Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisine yakın
medya kuruluşlarından seçtiği gazetecilerle bir araya
geldi.
İçlerinde Doğan Grubu yok.
Allah Allah demek ki, resepsiyona katılmaları yeterince ikna edici
olmamış.
İşi kamuoyunu bilgilendirmek olan
medyayla toplantı yapıp, kamuoyuna hiçbir şey sızdırmamak bir tek
bu ülkede olur.
Koskoca Ahmet Hakan da bu
durumdan utanmamış da utana utana Newsweek'in
yaptığı gazeteciliğe bakıp utanmış.
Neyse. Konumuz o değil.
Cumhurbaşkanıyla toplantıda gazeteciler
"açılım süreci", "yeni anayasa", "paralel yapı"
konularında "hizmet" eğitimi almışlar ki, zannımca
buna zerre ihtiyaçları yoktu.
Bu toplantı nedeniyle "hapı
yuttuk" derken bir kesimi kastetmedim. Cumhurbaşkanını da
hapı yutanlar cephesine kattım.
İçeride konuşulan mühim konularda
destek istediği medyaya bakın.
Öyle dişe dokunur bir tirajları,
reytingleri yok. Hadi onlar olmasın, az satarsın ama etki katsayın
vardır. O da yok.
Güvenilirlikleri yok. Tüm medyanın yok
ama onların ayrıca yok.
O medyadaki çoğu köşe yazarının Erdoğan
olmasa, medyada ayakta kalmalarını sağlayacak bir tek nitelikleri
yok.
Zaten ne yazsalar/ ne yazmasalar da baştan
Erdoğan'a biat etmiş bir hedef kitleleri var. Kendin pişir
kendin ye durumu.
Önemli konuları kalemlerine emanet ettiği bu
gazetecilerin, Hükümeti alkışlamak dışında hayata herhangi bir
katkıları yok. Alkış kötü bir dosttur.
O gazetecilerin vizyonları, öngörüleri, bilgi
birikimleri yeni dünyayı anlayacak kapasitede midir, tartışılır.
Yanlış analizleriyle Erdoğan'ın yanlışlarını
derinleştirebilirler.
Kıssadan hisse: Bir insan için en büyük
tehlike, kendi gibi düşünenleri dinlemektir.
BEYAZ TÜRK, İKTİDARIN
MEDYA MAHALLESİNİ ÖVERSE...
Medyamızın "one man show"cusu
Özkök, önce iktidar yanlısı gazeteciyi övdü, sonra onun
mahallesini. İşte buraya yazıyorum, o övgüler devam
edecek.
Çünkü Özkök'ün bir politikası var. Onu değerli
kılan da bu: Politikasızlar dünyasında, politika sahibi
olmak.
Özkök'e göre bu arkadaşlar hem iktidar
yanlısı olup hem de iyi gazetecilik
yapıyorlarmış!
Oysa.
En iyi Özkök bilir, Özallı
günlerden.
İktidar haber fısıldamazsa iktidar
yanlısı gazetecilik zaten olamaz.
Yani.
İktidar yanlısı gazetecilik, haber
kovalanmış gazetecilik değildir. Haber, iktidar yanlısı gazeteciyi
kovalar.
Öyleyse Özkök neden bu politikayı uyguluyor?
Varsayımları sıralayalım;
Bir, içinde bulunduğu medyanın
dümen kırdığı yönde yatak açmak için yol yapıyor
olabilir.
İki, "savaş savaş nereye
kadar, teslim ol gitsin" usanmasından olabilir.
Üç, hükümete şirin görünme
kararı almış kendi yandaşlarına iç rahatlığı vermek için
olabilir.
Dört, haberciliğin içine
düştüğü aczi kabullenmek istemediğinden kendisini aldatma yolunu
seçmiş olabilir.
Beş, "bir de iktidara göz
kırpalım du bakali n'olcek?" merakından olabilir.
CLOONEY'İN YAPTIĞI
İNSANLIĞA SIĞMAZ
Benim gibi, erkekleri "George Clooney
ve diğerleri" olarak ayıran kadınlar için yas tutma vakti
geldi.
Geçen hafta sonuna kadar biz George'kolikler,
"o bizim değil ama başkasının da değil" diye
avunuyorduk.
"Biriyle beraber ama nasılsa yakında
terk eder" diye teselli buluyorduk.
Geçen hafta sonu. George öyle şeyler söyledi
ki, benim gibi kadınların dünyasını başına yıktı.
Son sevgilisi Amal için "Kocası olmak
için sabırsızlanıyorum" demiş.
İnsan böyle düşünse de, bunu ulu orta söyler
mi? George'un arkasından bakacak bizleri yerden kim kazıyacak? Ya
da. Amal denen dünyanın en şanslı kadınını husumetlerimizden kim
koruyacak?
George bir kadını seçip tüm kadınları terk
ederek bir insanlık suçu işlemiştir.
AKLIMDA
KALAN
Keyfimi yerine getiren
kendi mirasım: Oldukça kısa süren PM üyeliğimin ilk
toplantısında. Kürsüde. Kemal Beyi iki tarafında iki eski
siyasetçiyle otururken görünce. Kürsüye yaklaşmış, yavaşça
kulağına, "Bu kürsüden çok daha eşitlikçi ve gençlere umut
verici bir resim verilebilir" demiştim. O ne demek
istediğimi anlamaya çalışırken eklemiştim: "Yerinizde olsam
bundan böyle PM kürsüsünde bir yanıma en genç kadın üyeyi, diğer
yanıma da en genç erkek üyeyi alırdım." O günden sonra.
Öyle yaptı. Son PM toplantısında bir yanına 22 yaşındaki
Ezgi Akar'ı, diğer yanına 28 yaşındaki
İrfan Önal'ı oturttu. CHP'deki köhnemiş
alışkanlıklardan birini yıkmış olmaktan çok keyif duydum o gençleri
kürsüde izlerken. İçimde ukte kalan ikinci bir talebim
daha vardı, Kemal Beyden. İçinde "halk" geçen bir
partinin binasının etrafındaki demir parmaklıkları kaldırmak. O
mümkün olmadı. Başka gün, başka yönetimle belki mümkün olur, eğer
CHP yaşamaya devam edebilirse...