Hasan Cemal bu ‘hata’yı yapacak mı?

Hasan Cemal bu ‘hata’yı yapacak mı?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Milliyet'te Hasan Cemal krizi yaşanıyor.

Patronların isteğiyle yazılarına son verildiği ileri sürüldü. Ardından “bir orta yol bulunduğu ve krizin çözüldüğü” haberleri geldi.

Fakat Hasan Cemal hala yazmıyor. 15 günlük bir mecburi izne çıkarıldığı konuşuluyor.

Ardından da yazılarına başlayacağı söyleniyor. Bu şartlar altında yazılarına tekrar başlar mı  bilmiyorum.

Başlaması durumunda oluşacak algıya dikkat çekmek istiyorum.

Hasan Cemal’in meselelere bakışını, yaklaşımını tasvip edenlerden değilim. Fakat gazetecilik heyecanı, medyadaki ağırlığı, tecrübesi yadsınmayacak kadar önemli.

Kabul etmek gerekir ki Türkiye’de ‘işini düzgün yapan’ insanları değersizleştiren bir mekanizma işliyor.

Hasan Cemal olayı bunun son örneği.

İşini iyi yaparken işine son verilen birinin, işe son verenin ikna edilmesi sonucunda tekrar işine dönmesi…

Bu şartlarda tekrar yazmaya başlamak ‘adamlığından’ taviz vermek,  işini düzgün yapmamayı kabul  anlamına gelmez mi?

Hasan Cemal'e sesleniyorum:

‘Hasan abi’, 35 yıldır yazıyorsun. Kürt meselesi konusunda gök kubbede söylenmemiş söz kalmadı. Zaten görünen o ki iktidar bu süreçte kimsenin aklına da ihtiyaç duymuyor.

Hal böyleyken tekrar aynı gazetede başlaman seni değersizleştirir. İtibarını zedeler. Sözünün ağırlığını azaltır.

İnsanların kafasındaki ‘işini iyi yapıyor’ algısını yerle bir eder.

“İktidarın baskılarına Hasan Cemal bile boyun eğdi” görüntüsü medyanın üzerindeki denetimi kalıcı hale getirir.

Anadolu’da işini düzgün yapan insanların sıklıkla kullandığı bir söz var: “Beni atının terkisine almayanı  ben de itimin terkisine almam.”

Bizim amacımız iktidara meydan okumak, çatışmak, düşmanlık beslemek değil. Meseleler üzerinden eksiklere, özensizliklere, yanlışlara dikkat çekmektir.

Bu sözün felsefesine uyarak senin üzerinden medyanın, gazeteciliğin, işini iyi yapanın kıymetini bilmediğini gösterenlere alacağın tutumla gerekli cevabı vermelisin ‘Hasan abi.’

Yani “sen beni istemiyorsan giderim ama çağırdığında da gelmem” diyebilmeliyiz.

Hepimiz; onurumuz, haysiyetimiz, itibarımız ve sözlerimizin ağırlığını korumak içini mücadele ederiz.

Bundan taviz verdiğimizdeyse, yaptığımız işin bir kıymeti ne yazık ki kalmaz.

Bir insana işini bırakmayı söylemenin zorluğunun, içerdiği ayıbın farkındayım.

Fakat sen de biliyorsun ki medyada bir ‘iş’e ihtiyaç duymayanların başında gelirsin.

Medyada bu gidişata, bu baskı sürecine, bu tahammülsüzlüklere meydan okuyacak, rest çekecek, sözünün ağırlığını ‘yazmanın şehvetine’ tercih edecek kanaat önderlerine ihtiyaç var.

Esas olanın bağımsızlık ve  ‘sözü’ esirgemeden söylemek olduğunu gösterecek ‘kahramanlara’ ihtiyaç var.

İktidarın medya üzerindeki baskısını boşa çıkaracak, değersizleştirecek ve baskının sahibini küçük düşürecek ‘şık’ ve ‘asil’  hareketleri ortaya koymanın tam da zamanı.

Bu asil duruşu göstermelisin ki ‘Hasan abi’, Milliyet’in patronajını arayıp seni şikayet eden hem gazeteci, hem de başbakan başdanışmanlığı yapan o arkadaş bu utanç tablosunu sırtında taşısın.

Bu süreçle ilgili kafanda ne var bilmiyorum ama meselenin bir de böyle bir yönü var.

Bunu da görmeni istedim. Hepsi bu.

 twitter.com/acikcenk

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın