Yusuf Ziya Cömert, Yeni Şafak'ta, "Balyoz kumpası"na
alet olduğu için hicap duyduğunu yazmış.
(Not: Bu bir sataşma yazısı değildir, pes artık yazısıdır.)
Şimdi bu hicapcılar bir değil, beş değil. Sayamayacağınız kadar.
İsmimi cümle içinde kullanmalarını istemediğimden
isimlerini sıralamayacağım. Onlar kendilerini bilir, benim
okurlarım da onların kim olduğunu bilir.
Kimi televizyonda program yapıyor, kimi köşe
yazıyor.
Güya. "Alet olmuşlar", "aldatılmışlar." Güya.
Bu tür cümleler kurup, kirlerini temizleyecekler.
Durumlarını hafifletmek için ya "Balyoz'da doğru işler
de vardı, yanlış işler de" diyorlar, ya da "bu
paralelciler tezgahı öyle bir kurmuşlar ki hepimiz yuttuk"
diyorlar.
Velev ki söyledikleri doğru. Demek ki aynı zamanda kör, aynı
zamanda sağırdılar!
Ne kadar hicap edebiyatı yaparlarsa yapsınlar. Sonuçta
kendi zekâlarını, oturdukları koltuklara rehin vermiş
oluyorlar.
Çünkü, zeka sorunlu biri, bir iki (üç beş de değil) kitap okumuş
kişi, karşılaştığı her durumdan önce şüphe duyar.
Gazeteciyse, şüphe duymak düşünme biçimi olmak
zorundadır. Şüphe varsa mesafe de vardır.
Ama bizim bu hicapcılarda ne şüphe ne de mesafe var.
O gün o haber kaynaklarıyla sarmaş dolaşlardı,
bugün bu haber kaynaklarıyla kankalar.
O gün de herkesi salak yerine koyuyorlardı,
bugün de koyuyorlar.
Özeleştiri cümleleri bile, sokakta şeker uzatan amcanın
ardından gidecek dozda.
Belki de gerçekten hicap duyuyorlardır diye
üsluplarına dikkat kesiliyorum. Yok.
O gün nasıl canhıraş şekilde kumpasın alet edevat
takımıysalar bugün de başka bir hikayenin içindeler.
O gün suçsuz insanları medya mahkemesinde infaz
ederlerken hangi ses tonunu, hangi üslubu kullanıyorlarsa
bugün de aynı ton, aynı üslup. Aynı temaşa.
Bu göstermelik hicapcıların dışındaki herkes bilir ki
"hicap" dediğin şey, temiz yıkayan bir deterjan
değildir.
"Hicap" duymak, edep bilmeyi
getirir. Başını önüne eğersin. Yüzün
kızarır. İnsan içine çıkmak istemezsin.
Ekran camlarına yapışıp, gazete köşelerinden sırıtarak hiç hicap
mı duyulur? Bir Gülben Ergen "mood"undan çıksalar diyorum,
bir milleti sersem sanmasalar...
BİR AKŞAM BİZ DE GELEBİLİR
MİYİZ?
Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnız mı? Bence
değil.
Parti içi gücünde azalma mı var? Şimdilik
yok.
Peki, Cumhurbaşkanı işi gücü olmayan bir adam
mı? Bence değil.
Öyleyse. Bu resim nedir?
Gün geçmiyor ki, Saray'da kahveye, çaya, yemeğe
çağırmadığı insan kalmasın.
Seçildiği günden bu yana. Ya uçakta ya başka ülkede
misafir ya da Saray'da misafir ağırlamakla meşgul.
Futbol takımı, evlendirme programcısı, popçular, topçular,
şovcular, muhtarlar, dernekler, yabancı öğrenciler... Daha kimler
kimler...
Sonuç bir, yalnız, etkisiz ve boş zamanı bol
izlenimi veriyor.
Sonuç iki, ben neden kahveye çağrılmıyorum,
neyim eksik hissi uyandırıyor.
Cumhurbaşkanının ekibinden fikrimi soran bir grupla
düşüncelerimi paylaştım. Bakalım gidişata etki edebilecekler
mi?
"Cumhurbaşkanının ekibine akıl vereceğine, biraz da
Kılıçdaroğlu'nun ekibine akıl ver" diyen okurlara not:
Onlar her şeyi hepimizden iyi bilirler. Kimseye bir şey
sormazlar.
GÜLSE BİRSEL SİYASET
YAZARSA...
Güldüğümüz "Yalan Dünya"nın senaristi Gülse
Hanım, ciddi ciddi siyaset yazarsa, ben de şu cümleleri
kurarım;
-Keşke sadece durum komedisi yazmaya devam
etse.
-Kocasının eskiden yaptığı işe heveslenmese.
-Nasılsa herkes her şeyden anlıyor, Gülse Birsel de
siyaset yazsın canım, bana ne!
-Zaten en ciddi köşe yazarıyla en gayri ciddi köşe yazarı
arasında hiç fark yok, yazsın kızcağız.
AKLIMDA KALAN
Bir haber okuyunca aldığım
karar: İnsanlık için büyük, sistem için küçük bir
karar almış bulunuyorum. Sözcü gazetesinin pazar ekinde bir
haber okudum. Kanada'da. Bir çift. Bakmışlar olmuyor,
2015'i "hiçbir şey almama yılı" ilan etmişler.
Hoşuma gitti fikir. Ben de bütün yıl olmasa da, ayda bir haftayla
başlayayım dedim. Başarırsam ayda iki haftaya çıkararak devam
ederim. Her ayın ilk haftası. Ekmek, su, gazete hariç bir
şey almak yok. Asistanım da bana katıldı. "Aman
canım bir hafta olur mu? Bu hafta almadığını haftaya
alırsın" diyenler, satın alma davranışının anlık olduğunu
bilmezler. Haftaya alırım dersin, gerçek bir ihtiyaç değilse
haftaya aklına bile gelmez. İradenize güveniyorsanız, siz
de deneyin. Denemezseniz de bu fikri olgunlaştırabilmemiz için
önerilerde bulunun.