Milliyet'te Hasan Cemal krizi yaşanıyor.
Patronların isteğiyle yazılarına son verildiği ileri sürüldü.
Ardından “bir orta yol bulunduğu ve krizin
çözüldüğü” haberleri geldi.
Fakat Hasan Cemal hala yazmıyor. 15 günlük bir mecburi izne
çıkarıldığı konuşuluyor.
Ardından da yazılarına başlayacağı söyleniyor. Bu şartlar
altında yazılarına tekrar başlar mı bilmiyorum.
Başlaması durumunda oluşacak algıya dikkat çekmek istiyorum.
Hasan Cemal’in meselelere bakışını, yaklaşımını tasvip
edenlerden değilim. Fakat gazetecilik heyecanı, medyadaki ağırlığı,
tecrübesi yadsınmayacak kadar önemli.
Kabul etmek gerekir ki Türkiye’de ‘işini düzgün
yapan’ insanları değersizleştiren bir mekanizma
işliyor.
Hasan Cemal olayı bunun son örneği.
İşini iyi yaparken işine son verilen birinin, işe son verenin
ikna edilmesi sonucunda tekrar işine dönmesi…
Bu şartlarda tekrar yazmaya başlamak
‘adamlığından’ taviz vermek, işini düzgün
yapmamayı kabul anlamına gelmez mi?
Hasan Cemal'e sesleniyorum:
‘Hasan abi’, 35 yıldır yazıyorsun. Kürt
meselesi konusunda gök kubbede söylenmemiş söz kalmadı. Zaten
görünen o ki iktidar bu süreçte kimsenin aklına da ihtiyaç
duymuyor.
Hal böyleyken tekrar aynı gazetede başlaman seni
değersizleştirir. İtibarını zedeler. Sözünün ağırlığını
azaltır.
İnsanların kafasındaki ‘işini iyi yapıyor’
algısını yerle bir eder.
“İktidarın baskılarına Hasan Cemal bile boyun
eğdi” görüntüsü medyanın üzerindeki denetimi kalıcı hale
getirir.
Anadolu’da işini düzgün yapan insanların sıklıkla kullandığı bir
söz var: “Beni atının terkisine almayanı ben de
itimin terkisine almam.”
Bizim amacımız iktidara meydan okumak, çatışmak, düşmanlık
beslemek değil. Meseleler üzerinden eksiklere, özensizliklere,
yanlışlara dikkat çekmektir.
Bu sözün felsefesine uyarak senin üzerinden medyanın,
gazeteciliğin, işini iyi yapanın kıymetini bilmediğini gösterenlere
alacağın tutumla gerekli cevabı vermelisin ‘Hasan
abi.’
Yani “sen beni istemiyorsan giderim ama çağırdığında da
gelmem” diyebilmeliyiz.
Hepimiz; onurumuz, haysiyetimiz, itibarımız ve sözlerimizin
ağırlığını korumak içini mücadele ederiz.
Bundan taviz verdiğimizdeyse, yaptığımız işin bir kıymeti ne
yazık ki kalmaz.
Bir insana işini bırakmayı söylemenin zorluğunun, içerdiği
ayıbın farkındayım.
Fakat sen de biliyorsun ki medyada bir ‘iş’e
ihtiyaç duymayanların başında gelirsin.
Medyada bu gidişata, bu baskı sürecine, bu tahammülsüzlüklere
meydan okuyacak, rest çekecek, sözünün ağırlığını ‘yazmanın
şehvetine’ tercih edecek kanaat önderlerine ihtiyaç
var.
Esas olanın bağımsızlık ve ‘sözü’
esirgemeden söylemek olduğunu gösterecek
‘kahramanlara’ ihtiyaç var.
İktidarın medya üzerindeki baskısını boşa çıkaracak,
değersizleştirecek ve baskının sahibini küçük düşürecek
‘şık’ ve ‘asil’ hareketleri
ortaya koymanın tam da zamanı.
Bu asil duruşu göstermelisin ki ‘Hasan abi’, Milliyet’in
patronajını arayıp seni şikayet eden hem gazeteci, hem de başbakan
başdanışmanlığı yapan o arkadaş bu utanç tablosunu sırtında
taşısın.
Bu süreçle ilgili kafanda ne var bilmiyorum ama meselenin bir de
böyle bir yönü var.
Bunu da görmeni istedim. Hepsi bu.
twitter.com/acikcenk
Bu yazıya
Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın