyor.
Sonuçlara bakınca tek kazananın İsrail’in olması da bunun göstergesi.
İsterseniz Suriye meselesinin doğurduğu acı sonuçları madde madde sıralayayım da tablo daha net olarak görülsün.
1- ‘Esad’ın birkaç haftalık canı var’ görüşü dünya sisteminin attığı bir yemdi. Politikalar buna göre oluşturuldu fakat batı desteği çekince bu gerçekleşmedi.
2- İlk günlerde dünya sistemiden aldığı destekle Türkiye sert söylemler kullandı. Fakat destek çekilince, yapabileceği hiçbir şey olmadığı, meydan okumaların kuru gürültü olduğu anlaşıldı.
3- Suriye meselesini savunurken kullanılan argümanlar içeride Alevi-Sunni çatışmasını da kızıştırdı. Bunu engellemek için en küçük bir hassasiyet de gösterilmedi. (Bu politikaya karşı çıkanları, özellikle Kemal Kılıçdaroğlu'nun Suriye tutumu eleştirilirken, Alevi kimliğine vurgu yapmak akıl tutulması, hatta ihanettir bu ülke için)
4- Suriye tam da dünya sisteminin istediği gibi Müslümanlar arasında mezhep savaşının odağı haline geldi. Müslümanları kalın bir çizgiyle ikiye böldü.
5- “Suriye halkını Esad’ın zulmünden kurtarmak için” yola çıkılmıştı. 100 bine yakın insan öldü. Halk daha perişan halde. Suriye diye bir ülke yok olmak üzere.
6-Bundan sonra Esad gitse bile, kan davası bulaşmış, mezhep farklılığı ayyuka çıkmış bir Suriye’nin huzura kavuşamayacağı anlaşıldı.
7- Kullanılan dil, benimsenen yöntem Suriye halkının lehine olmadığı gibi, Türkiye’de de ayrışmayı, çatışmayı daha da körükledi. Suriye’yi kurtaralım derken kendimizi bir mezhep savaşının içinde bulmak üzereyiz.
8- Destek verdiğimiz silahlı muhalifler benimsedikleri yöntemlerle Müslüman dünyasının, İslam inancının rahatsız edici yüzü haline geldiler.
9- Suriye politikaları İslam dünyasını, özellikle de Türkiye dindarlarının önemli bir kısmını dünya sisteminin hesaplarının uygulayıcısı pozisyonuna soktu.
10- İsrail’e karşı direnişin sembolü haline gelen Hizbullah, bütün İslam dünyasında Müslümanların nefret ettikleri bir öbjeye dönüştürüldü. İsrail’in ‘düşman’ belirlediği İran, bütün Müslümanların gözünde ötekileştirildi.
11- Hepsinden önemlisi de Müslüman bir ülkenin 'dindar' başbakanı ABD'yi Müslüman bir ülkeye saldırması için iknaya çabalayan bir pozisyona düştü.
Kısacası Türkiye’nin Suriye politikası Suriye’nin işine yaramadığı gibi, kendisini de, İslam dünyasını da felaketin ortasına sürükledi.
İsrail ve ABD neoconları İslam dünyasında tasarladıkları  ‘mezhep savaşı’ üzerinden işlerini tıkır tıkır yürütürken, olan İsrail’e direnmeye çalışan Müslümanların birliğine bütünlüğüne oldu.
Kısacası uyguladığımız politikalar sayesinde İsrail kazançlı çıkarken bütün Müslümanlar kaybetti.
Twitter.com/acikcenk 
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın